Herkesin derdi; geçim derdi… Bu dertler, kederler, sıkıntılar bitmez! Nasıl bitsin ki… Ta Tanzimat döneminden beri süre gelen bir durum bu. Edebiyatımızda bunu her seferinde gördük ve okuduk da. Hatta Servet-i Fünun döneminde zirveyi yaşamıştır. Melal, melankoli, can sıkıntısı, elem, keder, hüzün… Ya çocuğunu kaybetmiş ya eşini…

Bir de bunun içerisine hayatın iaşesi girince daha da çekilmez ve dayanılmaz bir hal almıştır. Fecr-i Ati döneminde de bu melal ve melankoli devam etmiştir. Artık alışkanlık yapmıştır. Alışmış kudurmuştan beterdir, dedikleri hesap yaşamın inişli çıkışlı yolları burada da devam etmiştir.

Milli Edebiyat döneminde bu hadise değil ülkemiz; dünya melankoliye bürünmüştür: Savaş, hastalık, salgın, felç, sakatlık, afet, yangın, sel ve ölüm…

Cumhuriyet Döneminde az da olsa bir iyileşme görülmüştür; lakin devam eden savaş ve hastalık gibi hadiseler yine de hayatın çetin yüzünü göstermiştir. Herkes geleceğinin peşinde, refah bir yaşam, huzurlu ve güvenli bir hayat; barış dolu, neşe dolu, sağlıklı bir gelecek…

Her nedense bu vuku, bizler için maalesef istenilen seviyede olamamıştır. Sair ülkeler sömürgecilik gibi çeşitli türlerde sistem uygulasalar da bilimden, teknikten, teknolojiden asla taviz vermemişler; her daim üreterek gelişmişler ve kendilerini yenilemişlerdir.

Bizler ise yerimizde sayıp kalmışız. Alışmışız hazıra, yeteri derece üretkenlik ve gelişmişlik gösteremeyip kendi içimizde birbirimizi yiyip durmuşuz. Bir dönem beylikler döneminde (Menteşeoğulları, Germiyanoğulları, Aydınoğulları, Osmanoğulları) olduğu gibi… Ne zaman ki bir birlik ve dirlikten bahsedilip birleşinceye kadar…

Şimdiki gelinen nokta da tam burasıdır. Yok şöyle hizmet etti, yok böyle emek verdi; yetmedi şunu yaptı, bunu yaptı v.s… Elbette yapacak, tabii ki yapacağız, muhakkak yapmalılar… Hepimiz bu ülke için mücaadele ediyoruz; ancak unutmamak ve unutturmamak gerekir ki devleti yönetirken ADALET, EŞİTLİK, DEVLETÇİLİK, HALKÇILIK, MİLLİYETÇİLİK gibi olguları göz ardı edemeyiz.

Eğer bir yerde yanlışlık varsa bunu kabul edip ki bunun adına erdemlilik denilir; zararın neresinden dönülse kardır. Doğru yolu ve yönü tayin edip geri çekilip işi ehline vermek gerekir; çünkü o şahıs artık yorulmuştur, yıpranmıştır, zayıflamıştır. Bile bile idame ettirmenin bir mantığı yoktur.

Hiç kimse kimseye baki değildir; Baki olan ancak Hz. Allah’tır. Bu kainat her şeyden önce Allah’a emanettir. Bizler sadece adaletli bir şekilde hükmedersek cüzi irade olarak elimizden geldiğince yönetmeye çalışırız. Yoksa bütün çabalar beyhudedir.

Ekonomik, iktisat, işletme, üretim bir ülke için çok ama çok önemlidir. Kim olursa olsun ekonomi tehlike çanı çalarsa affetmezler, affedilmez… Hiç şüphesiz beşer şaşardır, hata yapar; yalnız bu hata devam ettirilmemelidir.

devam edecek…