Gençlik, insan ömrünün baharıdır. Hayallerin ve fikirlerin yeşerip geliştiği, güç ve heyecanın zirvede olduğu dönemdir. Gençlik iyi değerlendirildiğinde kişiye dünya ve ahiret saadetini kazandıracak, aksi halde ise pişmanlıkla anılan yıllara dönüşecektir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) “İhtiyarlık gelmeden önce gençliğin kıymetini bilin!”[1] uyarısında bulunur.

 Sevgili Peygamberimizin müjdesine göre, Allah’a kulluk bilinciyle yetişen genç, dehşetli kıyamet gününde arşın gölgesi altında korunacaktır.[2] Buyurur.

Genlik; Milletimizin ve insanlığın umududur. Zira Genç, Hz. İbrahim’in tevhid mücadelesini, Hz. İsmail’in teslimiyetini, Hz. Yusuf’un onurunu, Ashâb-ı Kehf’in samimiyetini ve Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) hak davasını kuşandığı çağdır. Hz. Asiye’nin imanını, Hz. Meryem’in ahlâkını, Hz. Hatice’nin cesaretini, Hz. Âişe’nin ilim aşkını gönlüne nakşedecek yaştır.

  Gençler, bu topraklarda imanından aldığı güç ve vatanına olan sevdası ile yürüyüp, Malazgirt’te Anadolu’nun kapılarını İslam’a açmıştır. İstanbul’u fethedip Resûl-i Ekrem’in muştusuna nail olmuştur. Çanakkale’yi geçilmez kılıp İstiklal mücadelesinde

yedi düvele karşı koyup. 15 Temmuz’da devletimizin bekası ve milletimizin selameti için canından cananından geçmiş ama vatanını hainlere teslim etmemiştir.

Gençlerimiz, geleceğimizdir, umudumuzdur. Bizi güçlü kılan en büyük imkân ve

zenginliğimizdir. Her bir gencimiz bizim için ayrıbir değerdir; ilgiyi, iyiliği, desteği ve sevgiyi haketmektedir. Onların insanlığa faydalı, millî vemanevî değerlerine bağlı, bilinçli ve ideal sahibifertler olarak yetişmeleri için hep birlikte gayretgöstermeliyiz..

 Kur’an-ı Kerim’de imanları ve erdemli duruşlarıyla örnek gösterilen Ashâb-ı Kehf

hakkındaki şu ayet-i kerimede;: “Şüphesiz onlar, Rablerine inanmış birkaç genç

yiğitti. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık!”[3] Buyrulmaktadır.

 Mağara Ashabının Kıssası

 İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

 "Sizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. (Akşam olunca) geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Dağdan (kayan) bir taş yuvarlanıp, mağaranın ağzını üzerlerine kapadı. Aralarında:

 "Sizi bu kayadan, salih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah'a yapacağınız dualar kurtarabilir!" dediler. Bunun üzerine birincisi şöyle dedi:

 "Benim yaşlı, ihtiyar iki ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirini yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâla uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü:

 "Ey Allah’ım! Bunu senin rızan için yaptığımı biliyorsan, bizim yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!"

  Taş bir miktar açıldı. Ama çıkacakları kadar değildi.

 İkinci şahıs şöyle dedi:

   "Ey Allah’ım! benim bir amca kızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama bana yüz vermedi. Fakat gün geldi kıtlığa uğradı, bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim; kabul etti. Arzuma nail olacağım sırada:

   "Allah'ın mührünü, gayr-ı meşru olarak bozman sana haramdır!" dedi. Ben de ona temasta bulunmaktan kaçındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim altınları da terk ettim.

   Ey Allah'ım, eğer bunları senin rıza-yı şerifin için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar."

   Kaya biraz daha açıldı. Ancak onlar çıkabilecek kadar açılmadı.

  Üçüncü şahıs dedi ki:

   "Ey Allah’ım, ben işçiler çalıştırıyordum. Ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi ücretini almadan gitti. Ben de onun parasını onun adına işletip kâr ettirdim. Öyle ki çok malı oldu. Derken (yıllar sonra) çıkageldi ve:

  "Ey Abdullah! bana olan borcunu öde!" dedi. Ben de:

   "Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git bunları al götür!" dedim. Adam:

   "Ey Abdullah, benimle alay etme!" dedi. Ben tekrar:

   "Ben kesinlikle seninle alay etmiyorum. Git hepsini al götür!" diye tekrar ettim. Adam hepsini aldı götürdü.

  "Ey Allah’ım, eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden kurtuluş nasip et!" dedi.              Kaya açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler."