Sessizliği tekrardan bozan dünyanın en güzel sesiydi, yani Ezan-ı Muhammediyye okunuyordu: “Allahuekber Allahuekber…” Daha sonra Maraş halkı ezan sesine uyandıktan sonra çok ileride gördükleri büyük bir dumanı kendi aralarında konuşarak değerlendiriyorlardı. Hayırdır inşallah Arslan Bey, bu duman da neyin nesidir? Rıdvan Hocam! Siz de gördünüz mü?... İçlerinden biri :“Vakit kaybetmeden bir kaşif gönderelim oraya…” dedi. Evet, Maraş halkını büyük bir telaş sarmıştı. Acaba düşman askeri gizlice taarruza mı geçmişti? derken aralarında Ökkeş’in olmadıklarını fark ettiler ve heyecanları bir kat daha artmıştı. İçlerinden hepsi de “Allah’ım ne olur Ökkeş’imizi bize bağışla.” diyorlardı.

Zaman ilerledikçe tansiyonlar daha da yükseliyordu. Bir şeyler yapılmalıydı… Aslında durum ortada memleket işgal altında ve gücümüzü toplayıp bir an evvel harekete geçmeliyiz. Sütçü İmam, çetelerin başında bizden emir bekliyor. Evliya Bey, Kılıç Ali Bey, Muharrem Bey ve daha nice kahramanlarımız Maraş’ın dört bir yanını içten içe ablukaya aldılar. Peki ne zaman harekete geçeceğiz? diye aralarında istişare ederlerken Arslan Bey, araya girerek: “Biraz daha sabretmeliyiz, efendiler! Bu Maraş’ı yani edeler diyarını, elbette düşmana yar etmeyeceğiz!” diyerek sinirleri yatıştırmaya çalışıyordu. Evet, sabır her hayrın başıdır. Sabır, doğru zamanda doğru hareketi yapmaktır.

Ve beklenen haber geldi… Lakin haberler pek de hoş değildi, ne beklenir ki sonuçta işgal altındayız hakikat bu. Ökkeş, Hakkın Rahmetine kavuşmuştu… O büyük patlamadan sağ çıkamamıştı… Düşman askerleri artık bir ok misali yaydan çıkmışlardı. Artık, kendilerine büyük bir ders verilmeliydi. Kendilerine ait olmayan bu kutsal topraklarda kendilerinin hiçbir hakkı olmamasına rağmen her yönüyle tecavüze yeltenmenin hesabı sorulmalıydı ve nihayetinde Arslan Bey, kendisine gelen emirle silahlı çatışmayı başlatmıştı; bu Maraş diyarına nice Ökkeşler sahip çıkacak ve Ökkeşler ölmez, diyerek taarruza geçtiler. Yirmi iki gün, yirmi iki gece süren Kurtuluş Savaşı, Maraş halkının büyük bir iman gücüyle beklenen o bağımsızlık, özgürlük, hürriyet bu güzelim Maraş’a gelmişti. Yeni bir filiz yeşeriyor ve yepyeni bir sayfa açılıyordu.

Neticede birçok şehidimiz, şehadet şerbetini içerek büyük bir aşk ve iştiyakla Rablerinin huzuruna varmışlardı. Geride ise onları ölümsüz kılacak güzel bir vatan emanet etmişlerdi nesillerine. Hem de tarihte görülmemiş bir unvanla. Bu Maraş diyarı, bundan sonra “Kahraman Maraş” yani “Dünya’da tek madalyonlu şehir” olarak, dünyaya haykıracaktı. Bu destan dillerden dillere dolaşacak ve nesillerden nesillere ilelebet aktarılacaktır. Cennet mekan ecdatlarımız bir devrin tarihini yazdılar, bize düşen ise bu tarihi okuyup anlatmak ve layıkıyla bu tarihe ve kutsal mukaddesatımıza sahip çıkmaktır.

Kahramanmaraş’ımızın Kurtuluş Savaşı’nın yani düşman işgalinden kurtuluşunun yüz birinci yıldönümünün anısına aziz şehitlerimizi ve vefat eden gazilerimizi minnetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.