Merhaba değerli dostlarım.

Bizden kaynaklanmayan sebeplerden ötürü bir süredir görüşemiyoruz. Tekrar kavuşturan rabbime şükürler olsun.

Bir tam kapanmayı daha geride bıraktık. Yenisinden rabbim muhafaza etsin.

İki yıldır yaşadığımız Ramazan’a bir bakın, bir de daha öncekilere.

Hey gidi günler diye inleyip duruyoruz. Hatırlıyor musunuz? O eski iftarları. Anne baba ile beraber yaptığımız ya da anne babayı kendi evinizde iftara davet ettiğimiz günleri. Kardeşler sırayla birbirini davet ederdi iftara. Eş dost ve arkadaşları saymıyorum bile.

Önce iftarlar gitti elden, sonra teravihler. Müslüman’lara fıtır sadakası vermek için bile imkan bırakmadılar. Bayramlaşmalar da kaldı mı telefona.  Yaşa da gör derlerdi eskiler. İşte böyle bir şeymiş meğer.

Kendimiz çalıp kendimizin oynadığı bir Ramazan’ı yaşarken, olmayan ağız tadımızı bir de Siyonistler bozmaz mı?

Ümmetin kanayan yarası Filistin bir kez daha hem de Ramazan ayında zalim İsrail’in saldırısına maruz kaldı.

Dört bir yanı güya Müslüman ülkelerle çevrili İsrail yaklaşık elli yıldır aynı şeyleri tekrar edip durur da dünya bir türlü bu derde bir çare bulamaz.

İki milyara yaklaşan Müslümanlar da “İsrail derhal saldırıları durdurmalıdır” dan öteye bir çare üretemezler.

Bu mesele üzerine farklı paylaşımlara sosyal medya da rastlamışsınızdır. Birisi ilgimi çekti. Güya Filistin’linin birisi Türkiye’ye “Filistin’e yardım etmeyin” başlıklı bir yazı ile birinci dünya savaşı esnasında dedelerinin, yetmişli yıllarda ise babalarının Türkiye’ye ihanet ettiklerinden bahsederek yardımı hak etmediklerini, kendince bir iç hesaplaşma ile anlatmaya çalışıyordu.

Bu tür paylaşımlara nasıl yaklaşmalıydı. Bunlar Müslümanları ve özellikle ülkemizi bu konuda diğer Müslüman ülkeler gibi duyarsız hale  getirmeye yönelik bir anlayışın ürünü mü, yoksa masumane bir özeleştiri mi diye düşünmeden edemiyor insan.

İhanet bu bölge insanının tarih boyunca kaderi olmuştur. İnsanlık tarihinin en kadim medeniyetleri bu bölgede nice ihanetleri bağrında barındırarak yeşermiş, güçlenmiş ve nihayetinde yıkılmış, yok olmuştur.

Sanki sadece Şerif Hüseyin Osmanlı’yı arkadan vurmuş, sadece Filistinliler topraklarını üç kuruşa Yahudi’lere satarak bugünlerin yaşanmasının müsebbipleridir.

Bir hesaplaşma olacaksa önce kendimizden başlamamız gerekiyor. 33 yıl devleti her türlü dış tehdide rağmen koruyan Abdülhamid Han’ı İngilizler, Fransızlar, Ruslar, Masonlar yıkamamış, ta ki en yakını Prens Sabahattin olmak üzere İttihat ve Terakki, Sosyalist şair Rıza Tevfik, İstibdat karşıtı Said Nursi, Abdülhamid’ e karşıtlığı düşmanlık mesabesinde olan Mehmet Akif ve daha niceleri devirebilmiştir.

Biz kendi içimizde hesabı gördük mü ki, elin Arabına, Filistin’lisine hesap soralım.

Ya 1948 de Amerika’ya yaranmak için mi yoksa başka nedenlerle mi İsrail’ i ilk tanıyan Müslüman ülke olmamıza ne demeli. Gerçi biz Cumhuriyetle beraber İslam kimliğimizi de bir kenara bırakmıştık değil mi?

Cumhuriyetle beraber Müslüman ahaliyi sindirmek, bu topraklardan İslam’ın bin yıllık izlerini silmek için kendi şehrimiz de dahil nice alim’i gerici, yobaz, softa gibi yaftalamalarla sudan sebeplerle uyduruk mahkemelerde yargılayıp idam edenlerle hesaplaştık mı ki.

Yani dostlar hesaplaşacak çok konu var. Ancak kime ne faydası var onu da göz ardı etmemek gerek.

Bundan yüz yıl önce dedelerimizin, bundan elli yıl önce b abalarımızın yapıp ettikleri sebebiyle hem ülkemizde hem de İslam coğrafyasında acı ve ızdıraplar dinmiyor.

Buradan hareketle Ne geçmişe takılmanın, ne de geleceğe yönelik hayaller peşinde koşmanın bir faydasının olmadığını artık anlayalım.

Önemli olan bu andır, bugündür. Biz bugün ne yapıyoruz, ona bakalım. Çünkü bugün bizim yapıp ettiklerimizin ceremesini çocuklarımız ve torunlarımız iyi ya da kötü şekilde çekeceklerdir.

Kimseleri sorgulamadan önce  kendi içimize dönüp, kendimizle bir hesaplaşmaya var mısınız? Doğru ya da yanlış attığımız her adımın, aldığımız her doğru ya da yanlış kararın sonuçlarının çoıcuklarımız ya da torunlarımızın geleceğini ilgilendirdiğini, daha da ilerisi alem-i islamın kan ve göz yaşına sebep olacağını unutmadan adımlar atmaya var mısınız?

Hiçbir şey için hiçbir zaman geç değildir. Her doğru adımın muhakkak doğru sonuçları olacağı gibi her yanlış adım da acı ve göz yaşının tohumu olacağını unutmamak gerekiyor.

Kalın sağlıcakla….