Yazar Ali Taşçı’nın yazılarını severek okur ve paylaşırım, dünkü yazısında edep konusunu işlemiş, derki: “Atalarımız, devlet dairelerinde ve görünür yerlerde “Edep Ya Hû” levhasını asarlarmış. Edebin aslı, “Sana yapılmasını istemediğin şeyi, senin de başkalarına yapmamandır. Edep, varlığın yaradılış kodunu bozmadan yaşamanın adıdır…”  

Eyvallah! Böyle bir giriş ile başlayım, hadi hayırlısı bakalım ne gelecek devamında.

Hafta sonları genelde, ferahından yazmak istiyorum. Öyle ya okuyucuyu da sıkmamak gerek. Ancak, ferahından verecek konuya da az rastlıyoruz.

Yani maddi ve manevi hangi konularda bir ilerleme kaydediyoruz ki, ekonomi ortada olduğu gibi manevi zafiyetlerimizde giderek artıyor.

Kimi göre, elbette inancımıza göre, çünkü bizim inancımız orta yol anlamına gelmektedir, bundan dolayı aşırılıkları örnek olarak göstermek de bizlere yakışmaz. Tabi inananlar için geçerli bu söylediklerim…

Önce biz kimiz? Sorusunun cevabını isterseniz bir düşünelim. Kökümüz, örf ve adetlerimiz, inancımız, kültürümüz, değerlerimiz, tarihimiz nereye kadar uzanıyor. Misyonumuz ve ülkümüz ne idi, bu güne kadar atalarımız ne için mücadele etti, bir düşünelim istedim.

İSLAM MEDENİYETİ’NİN MÜNTESİPLERİYİZ

Ali Taşçı hocam ile konuya giriş yaptık. Onun şu cümleleri ile geliştirelim yazımızı: “Bizler İslam Medeniyeti’nin müntesipleriyiz. Bu, âlemleri Yaratan Allah’ın, Sevgilisi vasıtasıyla, bir Kitap’la (Kur’an) bize duyurduğu yaşam biçiminin adıdır. Medeniyetimizin ana kodları, Hira’da demlenen ruhun, Medine’de kalıba dökülmüş şeklidir.

Edep, işte bu kutlu Medeniyet’imizin ana kodlarının başında gelmektedir. Edebin bir anlamının da terbiye olduğu dikkate alınırsa, Sevgililer Sevgilisi’nin şu sözü çarpıcıdır: “ Beni Rabbim terbiye etti; ne güzel etti terbiyemi.” Bunun adı mükemmelliktir ve insanların da en mükemmeli O’dur; çünkü O, insanlığın çıkabileceği zirvenin en tepesine, Rabbinin terbiyesi sayesinde çıkmıştır.

Edep, insana tat verir; çünkü o, iyi bir aşçının elinden çıkmıştır. Öyleyse her şey gibi, edebin de bir ustaya ihtiyacı vardır. Renklere ressamın eli değince harika bir tablo ortaya çıkar; aceminin elindeyse renkler kir olur, leke olur. Edepli insan toplumun örnek tablosu gibi dururken, edepsizler de kir ve leke gibi iğrençliklerini belli ediyorlar. Edep, yaradılış kodunu bozmamaktır. Her varlığın bir kodu olduğu gibi, insanın da kodu vardır ve bunun adı edeptir. Kodunu bilemediğiniz hiçbir şeye ulaşamazsınız. Edep koduna bürünmemiş bir insanın ruh derinliğine de ulaşmak mümkün değildir. Bu insan yabandır ve ruhunu bozduğu için de Hak katında “yabancı ve bozguncu” adıyla anılır. Oysa varlığın en güzeli insandır. Edepsizlik, aynı zamanda insanlıktan da uzaklaşmak anlamına gelir ki bu, ebedi bir hüsrandır…”

EDEP MEDENİYETİ KURMAK GEREK

Mevlâna, “Cins cinsini çeker!” der. Bizim Maraşlılarda; “Otu çek köküne bak!” derler. Yani ne muhteşem tespitler bunlar. Ha bir söz daha geldi aklıma: “Asil azmaz!”

Ancak, yanlış eğitim, eksik terbiye asaleti bozmasa da maya misali kişiyi kabartır, yoldan çıkartır, yapılmaması gerekenleri yaptırır.

Yediğimiz, içtiğimiz, izlediklerimiz ve okuduklarımız hepsi buna dahildir. Özellikle haram yenildiğinde, kişinin fıtratı bozulur.

Sonra temiz bir toplum için gayret etmek gerek. Eskiden mahalle kontrolü vardı, bir yanlış yaptığınızda büyükler bizleri uyarırdı. Öğretmenler okul dışında da öğrencileri ile ilgilenirlerdi. Ya şimdi, öte git diyemez olduk. Neden mi, değerler ve ölçüleri bozduk. Peki yeniden düzelmez mi? İnsan isterse bu mümkün.

Şöyle bağlayalım, her insan kendi ‘yamuklarını’ düzeltmeli, sonra çevresine örnek olmalı ve her evin kapısına Edep Ya Hu yazmalı.

Kalın sağlıcakla.

            .