Merhaba değerli dostlar.

Uzayıp giden ev hapsine karşı gönlümüzü biraz olsun rahatlatmak için” Beterin beteri var” sözünü sık sık kendimize ve çevremize tekrarlamalıyız. Çok değil bundan atmış,yetmiş yıl önce ülkemizde nüfusun büyük çoğunluğu kırsal da yaşarken, dedelerimiz, ninelerimiz, annelerimiz , babalarımız uzun kış günlerinde, kar yağışı nedeniyle evlerinden dışarıya adım atamadıkları günlerde uzun süre bugün bizim gibi evde ailece yaşamak durumunda kalıyorlardı.

 Yani bu durum bizim genlerimizde var. Sorun biraz sabırsız ve aceleci olduk o kadar. Gecenin en karanlık anı güneşin doğuşunun en yakın olduğu zamandır derler.

Elbet bu zor günlerin milletimiz ve alem-i İslam için yeni başlangıçlara vesile olacağına inancımız tamdır evelallah.

Gelelim asıl konumuz.

Geçen hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz diye bitirmiştik sohbetimizi.

Görmezden geldiğimiz, elimizin tersiyle ittiğimiz nice fırsatları teptiğimizi geçen haftaki sohbetimizde kısaca paylaşmıştım. Bugün de dünya bir krizle karşı karşıya ve her krizde olduğu gibi bu krizde içerisinde nice fırsatları barındırmakta, görene, anlayana, ve bunlardan güç ve zenginlik devşirebilene.

"halk icinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet-i cihanda bir nefes sıhhat gibi"

Bundan yaklaşık beş yüz yıl önce hastalığı esnasında bu sözü söyleyen büyük Osmanlı sultanı Kanuni Sultan Süleyman Han’dır.

Son iki yüz yıldır dünyayı sömüren batının emperyal devletleri ise bu sözden bihaber olduklarından hiç beklemedikleri bir anda hiç ummadıkları bir yerden gelen musibet sonucu adeta şapa oturdular.

Onlar oturdukları şap’tan kurtulmak için çabalayadursunlar. Biz dünyanın içinde bulunduğu bu durumu göz önüne alarak üretim vizyonumuzu yeni hedeflerle yeniden belirlemek zorundayız. Dünün ihtiyaçları ile bugünün ihtiyaçları artık aynı değil.

Bu kriz belki de yenileriyle daha uzun yıllar dünyayı etkileyecek. Bunun olma ihtimali göz önüne alınarak bir an evvel gerekli tedbirleri alarak bir çok alanda kesintiye uğrayan üretim bandını yeni konjonktür çerçevesinde yani dünyanın ihtiyaç duyduğu sağlık, hijyen, koruyucu cihaz ve giysiler, tahıl ve bakliyat üretimi, uzun süre dayanabilen gıdalar üretmeliyiz.

Bugün artık dünya otomobil, uçak, füze, çeşitli elektronik cihazlar yerine, dezenfekte malzemeleri, maske, eldiven, koruyucu elbiseler ve tabi ki mevcut korona virüsü ve ileride oluşabilecek farklı virüslere karşı da bir an evvel aşı bekliyor.

Ancak bir kere daha belirtmekte fayda var. Önümüzdeki sürecin en önemli sorusu şu olacak. Özellikle dünyanın batısı yani bugüne kadar dünyayı sömüren kesimi bu kriz ortamında gıda sıkıntı yaşarsa, hele hele Amerika gibi hayatı yeme, içmeden ibaret sanan toplumların gıdaya olan talebi dünyanın gelişmemiş ya da az gelişmiş toplumları için önemli bir fırsat olacak gibi.

İzleyenler bilir bizim iki mislimiz vaka sayısı olan, ancak Avrupa’nın diğer ülkeleriyle kıyaslandığında ölüm oranının az olduğu Almanya bir çok alanda kısıtlamaları kaldırarak normal hayata dönmeye, bu arada da salgınla da belirlediği kıstaslarla mücadeleye devam edeceğini duyurdu.

Çin, Güney Kore, gibi uzak doğu ülkeleri çoktan üretim bandını döndürmeye başladılar bile.

Bizim de gerekli olanlar dışında kamudaki çalışanları evde tutmalı, okulları daha bir süre mevcut durumda devam ettirmeli. Gerekirse evlerde bazı ürünlerin üretimi için altyapı oluşturarak ve devletin her türlü tedbirine harfiyen uyarak yeni bir yola girmek zorundayız.

Eve kapattığımız yaşlılarımızın da belirli şartlarda evlerinden çıkıp, eşi ile ya da evladı ile kısa yürüyüşler yapmasına imkan vermeliyiz.

Dünyanın şu anda neye ihtiyacı varsa onu üretmek zorundayız.”Tedbir bizden, takdir Allah’tan” diyerek, “İnsanı ölümden eceli korur” sözü ile korkularımıza teslim olmadan; “ haydi Türkiye üretmeye”

Kalın sağlıcakla.