Aile içindeki şiddet , daha çok çocukların geleceğine etki eden, onlarda olumsuz iz bırakan bir surundur. Genellikle bazı erkekler gücünü  kanıtlamak ,hakimiyeti ellerinde tutmak arzusuyla gerek karısına gerekse de çocuklarına fiziksel ve maddi  manevi şiddeti uygulamaktan çekinmezler. 14 yaşındaki Haluk da ailesindeki böyle bir şiddet ortamında büyüdü. Çoğu zaman ayık gezmeyen , parasını içki ve kumarda harcayan bir babanın ve dayak yedikçe içine kapanan zavallı bir annenin oğluydu.

Mahallede küçük bir bakkal dükkanı işleten Yavuz efendi ayık olduğu zamanlar iş yerine gider ,diğer zamanlarda ise uyanamadığı  için karısı Nazmiye hanım dükkanı beklerdi. Eğer o gün kazanç azsa “ne yaptın gerekmez bir şeye mi harcadın “ diyerek  karısına sözlü hakaret ederdi. Oturdukları şehrin varoşlarında , babadan kalma taş duvarlı üç  oda küçük bir salondan ibaret   evde yaşıyorlardı . Mahalledeki diğer evler gibi önünde birde küçük bahçesi vardı. Küçükken Haluk bu bahçede mahalledeki çocuklarla oyun oynar , mevsimi gelince evin önündeki koca dut ağacından dut yerlerdi. 30 -40 yıllık dut ağacının altındaki çimenliğe  havalar ısınınca iki sedir kurulur , önündeki masada ise sabah kahvaltısı ve akşam yemeği yenir , komşularda orada misafir edilirdi.

Haluk 9 yaşındayken  yine bir gün arkadaşları ile dut yemek için ağaca çıkmıştı. Uç dallardaki dutlara ulaşmak isterken dengesini kaybedip düştü. Neyse ki bir yeri kırılmadan ufak tefek berelerle ağlayarak ayağa kalkmış ,babasına söylemesin diye annesine yalvarmıştı. Fakat çocuklardan biri bakkal dükkanına giderek “Haluk duttan düştü Yavuz amca “ diye haber verince aceleyle eve gelen babası “ bir yerin ağrıyor mu” diye soracağına oğluna :“velet sana dut ağacına çıkma demiyor muyum ,başıma iş mi açacaksın” diyerek tokatlamıştı. Haluk çeşitli sebeplerle dayak yiyerek büyüdüğü için babasını hiç sevmiyor , onun annesini de sık sık dövmesini hiç affetmiyordu. Kadıncağızın yüzündeki , vücudundaki  morluklar tam geçmeden yenisi tekrarlandığından genellikle kapalı elbiseler giyer,yüzündeki morlukları da örtü ile saklamaya çalışırdı. Fakir bir ailenin uzun boylu ,zayıf, güzel bir kızıydı . 18 yaşına gelince bazı isteyenleri de olmuştu ama ailesi yaş farkını dikkate almadan “ bakkal dükkanı var perişan etmez” diye düşünerek Yavuz efendiye vermişlerdi . Evliliklerinin ilk iki yılı genelde mutlu geçmişti .Daha sonra içki ve kumar yüzünden eve geç gelmeler başlamış , paranın oralara harcanması , kazancın azalmasına sebep olduğu içinde   çeşitli bahanelerle karısına yasaklar koymasına ve şiddet uygulamasına sebep olmuştu. Evliliklerinin üçüncü yılında Haluk doğunca “bir oğlum oldu ,artık yanlış alışkanlıklarımı terk edeceğim” diye  söz vermesine rağmen uzun sürdürememiş Haluk üç yaşındayken o da ilk dayağını yemişti. Ayrıca başka bir gün , gece eve gelen erkek misafir elini uzatınca “hoş geldin” demek zorunda kalan Nazmiye hanımı ,misafir gittikten sonra “niye erkeğin elini sıktın” diye dövmüştü.

Bu şekilde iyi kötü geçen yıllar, Haluk 10 yaşına gelinceye kadar sürdü. Orta okula başladığı yılın Aralık ayında bir cumartesi günü annesiyle pazardan alışveriş yapmış eve dönüyorlardı. Annesi “babana uğrayalım evde çay kalmadı ,bir paket çay alalım” diyerek yol üzerindeki dükkana geldiler. Dükkanda kimse yoktu. Dışarı çıkmıştır diyerek biraz beklediler.15-20 dakika sonra Yavuz efendi ,başındaki örtüsü açılmış ,saçları dağılmış bir kadınla gülerek arka kısımdan içeri girdi .Karısını ve oğlunu dükkanın önünde görünce şaşırdı, sonra sert bir sesle: “Ne var niye geldiniz, Bir şey mi oldu?” diye arsız arsız sordu.  Nazmiye hanım birden ne yapacağına karar veremedi , sonra kocasına ve kadına nefretle bakarak hiç konuşmadan oğluyla oradan uzaklaştı . Halukta şaşırmıştı “Anne o kadının babamın yanında ne işi vardı,neden arka bölümden çıktılar?” diye soruyor.