Gördük ki, Müslümanların geri kalmalarının ve parçalanmışlıklarının nedenini Kur’an’dan uzaklaşmalarına bağlı görenler olduğu gibi, bunun zıttı düşünceleri de savunan fikir adamların var.

M. Akif Ersoy “Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı.  Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” der.

Kur’an metnini esas alırken Kur’an’ın anlaşılması ve hayata geçirilmesi noktasında vazgeçilmez değeri ve fonksiyonu olan Sünneti göz ardı eden ve Müslümanları tefrikaya ve görüş ayrılığına sebep olanlar vardır ki, bunları da göz ardı etmemek gerekiyor.

Bir başka isim M. Suat Mertoğlu da ele aldığı bir makalede bunlar için: “Bu özellikleri dikkate alındığında, özellikle Kur’an İslam’ı söyleminin doğrudan amacı olmasa bile ima ettiği dinî anlayışla sekülerleşmeye hizmet edip etmediği üzerinde dikkatle durulması gereklidir…” der.

KUR’ANA DÖNÜŞ HAREKETİ

Mertoğlu ‘Kuran’a Dönüş Hareketi’ başlığı altında ele aldığı o yazısına şöyle devam eder: “İslam dünyasının modern dönemde yaşadığı mağlubiyetler ve yenilgi psikolojisi, zihniyet ve düşünce dünyasında ve bu çerçevede dinî düşüncede, dinî bilgi/otorite/kaynak tasavvurunda önemli bazı kırılmalara ve dönüşümlere neden olmuştur. Bu dönüşümün önemli sonuçlarından biri, kimi Müslüman entelektüellerde kendi tarihî birikim ve geleneklerine karşı ciddi bir güven aşınmasına yol açan birtakım yeni fikir ve temayüllerin ortaya çıkmasıdır.

Bu yeni fikir ve temayüllerin başında, İslam dünyasının içinde bulunduğu askerî, siyasî, iktisadî ve bilimsel geriliği, Müslümanların, mensubu oldukları dinin aslından, ilk dönemlerde mevcut olan sahih din anlayışından uzaklaşmalarına sebep olmuştur. Bundan dolayı İslam’ın ilk dönemdeki saf haline yönelmek gerektiğini söyler:” Peki bu mümkün mü? Bence bu sorunun cevabını Müslümanların bulması gerek. Mümkün ise nasıl olacak?

BENCE İHLASI KAYBETTİK

İslam dünyasının entelektüel muhitlerinde yaygın taraftarları olan kaynaklara/Kur’an’a dönüş hareketinin savunucuları arasında Cemaleddin Afganî (ö. 1897), Muhammed Abduh (ö. 1905), Muhammed Reşid Rıza (ö. 1935) ve Mısır’daki takipçileri, özellikle Türkiye’ye önemli etkileri olan

Müslüman Kardeşler (İhvân-ı Müslimîn) hareketine mensup kimi düşünce ve eylem adamları ve bilhassa Seyyid Kutub (ö. 1966) ve Selefî karakteri ağır basan isimlerden biri olarak M. Reşid Rıza’dan söz edilebilir.

Ve Osmanlı’nın son döneminde başta Mehmed Âkif Ersoy olmak üzere İslam modernizmine mensup birçok aydının yanı sıra Cumhuriyet döneminde bu sayılan kaynaklardan beslenen geleneksel cemaat yapıları dışındaki birçok aktivist muhit, kimi İmam-Hatip ve İlahiyat eğitimi almış yazarlar ve bazı küçük mahallî gruplarla “Meâlci” ya da “radikal” olarak nitelenen bazı çevreler sayılabilir.

Bence artık bu tartışmalar üzerinden konuyu uzatmaya gerek yok. Müslümanlar, yeniden Müslüman olmalı, tarihine, değerlerine, örf ve adetlerine sahip çıkmalı. Çıkmıyorsak, biz ihlasımızı kaybetmişiz demektir ki o zaman da tartışmaların hiç gereği kalmıyor.

TAKVA MEDENİYETİ

Altı gündür devam eden bu yazı dizimizde net olarak şunu söylememiz gerekiyor. Dinimiz asla ilerlemeye engel değildir. Ancak bizim dini değerlerden uzaklaştırıldığımız da bir gerçek.

Bunun yanında batılıların emperyal emellerinden vaz geçmeyeceği gerçeğini bilmemiz gerekiyor.

Öyle ise gerçek bir TAKVA MEDENİYETİ kurmak istiyorsak, insana yatırım yapmamız gerekiyor. Çünkü insanın düzelmediği biri toplum asla düzelmez. Yani yakından uzağa düzelmeyi hedeflemeliyiz. Ve bunu bir başkasının üzerine atmak yerine, kendimizden başlayarak bilgi toplumuna açılan kapıyı zorlamalıyız. Yani okumalıyız. Mesele kişi bazında edepli olabiliriz.

İşin özeti, bizler laik olduğumuz şekilde yönetiliriz, halk düzgün olursa yönetimde düzelir. Elbette yönetimlere de önemli görevler düşmekte. Onu da bir başka yazı dizimde ele alacağım. Hasbi yönetim nedir, nasıl olmalıdır?

İnşallah, dua edelim birbirimize ve hak geldiğinde, batılın zail olacağını unutmayalım.

Kalın sağlıcakla.