Osmanlı Devleti’nde toprak kayıplarını gösteren ilk belge 1699 Karlofça Antlaşması’dır. Bu antlaşmayla Gerileme Devri’ne girdiği kabul edilen Osmanlı Devleti, bu tarihten sonra Avrupa’nın üstünlüğünü kabul ederek yüzünü Batı’ya çevirmiştir. Bu süreçte girişilen ıslahat hareketleriyle birlikte devlet politikasında kendini göstermeye başlayan değişimler, edebiyatta da varlığını hissettirmeye başlamıştır.

Nâbî(1642-1712)’nin 1701 yılında oğlu için kaleme aldığı Hayriyye adlı mesnevisi, devletin ve özellikle taşra yönetiminin durumunu gözler önüne seren bir belge niteliği taşımaktadır. Nâbî, eserinde oğluna nasıl yaşaması gerektiği konusunda öğütlerde bulunurken onun için ideal bir insan tipi çizer. Öncelikle “orta insan tipi” olarak anılan bu insanın nitelikleri irdelenerek, Nâbî’nin çevresinde gördüğü bozukluklara önerdiği çözümlere dikkat çekilmiştir. Bu bağlamda şairin incelenen şiirlerinde oğluna evinin dışıyla ilgilenmeyerek toplum meseleleri karşısında sessiz kalan, değiştirmekten ziyade mevcut düzeni korumaya çalışan, tek amacı güvende yaşamak olan “pasif” bir insan tipi önerdiği görülmüştür. Nâbî’nin oğluna önerdiği bu yaşam tarzının Ortaçağ zihniyetiyle ve Osmanlı Devleti’nin cemaatçi toplum yapısıyla ilgisi de tartışılmıştır.

Nâbî’nin şiirlerindeki bu dikkatlerden hareketle bir 19. yüzyıl şairi olan Hersekli Ârif Hikmet(1839- 1903)’in Dîvân’ındaki şiirler incelendiğinde, şairin değişimin gerekliliğini vurgulayan, sessizliğe karşı çıkarak fikir hürriyetini savunan, sadece bireysel rahatını değil toplum refahını da düşünen ve devletin yönetim biçimini dahi sorgulayan yeni bir insan tipi önerdiği görülmüş ve bu insan tipinin “yeni aydın insan tipi” olarak adlandırılabileceği öne sürülmüştür. Bu bağlamda, Nâbî ve Hersekli Ârif Hikmet’in şiirlerinden çıkarılabilecek bu insan tipleri karşılaştırılarak yaşanan zihniyet değişimi ortaya konmaya çalışılmıştır. Böylelikle Nâbî’den Hersekli Ârif Hikmet’e uzanan süreçte “düzen”in yerini “inkılâp”ın; “bilinen dünya”nın yerini “değişen dünya”nın, “şeriat”ın yerini “şeriat ve siyasal demokrasi”nin, “cemaat”in yerini “bireysel”liğin aldığı gözlemlenmiştir.

devam edecek…