Korkut Akbaş’tan Ali Akbaş’a

BİR ŞAİRİN HİKÂYESİ

Mustafa Kök

-II-

Nasıl Tanıştık ve Hangi Çevredeyiz

Biz onunla, benden sanırım iki yıl daha önce geldiği İstanbul’da tanıştık. Ayni fakültede, o Edebiyat, bense Felsefe bölümünde okuyorduk. Bir grup hemşehri ağırlıklı arkadaş içerisinde, zannediyorum daha ilk ayda, yeni vardığımız Eyüp’teki eski Medrese’den dönüştürülen Zal Mahmut Paşa Yurdunda tanışmış olmalıyız; çünkü münferit olarak dışarıda karşılaşıp da üçüncü bir şahıs tarafından tanıştırıldığımızı hatırlamıyorum. Kendisi orada kalmıyordu; Doğan Gerek, Orhan Erışık, Osman Kurt ve daha birkaç Elbistanlı’nın da kaldığı bu yurda hemşehri talebeler hep gelip giderdi. 1965 Güzü idi. Daha ilk temasımızda sanki yıllardır tanışıyormuşuz gibi davrandığını hatırlıyorum. Güleç yüzlü, hoş sohbet, hemşehri canlı bir arkadaş… Bizden iki yıl daha kıdemli oluşu rahat davranmasının sebebi olmalıydı. Çok geçmeden onun şair olduğunu öğrenecektik. Ama Korkut Akbaş mahlasını kullanıyordu. Kendi bölümünden çok yakın arkadaşı Balıkesir Sındırgılı Selçuk Uysal’dan öğrenecektik ki, meğer siyasî içerikli bir şiir yazması dolayısıyla tam adını kullanmayı sakıncalı gördüğü için “Korkut” adını kullanmış, sonra da bir müddet devam ettirmiş.[1] (Selçuk ile sonra hayli zaman ev arkadaşlığı da yaptılar.) Hatta daha sonraları kendisi gülerek anlatmıştı, yeni tanıştığı bir arkadaşına ismini söylediğinde “Korkut Akbaş’ın nesi olursuz?” demiş; o da  (sanırım gurur ya da sevinç duyarak) “kendisi” diye cevap vermiş. Muhtemelen Ötüken’de çıkan şiirlerinden adını duymuş olmalı. Şimdi oraya geliyoruz:

Üniversiteye geldiğimizde, daha liseden aldığımız fikrî ve siyasî temayüllerle beraber Müslüman-Türk, muhafazakâr Anadolu çocukları olarak hemen çoğumuz kendimizi milliyetçi gençlik çevresinde, o günkü adıyla da “Türkeşçi gençler” grubu içinde bulmuştuk. Benim gibi ilâveten Nurettin Topçu ve benzeri bir düşünür/yazar ilgilisi olanlar da vardı şüphesiz. Ali Akbaş bizden kıdemli olarak o çevreye çoktan girmiş meğer. Kendilerini “solcu” yahut “sosyalist/Marksist” olarak tanımlayan arkadaşlarımızla kıyasıya tartışmalarımız olurdu. O yıllar MTTB.’de, Bayezid Marmara Kıraathanesinin altındaki salonda dinlediğimiz birkaç konferansı hatırlıyorum (MTTB’de Türkeş’in konusu “Dış Politika ve Kıbrıs” idi ve hınca hınç dolu salonda ilgiyle izlenmişti). Ali Akbaş’ın bölümlerindeki dönem arkadaşlarının çoğu da kendisi gibiydi. Selçuk Uysal dostumuzun anlattıkların göre (Ali Akbaş kanalıyla tanıdığımız bu insanla yıllar sonra işi “aile dostluğu”na kadar uzatacaktık), bazı dönemler adamakıllı görevler almışlar; o zamanki adıyla CKMP’nin gençlik kollarına kadar girmişler, Atsız’ın görev yerine yakın Süleymaniye semtinde otururlarken de yanına gidip gelir olmuşlar; Ötüken dergisinin paketlenip postalanması işleri dâhil. Ve 1967 CKMP Büyük Kongresi için Ankara’ya giderlerken Ali Akbaş “Bozkurtlar Marşı” adlı bir şiir yazmış. Bir zaman “Türkeşçi” gençlerin dilindeydi. (Tamamen siyasî nitelikte olduğu için Korkut Akbaş imzasıyla; onun kitaplarına girmeyen, ama “gençlik nostaljisi” olarak hem değerli hem de güzel olan bu şiirin tamamını verelim):

Sende bütün umutlar,

Göğe yükselsin tuğum;

Haykırıyor bozkurtlar,

Selâm sana başbuğum.

Semerkantlar Kerkükler,

Yaslı yaralı Türkler,

Artık Alpaslan kükrer,

Selâm sana başbuğum.

Altaylardan Tuna’ya

Yeniden bütün dünya,

Görsün korkulu rüya;

Selâm sana başbuğum.

Tanrım güç versin sana,

Acısın Türkistan’a…

Selâm selâm Turan’a,

Selâm sana başbuğum. (Uysal, s.40)      (devam edecek)

 

[1] Selçuk Uysal, Geçen Değil Uçan Yıllar, (2004 tarihli, yayımlanmamış hatıra kitabı)