Çocukluğumda mahallenin yaşlıları, daraldıklarında: “Ah fakirlik, kapıya konulacak mal değilmişsin!” derlerdi. Bunun söylendiği yıllar (1960-70) bu şehirde zengin olanların sayısı bir elin parmakları kadar azdı. Bizim ikamet ettiğimiz, doğup büyüdüğümüz Kayabaşı Mahallesinde ki zenginler bir elin parmakları kadar azdı. Araslar vardı, bir kısmı nakliyatçılık diğerleri bakırcılık yaparlardı. Kadıoğulları vardı, duymuşsunuzdur yani Eski Belediye Başkanlarından Doktor Sait ve oğulları, Gazozcu Kemal ağabey, birkaç tane de manifaturacılık yapan esnaf vardı o kadar…
Bunları niye anlatıyorum? Birkaç gün önce: “Vatandaşın Derdi ile Dertlenmek Gerek!” başlıklı yazımı okuyan ve kendisinin fabrikada çalıştığını belirten bir okuyucum bana şöyle bir mesaj atmış.
“Diline ve kalemine hatta yüreğine sağlık çok güzel ayrıntılara yer vermişsin sadece bir konuya katılmıyorum. Herkes ayağını yorganına göre uzat diyorsun ya o olmuyor işte ayağımızı ne kadar içeri çekmeye çalış sakta biri dışarıda kalıyor.
Çünkü temel ihtiyaç giderlerine göre aldığımız para sıfıra çıkıyor her şey yüzde yüze yakın zamlandı birde bu virüs illeti çıktı, biz işçiler çıkma yasaklarında cepten yedik devletin işsizlik maaşı adı altında verdiği 1500 TL ile nasıl geçim sağlanır size sorarım?
Daha çok şey var, mesele bize neden dolar bazından zam yapılmıyor ama yerli malımız bile dolara endeksli! Her şeye rağmen Allaha binler şükür işimiz aşımız bir şekilde kaynıyor…”
İŞÇİSİN SEN İŞÇİ KAL!
Bir başka okuyucum ise bana Sözcü Gazetesinden Yılmaz Özdil’in “Fakirleri de kurtarırlar mı?” başlıklı makalesini göndermiş. Okudum, o yazıda da küçük bir çocuğun: “Deprem olursa, fakirleri de kurtarırlar mı?” Sorusu karşısında duyulan üzüntü vurgulanmış.
Aynı yazıda, tıpkı deprem gibi virüsünde fakir ve işçi kesimini çok etkilediğini belirtilmiş. Sendikaların araştırmasına göre çalışan kesimin virüse yakalanma oranının yüksel olduğunun altını çizmiş. Virüsten ölen ünlü, şanlı ve namlı zenginlerin isimleri medya da yer alırken, fakirlerden hiç söz edilmediğinden yakınılmış…
Bu arada okuyucularımdan devletin virüsle ilgili aldığı tedbirlerin yerinde olduğunu, bazıların ise yetersiz olduğu ifade edilmiş.
GÜN BİRLİK GÜNÜ
Okuyucularım hatırlayacaklardır, virüs ilk çıktığında: “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Gerçekten devletin işi zor! Daha kış da tam başlamadı. O yazımda, bu kışın zor geçeceğini, zenginlerimizin fakirlere yardımcı olmaları gereğine işaret etmiştim.
Değerli dostlar, Müslüman bir ülkede yaşıyoruz, devletin bütçesi ortada, şu günlerde acı reçeteden söz ediliyor. Yani devletten bir şey beklemek doğru olmaz, onlar yapacağını yapıyor. Yapmadığını da siyasetçiler söylüyor veya yapması gerekenleri.
Bize düşen, paylaşma kültürünü artırmak, olanların olmayanlara elini uzatmasını bilmektir. Diğer yandan israftan vazgeçmeliyiz. Acil ihtiyaçlarım dışındakiler ertelenmelidir.
Hep söylenir: “VEREN EL, ALAN ELDEN ÜSTÜNDÜR!” Bunun için şu dar günlerde zenginlerimize büyük görevler düşüyor.
Özellikle işverenlerimiz biraz daha fedakârlık yapmalı. Ha yaptıklarının da farkındayız! Fakirlik ve zenginlik edebiyatı yapmam, Rabbim bize fakirliği de yaşattı, zenginliği de her iki kesiminde halinden anlarız. Biraz sabır, biraz gayret, biraz daha iyilik diyorum. Allah için yardım eden zenginin malı eksilmez. Bunu Yaratan garanti altına almış durumda. Ha şunu da biliyorum. Bu şehirde çok hayır ihsan sahibi var, Allah onların sayısını artırsın. Yani o hayır sahibi zenginler de olmasa idi böyle zor günleri anlatılamaz, hatta sosyal hadiseler büyürdü.
Yaşadıklarımız üç boyutlu diye düşünüyorum, belki dördüncü boyutu da var. Sonra elimizle yaptıklarımız yani yanlışlarımız da düşünülüp, günahlardan uzak durulmalı.
Bir de şu ayete dikkat buyurun: “Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin başınıza gelmediği sürece cennete giremezsiniz!” Yani kaderi de unutmamak gerek.
Kalın sağlıcakla.