Her vatan evladı gibi, bizde 24 Temmuz Cuma günü Ayasofya Caminin ibadete açılışına çok sevindir. Kısa tepkimizi de sosyal medya üzerinden paylaştık, “Demek ki zincirleri kırdık!” diye bir de mesaj paylaştık.

Birçok duyarlı vatandaş gibi, Cumhurbaşkanımızın okuduğu Kur’an-ı dinlerken ve sonrasında büyük bir duygu seline kapıldım ve söylemesi ne kadar doğrudur ama hıçkıra hıçkıra ağladım; “Alluh-u Ekber!” diyerek Rabbimize şükür ettik.

Ayasofya’nın açılışına elbette farklı pencereden bakabilirsiniz, hatta küçümseyenler olabilir, ne gereği vardı benzeri tepkilerde verebilirsiniz ancak tarihi iyi bilenler bu hadisenin büyük bir olay olduğunun farkındadır…

Ayasofya’nın açıldığı gün Sosyal Medya’da bu bağlamda birçok paylaşım yapıldı, yerel medyada Bekir Doğan’ı ulusal basında ise İbrahim Karagül. Hasan Öztürk ve özellikle de Tamer Korkmaz’ın yazıları beni çok etkileyici bulundu.

İbrahim Karagül: “Zulüm 1453’te başladı” diyenler için tarih bitti. Bugün; “Zulüm 1453’te başladı” diyenlerin yenildiği gündür. Bugün; İstanbul’a “Endülüs kaderi” biçenlerin kaybettiği gündür. Bugün; Türkiye’yi küçültmeye, lime lime etmeye çalışanların planlarının çöktüğü gündür

Bugün Türkiye için büyük gün. Kim ne derse desin yıllarca Ayasofya’nın cami olarak yeniden ve tekrar ibadete açılması bir egemenlik meselesiydi. Ve Türkiye egemenlik ve bağımsızlık yolunda büyük bir eşik olan Ayasofya meselesini “usulüne uygun” çözdü…” derken.

Hasan Öztürk: “Bugün Müslümanlar için bayram günü. Hem de çifte bayram. Cuma günleri bizim bayram günümüz. Ve bu bayram günü Ayasoyfa-i Kebir Camii’nde kılınacak cuma namazı aynı zamanda bayram namazı. Ayasofya’nın zincirlerini kırmak milletimizin ve ümmetin yozlaşma zincirlerini kırmasının başlangıcı olmalıdır. Önce, gönlümüzün ve kalbimizin Ayasofya'sını ve Kudüs'ünü özgür ve bağımsız hale getirmeliyiz içimizde…” diyerek hislerimize tercüman oldu. Eyvallah!

LOZAN İLE AYASOFYA’NIN MÜZE YAPILMASININ BİR İLİŞKİSİ VAR MI?

Bu konuyu yerelde Bekir Doğan’da ve Tamer Korkmaz’da cuma günkü yazısında işlediler, bazıları tepki de göstermiş. Korkmaz: “Tarihi gerçeklerin, bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır…”

Diyerek başladığı yazısına şöyle devam etmiş: “Tarihi gerçekleri yalan veya yasaklama ile nereye kadar kapatabilirsiniz? Bende bu soruyu aynen soruyorum.

Ayasofya’nın yeniden Cami olması, Türkiye’nin dünyada söz sahibi bir konuma geleceği “yeni bir dönemin” pek manidar işaretidir, habercisidir.

İslam düşmanı Batılı devletlerle onların içerideki malum işbirlikçi kadrosunun ise “karalar bağladığı bir gün” olarak kayda geçiyor, 24 Temmuz 2020 günü seçildi, bugün aynı zamanda Lozan’ın imzalandığı gündür ve peki ilişkisi var mı?  Lozan’ın Gizli Maddelerinin varlığı bugüne kadar tartışıla geldi; son yıllarda ise bu hakikatle yüzleşmek yerine “derin bahsi” dalga geçmek suretiyle kolaylıkla hasıraltı etmeye çabalayan Medya Maydanozu tiplere rastlanıyor.

Söz konusu Batıcı-Laikçi aktörlerin dışında bir de “Ayasofya Cami olduğuna göre, demek ki Lozan’ın Gizli Maddesi falan yokmuş!” gibi “balataları yakan; akla ziyan” bir mantık yürüterek hakikati karartmaya yeltenen muhafazakâr kıyafetli Truva Köşeciler var.(Bu tespite dikkatinizi çekerim)

En azından şudur: Lozan’ın gizli maddelerinden birinin ilga edilebileceğini/edildiğini düşünemiyorlar, düşünmek bile istemiyorlar veyahut akılları almıyor! Geniş açıdan bakıldığında…”

Korkmaz ilave etmiş: “Ayasofya’nın 86 senelik zincirlerinin kırılması hadisesi de gösteriyor ki sonunda Lozan’ın Gizli Maddeleri ve bir de “Atatürk’ün Sansürlenen Vasiyeti” gerçeğiyle, belgelerinin gün ışığına çıkması neticesinde yüzleşeceğiz. Kaçışı yok!”(24-25 Temmuz Yeni Şafak)

Netice, Ayasofya’nın açılışına herkes farklı pencereden bakıyor, doğalda çünkü ateistler, deistler, izimciler, üzümcüler, şucular, bucular o kadar farklı yönlere bakan kitle var ki, aynı sevinci paylaşamaz olmuşuz. Hepimiz olmasa da çoğunluk aynı yöne bakmadan, bir olmaktan, birlikten de söz edemeyiz…

Kalın sağlıcakla.