İnsanın en çok muhtaç olduğu şey gönül huzurudur. Gönül huzuru Allah’a yaklaştıkça duyulur. Allah’a yaklaşmanın yolu ise ona ibadet etmektir. Kulu Allah’a en fazla yaklaştıran ibadet namazdır. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmez. Ailesinin maddî ihtiyaçlarını temin ederek mutlu olmalarına gayret eden bir kimse, onları mânen mutlu edecek şeyin namaz olduğunu düşünmeli, kendilerine namaz kılmayı tavsiye etmeli, namaz kılmayı bilmiyorlarsa, öğrenmelerini sağlamalıdır. Ayrıca kendisi de bu konuda onlara güzel örnek olmalıdır. Ayet-I kerime de ; “Ailene namaz kılmayı emret! Kendin de namaza dört elle sarıl!.”[1]  Diğer bir ayette ise; “Ey imân edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz.”[2] Buyrulmaktadır.   Ayet-i kerime de, yakıtı insan ve taş olan cehennem ateşinden, insanın kendisini ve ailesini koruması istenmektedir. Aile reisi hem kendinden, hem de diğer aile fertlerinden sorumludur. Terbiye ve din eğitimi küçük yaşlarda başlar. Zira ağaç yaşken eğilir ve istenen şekli alır. Yıllar sonra onu eğmek imkânsızlaşır. Çocuğun körpe zihnine yapılan bir telkin, taşa yazılan yazı gibi kalıcı olur. Yıllar onu silemez. Çocuğu terbiye etmenin şekli de önemlidir. Herşeyden önce çocuğa anlayacağı dille hitap etmelidir. Çocuğa dinî terbiye veren kimse bilgili olmalıdır. Ona doğru bilgi vermelidir. Birçoğumuzun başından geçmiştir. Sağlam bir din kültürüne sahip olmayan bazı yaşlı büyüklerimiz, dinî emir ve yasakların veya kâinatta olup bitenlerin mâhiyetini bilmezler. Fakat o konularda çocuğa kulaktan dolma yanlış bilgileri aktarırlar. Bu yanlışlar bazan ömür boyu devam edip gider. Bu bakımdan Çocuklara daha küçük yaşta helâli ve haramı öğretmek suretiyle dinî terbiye vermelidir. Çocuğu eğitirken anlayacağı dille konuşmalıdır. Çocuğa bir şeyi yasaklayınca, ona bunun sebebini de söylemelidir.   Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in üvey oğlu, Ebû Seleme Abdullah İbni Abdülesed’in öz oğlu Ebû Hafs Ömer’şöyle dedi: Ben Hz. Peygamber’in himâyesinde yetişen bir çocuktum. Yemek yerken, elim yemek tabağının her yanına giderdi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyurdu: “Oğul, besmele çek! Sağ elinle ye! Hep önünden ye!”[3] Yemeğin sonunda “el-Hamdü lillâh” demenin İslâmî bir görgü kuralı ve bir sünnet olduğu başka rivayetlerde görülmektedir. Peygamber efendimzin’in sağ elle yemek yemeyi tavsiye etmesi, bunun Müslümanların bir özelliği olduğunu gösterir. Sağ tarafın dinimizde ayrı bir önemi vardır. Ayakkabı ve elbise giyerken sağdan başlamak, bir yere sağ ayağını atarak girmek, bir yere girerken çıkarken sağda bulunanlara öncelik hakkı tanımak da birer sünnettir. Yemek yerken hep önünden yemek, başkalarının önüne uzanarak onları rahatsız etmemek, İslâmî görgü kurallarındandır.  İşte bu ve benzeri dinî görgü kuralları çocuklara küçük yaştan itibaren öğretilmelidir. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ şöyle buyurmuştur. “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.”[4]   Resûlullah Efendimiz, dünyada sorumsuz kimse bulunmadığını belirtmektedir. İnsan olan herkes sorumludur. Allah Resûlü bu gerçeği dile getirirken, en sorumlu kimse olan devlet başkanıyla söze başlamıştır. Merhum şâirimiz Mehmed Âkif Ersoy da; “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu “ Şiirini söylemiştir. Hadisin ikinci kısmında Erkeğin ailesinin çobanı olduğunu ve idaresi altındaki kişilerden sorumlu bulunduğunu belirtir. Bir kimsenin ailesi, geçimlerini üstlendiği insanlardır. Bunlar genellikle onun eşi ve çocuklarıdır. Annesi ve babası gibi yakınları yardıma ve korunmaya muhtaç iseler, aynı şekilde onların da yiyeceklerini, giyeceklerini, hayatlarını devam ettirmek için gerekli diğer ihtiyaçlarını temin edecektir. İnsanın ailesine karşı sorumlu olduğu bu maddî ihtiyaçların yanında bir de mânevî ihtiyaçlar vardır. Onlara inanmaları gereken din esaslarını, yapmaları gereken ibadet esaslarını ve uymaları gereken ahlâk esaslarını öğretmek, aile reisinin sorumluluğu altındadır. Bu mânevî ihtiyaçların onlara verilmesi maddî ihtiyaçlardan daha önemli ve önceliklidir. Ayet-i kerime de ;“Ey imân edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz” buyururken bu mânevî sorumluluğu kasdetmiştir. “Ailene namaz kılmayı emret” buyururken, onlara namaz kılmayı öğret ve bu görevi devamlı yapmalarına yardımcı ol demek istemiştir. Hadis-i şerif de;“Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.”[5] Buyrulmuştur.   [1] Tâhâ sûresi , 132.ayet [2] Tahrîm sûresi , 6.ayet [3] .Buhari,Müslim,İbni Mâce [4] .Buhari,Muslim,Tirmizi,Ebu Davud [5]. Ebû Dâvûd