Türk tiyatrosunun geleneksel yüzünü temsil eden ve tuluat sanatının son büyük ustası İsmail Hakkı Dümbüllü, vefatının 52. yılında anılıyor. Orta oyunu geleneğini modern sahneye taşıyan Dümbüllü, sadece kendi dönemine değil sonraki nesillere de ilham kaynağı oldu.

Halk Komiği Dümbüllü’nün Doğuşu ve Sanata İlk Adımları

İsmail Hakkı Dümbüllü, 1897 yılında Üsküdar Süleymanağa Mahallesi’nde dünyaya geldi. II. Abdülhamid’in silahşorlarından Zeynel Abidin Efendi ile Fatma Azize Hanım’ın oğlu olan sanatçı, eğitim hayatına Üsküdar İttihat-ı Terakki Mektebi’nde başladı. Ancak tiyatroya olan ilgisi nedeniyle askeri ortaokuldan ayrıldı.

Malatya’da kasetler geri geliyor: Nostalji rüzgarı esiyor
Malatya’da kasetler geri geliyor: Nostalji rüzgarı esiyor
İçeriği Görüntüle

Amatör olarak Karagöz Hüseyin’in sahnesinde oyunlar sergileyen Dümbüllü, profesyonel kariyerine Kel Hasan’ın tiyatrosunda adım attı. Saf görünüşü, özgün ses tonu ve sevimli mimikleri sayesinde izleyicilerin gönlünde taht kuran sanatçı, 30 yaşına kadar Kel Hasan’ın yanında tuluat geleneğini öğrendi.

Dümbüllü Adının Doğuşu ve Anadolu Turneleri

Sanatçının “Dümbüllü” adı, sahnede söylediği bir kanto sayesinde oluştu. Kendisinin aktardığına göre, Peruz Hanım’ın “Dümbüllü” adlı kantosuna gazel ekleyerek sahneye taşımış ve bu isim zamanla onun sahne kimliğine dönüşmüş.

1928 yılında Tevfik İnce ile kurduğu toplulukla Hilal Tiyatrosu’nda sahneye çıkan Dümbüllü, 1933’ten sonra Anadolu turnelerine çıkarak halkla buluştu. "Ayşem", "Cebe Gitti", "Bülbül" gibi operetlerde de sahne alan sanatçı, Naşit Özcan’ın vefatının ardından orta oyunu geleneğinin lideri konumuna yükseldi.

Orta Oyunu ve Tuluatın Zorlukları

Dümbüllü, dönemin ünlü orta oyuncuları Kavuklu Hamdi, Abdi, Küçük İsmail ve Abdürrezak ile sahne deneyimi paylaşmıştı. 1967’de verdiği bir röportajda orta oyununun sahnedeki zorluklarını şöyle özetlemişti:

"Orta oyunu, insanı hem bedenen hem zihnen çok yorar. Perdesi yoktur, dekoru yoktur, arkasına saklanamazsın. Sahnede uzun süre hiçbir şey yapmadan beklediğin anlar olur."

Sinemaya Geçiş ve Dümbüllü Tarzı

1947’de “Dümbüllü Memiş” ile sinemaya adım atan sanatçı, “Dümbüllü Macera Peşinde”, “Keloğlan”, “Sihirli Define”, “İncili Çavuş” ve “Dümbüllü Tarzan” gibi filmlerde başrol oynadı. Kel Hasan’dan öğrendiklerini kendi üslubuyla harmanlayarak oluşturduğu "Dümbüllü tarzı", hem sahnede hem de perdede büyük beğeni topladı.

Filmlerinde ustalarına saygı göstermek için sıkça atıfta bulunan Dümbüllü, seyircilerine de şu mesajı verdi:
"Kavuklu Hamdi’den Kel Hasan’a, Manakyan’dan Naşit’e kadar geldiğimiz yolu hatırlayın. Gülüp eğlenirken bizi de anın."

Kavuğu Münir Özkul’a Devretmesi ve Mirası

Kel Hasan Efendi’den devraldığı kavuğu 1968’de Münir Özkul’a teslim eden Dümbüllü, jübilesini yaparak sahneden çekildi. Ancak sanattan kopmayarak radyo oyunlarında ve zaman zaman sahnede yer aldı. Kavuğu geleneksel törenle devretme geleneği, Ferhan Şensoy (1989), Rasim Öztekin (2016) ve Şevket Çoruh (2020) tarafından sürdürüldü.

Dümbüllü, halk tiyatrosuna yönelik eleştirilerini ise şu sözlerle dile getirmişti:
"Şimdi halk tiyatrosu dedikleri şey, bizim zamanımızın ruhunu taşımıyor. Bugünlerin tiyatrosu, sadece hükumete taş atıyor."

Vefatı ve Unutulmaz Hatırası

5 Kasım 1973’te, geçirdiği trafik kazasının ardından hayata veda eden Dümbüllü’nün cenazesi, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi. Usta yazar Haldun Taner, Dümbüllü için şöyle demişti:
"Tam bir halk çocuğudur. Sahnedeki kaş hareketleri, gülüşleri ve sesiyle halkın kendisiyle özdeşleşmesini sağlar. Taklit edilemez bir yetenekti."

Önemli Filmleri

“Kızılırmak-Karakoyun”, “Kılıbıklar”, “Dümbüllü Macera Peşinde”, “Keloğlan”, “Sihirli Define”, “Harman Sonu Dönüşü”, “Ne Sihirdir Ne Keramet”, “İncili Çavuş”, “Dümbüllü Tarzan” ve “Nasreddin Hoca” gibi onlarca film, Dümbüllü’nün sinemadaki mirasını oluşturdu.

Kaynak: Anadolu Ajansı

Kaynak: AA