3- “El-etek öpmek” ve sonuçta “bu kadar vâridâtı,getirisi olan bir şey karşısında bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanmak”,yönteminize gelince… Bilirsiniz, İslâm ahlâkında saygı vardır, merhamet vardır,hizmet vardır; bu üç ayaklı kaideyi tutan sabır, şükür, cömertlik, af, sebatgibi destekler vardır; ama el-etek öpmek yoktur.  “Sulh-u umumî” ye, yani o derece yüksekfaydaya bile matuf olsa, İslâm’da ahlâkında el-etek öpmek yoktur. El-eteköpmek, İslâm’da zillettir!... İslâm  iseizzet dinidir, zillete katlanmayı asla kabul etmez!.. Zillete batarak,katlanarak kazanılacak barıştan, millete – beyanatınızda çokça zikrettiğiniz –o “hayır" asla gelmez!....”

4- Vermiş olduğunuz “Hudeybiye Barışı” örneği de konununruhuna asla uymamakta. Çükü “hâin, kaatil, cânî” sıfatlarıyla mahkûm olmuş birterör liderinin sözde barış görüşmesi için muhatap alınması çabasının,Hudeybiye barışı ile uzaktan yakından alâkası olmasa gerek. Hudeybiye’de(barışa talip) “meşru taraflar” söz konusu iken, burada kendi mensubu olduğumilletinin bağrına bıçak saplamaktan mahkûm olmuş bir câninin,aklanıp-paklanırcasına “meşruiyet makamına yükseltilmesi” ve sonuçtahaksız-hukuksuz yere “taraf hâline getirilmesi” söz konusudur.

5- Sonuç olarak; işte bütün bu mülâhazalarla (vepragmatist bir felsefeyle), “mahkûm bir katilin barış görüşmesine muhatapalınması”nı onaylayarak bu milletin “hak ve hukukunun çiğnenmesini mazurgörmüş” oluyorsunuz. Sözde “bu kadar vâridâtı, getirisi olan bir şey”e,“kafalar” katlanır belki – çünkü zekâ, özellikle hile, siyaset ve ticaretaracıdır, o bunu kaldırır – ama hangi “kalp ve gönül” buna katlanır?..Yazıktır, “gerçek” (ebedî) dünyada, hükümranlığının hesabını zor vereceksiyasetçiler; “din âlimleri”ni kendilerine şâhit olarak göstermesinler!”  “Hoca Efendiler”, “bu” olmamalı; “buyuz”derlerse eğer, kendilerine, ondan da öte bağlandıkları değerlere bühtanediyorlar demektir. Bizlere ise ancak, “üzülmek”, hem de “hayıflanarak üzülmek”düşecektir!..”

Açık mektup niteliğinde 15 Ocak 2013’te yayımladığımız buyazımızın özetinde apaçık görüldüğü gibi, dinî, millî ve ahlâkî değerlerin, yanitamamı “yüksek değerler”in akıl almaz bir şekildeistismarı söz konusudur. Onun için bir tevafuk eseri, biz de yazımızı bunavurgu yaparak bitirmişiz: “Hoca Efendiler”, “bu” olmamalı; “buyuz” derlerseeğer, kendilerine, ondan da öte bağlandıkları değerlere bühtan ediyorlardemektir.”

İşte 15 Temmuz Kanlı Darbe Teşebbüsünün faili olduğuaçığa çıkmış (şimdi FETÖ denen) bir dinî cemaatin buna nasıl cür’et ettiğisorusuna isabetle verilecek cevaplardan birisi de bize göre, bütünüylemilletin, özellikle de dinî cemaatlerin demokratik zihniyet eksikliği olsagerek. Eğer yüksek değil, orta derecede bir demokratik zihniyet sahibi olsaydısöz konusu bu cemaat, bırakın millet iradesinin tecelli ettiği Millet Meclisinibombalama emrini vermek, varsayalım en küçük ve düşman bildiği bir partininkongresine bile müdahale etmeyi aklından geçirmezdi. Bu vahim olay bizedemokratik terbiyeden başka çaremiz olmadığını düşündürmektedir.

Bin yıldan beri âdeta kendi dinî değerleriyle özdeşleşmişolan Türk halkının “din adamı, dinî cemaat ve kanaat önderi, dinî vakıf vedernek yöneticisi” deyince varını-yoğunu fedâ ettiğini biliyoruz. O haldedemokratik zihniyet terbiyesindeki açığımızı kapatmaya din kültürü ve ahlâkbilgisi eğitimine ve bütünüyle din eğitimi veren okullara, “bütün İslâm ilimçevrelerine” özel bir önem vermekle başlanmalı diye düşünüyoruz. Eğer siz dedeğerli hadîs âlimimiz Prof. Mehmet Said Hatipoğlu gibi “gerçek bir demokratikhayatın kuruluşunu” samimiyetle arzu ediyorsanız, işe buralardan başlamalı,diyoruz.

Kemalist subayların darbe geleneğinden 50 yıl çekmiş birmillet olarak, bundan sonra 50 yıl da cemaat bağlantılı subayların darbegeleneğine duçar olmayalım. Bu ifadeleri fazla abartılı bulanları, 15 Temmuzakşamı bu milletin başına gelenleri tekrar tekrar düşünmeye dâvet ediyoruz.

Sonuç yerine

Sonuç olarak, bu ülkede eğer göstermelik olsun diye değilde samimi bir niyetle “değerler eğitimi” yapılacaksa, felsefe ve ahlâkteorilerinden yararlanarak, dünyada ne olup bittiğine bakarak, insanlığıngeldiği yönetim şekilleri tecrübesinde bütün eksiklerine rağmen demokrasiyikâmil anlamda kurmaktan başka çaremiz yoktur. Bu bağlamda demokratik zihniyeti (veya tutumu) evimizden iş yerimize, okulumuzdan, derneğimizden devletimizin herkademesine kadar hâkim kılmaktan, hatta bu düşünceyle onu değerler cetvelinde“on adet kök değer”den temel birisi saymaktan başka çıkar yolumuz yoktur.Yukarıda Millî Eğitim’in açıkladığı on adet “kök değer”e “demokratik zihniyet”de eklenmelidir derken, “ ‘niçin’ine en sonunda geleceğiz” demiştik. İştegerekçesi budur.  Bu gerekçeyledemokratik zihniyet, değerler istismarının da panzehiridir.

Cihad konusunun eğitimiyle ilgili basında çıkantartışmaya karşı ne demiştik “3. Bölüm”ün sonunda:

“Üstelik asıl cihadın, ‘büyük cihad’ın nefsle mücadele,bir iç arınması ve kalp terbiyesi demek olduğu bilindiği halde!...”

Bu cümlenin ardından ne yazık ki, şöyle devam etmekzorunda kalıyoruz:

Gerçi, “Cihadların en büyüğü nefse karşı verilenidir”diyen kalp terbiyesini perde olarak kullanıp “akıl denen sultan”ı nefsine köleyapanlar, maalesef hâlâ Şark’tan çıkıyorlar, demekten de kendimizi alamıyoruz.İşte bunun içindir ki “demokratik terbiye”den başka çaremiz yoktur: Mihverindeakıl ile merhametin ayni ölçüde bulunduğu bir demokratik terbiye… Akıl,demokratik kültür ve felsefeyi anlayıp-anlatmak için, merhamet ise bu kültürekendi ahlâkımızı esas yapmak için vazgeçilmez ilke ve kaynaklardır.  (Burada “şark”tan kastettiğimiz, maalesefİslâm milletleridir ve onların yeterince demokratik zihniyete sahipolamayışları en büyük handikaplarıdır.)

Çalışmamızı yakın tarihimizin büyük anayasahukukçularından Ord. Prof. Ali Fuat Başgil’in bir sözünü bir daha hatırlataraktamamlayalım: “Biz bu memlekette mutlakıyet, otoriter meşrutiyet, liberalmeşrutiyet ve otoriter cumhuriyet rejimlerini birbiri ardınca yaşadık. Bugünklasik devlet rejimlerinden sonuncusunu, yani demokrasiyi tecrübe etmekteyiz.Dikkat edelim, bu tecrübede muvaffak olamazsak, geriye dönemeyeceğimize göre,tecrübe edilecek bir tek rejim kalmıştır. Onu ben söylemeyeyim, sizdüşününüz..” ..”

Sonuç olarak Cumhuriyet tarihimizde AnayasaReferandumuyla beraber yeni bir demokratik sürece girdiğimiz bu dönmede, yenipartilerin kurulduğu ve bütün partilerin Yeni Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinehazırlanmak için art arda kongrelere gittiği bu zamanda demokratik zihniyet veonun yansıması olan uygulamalara çok çok ihtiyacımız var kanısındayız.