Tarihçi Yazar Mehmet IŞIK

I. Dünya Savaşı öncesinde milliyetçilik akımının ve sanayi devriminin etkileriyle oluşan yenidünya düzenine göre; güçlü devletler kendi aralarında imzaladıkları gizli antlaşmalara göre dünyayı kendi aralarında taksim ettiler. Bu taksimata göre İngiltere ve Fransa sömürgelerini Almanya ve müttefiklerine karşı korumayı amaçlıyordu. Rusya ise birkaç asırdır devlet politikası haline getirdiği sıcak denizlere inme düşüncesi için mücadele ediyordu.

İtilaf ve İttifak grupları arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri problemler neticesinde 1914’te Avrupa merkezli olmakla birlikte tüm dünyayı etkileyen I.Dünya Savaşı patlak verdi. Kısa süre içerisinde Avrupa ve Akdeniz havzasında etkili olan savaş,  zaman ilerledikçe dünya geneline yayıldı.

Osmanlı Devleti’nin toprakları daha önceden yapılan gizli antlaşmalara göre zaten İtilaf devletleri arasında paylaşılmıştı. Savaşın başlamasının hemen ardından tüm gözler Osmanlı coğrafyasına çevrildi. İngiliz, Fransız ve Rus orduları Osmanlı topraklarını ele geçirmek için harekete geçtiler. Savaşın başlamasının üzerinde az bir zaman geçmişti ki İtalya, taraf değiştirerek İtilaf Kuvvetlerine dahil oldu.

Osmanlı Devleti’ni bir an önce savaş dışına itmek isteyen İtilaf Kuvvetlerine ait donanmalar, Çanakkale Boğazı üzerinden Osmanlı’nın başkenti İstanbul’a hücum ettiler. Fakat istenilen neticeyi alamadıkları gibi tarihlerinin en büyük yenilgilerinden birini yaşadılar.

Osmanlı Devleti, Çanakkale, Kafkas, Kanal sonra Suriye, Hicaz, Yemen ve Irak cephelerinde İngiltere, Fransa ve Rusya ile savaştı. 1915’te İttifak grubundan ayrılıp İtilaf grubuna geçen İtalya ile birlikte Sırbistan, Yunanistan gibi birçok devlet de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettiler.  Osmanlı Devleti, Çanakkale’de ve Kut’ûl Amare’de büyük başarılar kazansa da Suriye, Kanal, Kafkas, Hicaz ve Yemen cephelerinde çok büyük askerler kaybetti. Anadolu’da Ermeniler ve Rumlar, Arap coğrafyasında ise Şerif Hüseyin ve İbni Suud gibi Arap şeylerinin başını çektiği Arap milliyetçileri Osmanlı Devleti’ni hem dışarda İtilaf kuvvetleriyle hem de içeride onların işbirlikçileriyle savaşmaya mecbur bıraktı. Osmanlı ordusunun büyük bir bölümü cephelerde şehit oldu.

Türk askerinin Çanakkale’de yazdığı büyük destan müttefiklerinden yardım alamayan Rusya’yı savaşın dışına itmesine ve savaşın iki yıl daha uzamasına neden olsa da İttifak devletlerinin yenilmesini engelleyemedi. 1918 yılına gelindiğinde Almanya ve ardından Avusturya Macaristan yenilgiyi kabul ettiler. İtilaf Devletleri ile ateşkes antlaşmaları imzaladılar. Osmanlı Devleti de bir süre sonra yenilgiyi kabul edip İtilaf Devletleri ile ateşkes antlaşması imzaladı.

Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918)

Mondros Ateşkes Antlaşması; içerdiği hükümler itibariyle bir ateşkesten daha fazlasıydı. İtilaf Devletleri tarafından İstanbul Hükumetine imza ettirilen antlaşmanın özellikle 7. ve 24. Maddeleri Osmanlı Devleti’nin siyasi egemenliğine gölge düşürür durumdaydı. Antlaşmanın 7. Maddesine göre, İtilaf Devletleri kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir noktayı işgal edebilecekti. Yine antlaşmanın 24. Maddesine göre İtilaf Devletleri Anadolu’nun doğusundaki altı ilde (bu madde antlaşmanın İngilizce metninde altı Ermeni ili şeklinde yer almıştır) bir karışıklık çıkarsa işgal edeceklerdi. Bu iki madde Anadolu’da ve Osmanlı coğrafyasında yapılmak istenileni açıkça ortaya koyuyordu.

İtilaf Devletleri, zaman ilerledikçe işgal sahalarını genişlettiler. Bu süreçte önemli maden yataklarının olduğu bölgeler, stratejik değeri olan noktalar birer birer işgal edildi. Bu işgal sürecinde bir müddet sonra Maraş, Antep ve Urfa şehirleri İngilizler tarafından işgal edildi.

Maraş’ın İngilizler Tarafından İşgali

İngilizler, menfaatleri çerçevesinde Mondros Ateşkes Antlaşmanın hükümlerini uygulamaya koydular. Mondros Ateşkes Antlaşmasının 7. Maddesine dayanarak 22 Şubat 1919 günü Maraş’ı işgal ettiler.

İngilizlerin Maraş’ı işgali sürecinde büyük çaplı olaylar olmadı. Bunun iki nedeni vardı, birincisi İngiliz işgal kuvvetleri komutanı ve  diğer subaylar, Ermenilerin tüm çabalarına rağmen iddia ettikleri yalanlarına inanmamışlardı. Öbür taraftan şehrin asayişine önem vermiş ve anlaşmazlıklarda Türkler ile Ermeniler arasında  bir tarafı tutmamışlardı. İkinci olarak işgalin geçici bir süre olduğunu söylemişlerdi. Bu süre içerisinde de Türk ve Müslüman ahalinin milli ve manevi hassasiyetlerine uygun davrandılar. Buna rağmen bazı Ermeniler, Fındıcak, Zeytun, Yenicekale ve Fırnız gibi bölgelerde çeteler kurup Türk ahaliye karşı saldırılarda bulundular. Şehrin çevresindeki köylerde de Ermeniler, Türklere saldırmaya devam ettiler.

İngilizler, Maraş içerisinde halkı galeyana getirecek faaliyetlerde bulunmaktan uzak durdular. Türkler ile Ermeniler arasında büyük çatışmaların yaşanmasını engelleyecek bir politika güden İngilizler, Binbaşı Edward Noel’i Maraş, Malatya ve çevresinde Kürtçülük faaliyetleri yürütmekle görevlendirmeyi de ihmal etmediler.

Maraş’taki Ermenilerin işgal kuvvetleri komutanından duydukları rahatsızlığı bildiren telgraflar, İstanbul’a ulaştığı dönemlerde Musul ve Suriye konusunda İngiltere ve Fransa arasında çıkar çatışmaları yaşanıyordu. Fransa gizli antlaşmalara uygun davranılmasını talep ederken İngilizler buna yanaşmıyor İngiliz İşgal Kuvvetleri, sekiz aylık işgal süresince Ermenilerin tüm kışkırtmalarına rağmen Türk halkıyla karşı karşıya gelmemeye dikkat ettiler.

Suriye Antlaşması (15 Eylül 1919)

           

İngiltere ve Fransa aralarında imza ettikleri Sykes-Picot Antlaşması ile Ortadoğu petrol havzalarını kendi arlarında pay etmişlerdi. İngiltere,  Basra Körfezi’nden Musul’a kadar uzanan petrol rezervlerine sahip  işgal sahasını Rus tehdidine karşı korumak için Fransızların Musul, Urfa, Antep, Maraş ve Çukurova ile Suriye’yi işgalini uygun görmüştü. I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından İngiltere, Sykes-Picot Antlaşmasının hükümlerine uymadı. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasının hemen ardından daha önce Fransız nüfuz alanı olarak belirlenen Musul’u işgal etti. Ardından Urfa, Antep ve Maraş’a işgal kuvvetleri gönderdi.

Fransa, İngiltere’nin gizli antlaşmalara uymamasını müttefik devletler nezdinde protesto etti. İşgal bölgelerinin taksimi hususunda ABD’nin arabuluculuk yapmasını isteyen Fransa’nın diplomatik hamleleri tam manasıyla olmasa da sonuç verdi. İki devlet arasında 15 Eylül 1919 tarihinde Suriye Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre Musul dâhil Irak ve Ürdün ile Filistin toprakları İngiltere’nin olacaktı. Fransa ise Çukurova, Suriye, Lübnan ve İngilizler tarafından işgal edilmiş durumda olan Maraş, Antep ve Urfa bölgelerini alacaktı. Bu antlaşmaya göre İngiltere 1 Kasım 1919 tarihine kadar Maraş’tan çekilecek verine Fransız birlikleri gelecekti.

Maraş’ın Fransızlar Tarafından İşgali

            Fransa, İngiltere ile imzaladığı Suriye Antlaşması’nın hükümlerine uygun olarak 29 Ekim 1919 günü Antep’e girdiler. Antep girişinde Ermeniler tarafından bayraklarla ve çiçeklerle karşılanan Fransızlar, kısa sürede şehrin stratejik noktalarını ele geçirdiler. Fransızların şehre gelmesinin hemen ardından İngiliz Generali Weir ile Fransız Albay Flye Saint Marie arasında devir teslim şartlarını içeren bir beyanname hazırlandı. Bu beyanname aynı gün Maraş mutasarrıflığına gönderildi.

            Fransızlar, Antep’i işgal ettikten hemen sonra Maraş’ın işgaline giriştiler. Antep’te, Ermeni alayı ile 42’nci piyade alayından bir takım, Afrika avcı takımı ile Ermeni alayının üçüncü taburundan müteşekkil olan Fransız işgal kuvvetlerinden bir bölümü Maraş’ın işgali için görevlendirildi. Yüzbaşı Fouquet komutasındaki 412’nci alaydan yarım bölük ile Ermeni alayının birinci taburu ve bir sipahi takımı Maraş’ın işgali için harekete geçti. 30 Ekim 1919 günü Pazarcık-Aksu yolu üzerinden şehre hareket eden Fransız işgal kuvvetleri, ikindi vaktine doğru Şeyhadil Mezarlığı tarafından şehre girmeye başladı. Yol boyunca dizilmiş olan Ermeniler, Fransız işgal kuvvetlerini ve onlarla birlikte gelen Ermeni lejyonerlerini bayraklarla, çiçeklerle “ Yaşasın Fransa, Yaşasın Ermenistan! Kahrolsun Türkler, kahrolsun Türklerin padişahı!” nümayişleriyle karşıladılar. Fransızların şehre girmesinden bir gün sonra İngiliz Generali Weir ile Fransız Albay Flye Saint Marie devir teslim için Maraş’a geldiler. İki devlet arasında imza edilen beyanname ile İngilizler 1 Kasım 1919 günü şehri terk ederken onların yerine Fransızlar Maraş’ın işgalini tamamladılar.

Abdal Halil Ağa Olayı

            Maraş’ın Fransızlar tarafından işgal edileceği haberi şehirde yayılmaya başlayınca Ermeniler çok sevindiler. Ermenilerin ileri gelenleri Agop Hırlakyan’ın konağında toplandılar. Fransızlar işgal kuvvetlerini ve onlarla birlikte gelecek olan Ermeni lejyonerlerinin güzel bir törenler karşılamak için görüşlerini dile getirmeye başladılar. Agop Hırlakyan’ın konağında yapılan toplantının neticesinde birçok karar alındı. Buna göre; İşgal kuvvetlerinin geleceği güzergâhtaki evlerin Fransız ve Ermeni bayraklarıyla donatılmasına karar verildi. Yol boyunca Ermeniler sağlı sollu bir kortej oluşturacaklardı. Fransız askeri birliğinin komutanına Ermeni kızları çiçekler sunacaktı. Askerlerin geçeceği caddeyi çevreleyen binaların damların işgal kuvvetlerinin üzerine çiçekler atılacak hep bir ağızdan “Kahrolsun Türklerin padişahı, kahrolsun Türkler! Yaşasın Fransızlar, yaşasın Ermeniler!” sloganları atılacaktı.

            Agop Hırlakyan, tüm bunların yanında Fransız işgal kuvvetlerini davullar ve zurnalar eşliğinde bir bayram havasında karşılamanın doğru olacağını belirtti. Agop Hırlakyan’ın fikri diğer ileri gelen Ermeniler tarafından da uygun görüldü. Bu tarz eğlencelerde genellikle yabancı misyonların mızıka grupları kullanılmaktaydı. Fakat Ermenilerin niyeti çok daha büyük bir karşılama töreni düzenlemekti. Bunun üzerine Agop Hırlakyan oğlu Setrek’i, Abdallar Aşireti Reisi Halil Ağa’ya gönderdi. Setrek, Agop Hırlakyan ile birlikte Ermeni ileri gelenlerinin düşüncesini Abdal Halil Ağa’ya iletti.

Abdal Halil Ağa, kendisine yapılan teklifi duyduğunda en ufak bir tereddüt dahi göstermedi. Agop Hırlakyan’ın hatırı sayılır miktarda bir para ve karşılamada davul çalması teklifiyle gönderdiği oğlu Setrek’e “ Agop Ağa’ya söyle; gönderdiğim davulların kasnağını altınla dolduracak olsanız bile yine de bir tek davul, bir tek zurna göndermem! Bu bir din bahsidir, din kardaşlarımın bağrına çomağımı vuramam!” dedi. Kendinden emin bir tavırla ve net ifadelerle Setrek’i tersleyen ve Ermenilerin teklifini kesin bir dille reddetti.

Agop Hırlakyan ve Ermenilerin planlarını bozan Abdal Halil Ağa, Türk halkının büyük takdirini kazandı. Zor şartlarda olmasına rağmen vatan sevgisiyle hareket eden Abdal Halil Ağa, Maraş Milli Mücadelesi’nin psikolojik safhasının ilk kahramanı oldu. İmanın imkâna karşı galip geleceğinin ilk işareti olan bu olaydaki vakur duruşuyla Abdal Halil Ağa, tarihe geçti.

Uzunoluk Olayı Ve Sütçü İmam

Fransız İşgal Kuvvetleri komutanı  De-Fontzine komutasından Ermeni, Cezayir ve Fransız karışımı 2 bin kişilik bir lejyoner birliği şehre giriş yaptı. Sanki zafer kazanmış bir komutan edasında, Ermeni kadınları ve çocukları tarafından çiçeklerle ve şarkılarla karşılandı. “Yaşasın Kilikya Ermenistan’ı kahrolsun çekemeyenler.” Nümayişleri şehrin sokaklarında yankılanıyordu.    

Türk halkı, Fransızların gelişinden cesaret alarak hakaretler eden Ermenileri, uzaktan sessizce izliyorlardı. Fransız Komutan şehre gelir gelmez hemen şehrin ileri gelenlerini ayağına çağırttırıp ağır hakaretler ederek tehditler savurmuştu. Halkın ileri gelenlerinden bazıları Elbistan’a çekilmişti. Fransız komutanın tavrı Türkleri rahatsız ederken Ermenileri pek memnun etmişti. Fransız komutandan destek alan Ermeniler, sokaklarda taşkınlıklara başladılar. Fransızların şehre gelişlerinin ertesi günü yani 31 Ekim 1919 Cuma günü gruplar halinde sokaklara dağılmış olan sarhoş Ermeni lejyonerleri yolda rastladıkları halka genç yaşlı demeden, kadın erkek ayrımı yapmaksızın hakaretler etmeye başladılar.

Kayabaşı’nda ve Çocuk Bahçesi mevkiinde geçen bir grup Fransız askeri kıyafeti giymiş Ermeni lejyoneri, esnafa hakaretler savurarak Uzunoluk Caddesi’ne saptılar. Bu sırada Uzunoluk Hamamı’ndan çıkmakta olan kadınları gördüler. Fransız askeri kıyafeti giymiş Ermeni lejyonerler, hemen bu kadınlara saldırdılar. “Artık burası Türklerin değildir. Fransız memleketinde peçe ile gezilmez.” diyerek kadınların peçelerine el uzattılar. Kadınların, “Namusumuz elden gidiyor, yok mu bir Muhammed ümmeti!” haykırışı karşısında az ileride Kel Hacı’nın kahvehanesinin önünde bulunan Türk gençlerinin dikkatini çekti. Eski bir jandarma eri olan ve savaş bittikten sonra memleketine dönmüş olan Çakmakçı Sait adındaki bir genç adam, gördüğü manzara karşında hemen yerinden fırladı. Müslüman kadınları Fransız askeri kıyafeti giymiş sarhoş Ermeni lejyonerlerin elinden almak istedi. Çakmakçı Sait’in üzerilerine geldiğini gören işgal askerleri, onu vurarak şehit ettiler.  Gaffar Kabuloğlu Osman adındaki bir başka Maraşlıyı da yaraladılar.

İşgalcilerin kadınlara saldırdığını ve hemen ardından onları korumak için harekete geçen Çakmakçı Sait’i şehit ettiklerini az ötedeki dükkânından gören Sütçü İmam, hemen harekete geçti. Çekmecesinde sakladığı Karadağ marka tabancasını alıp olay yerine ulaştı. Bir an bile tereddüt göstermeden tabancasını çekip düşman askerlerine ateş etti. Sütçü İmam, Fransız üniforması giymiş olan askerlere peş peşe sıktığı kurşunların Anadolu’daki milli direnişin ilk kıvılcımı olacağını bilmiyordu. Fransız askerinden birisini vurup öldüren bir diğerini de yaralayan Sütçü İmam, kadınları düşman tecavüzünden kurtardığı gibi Çakmakçı Sait’in de intikamını aldı.

Sütçü İmam’ın Uzunoluk Hamamı önünde Fransız işgal kuvvetlerine sıktığı ilk kurşun, Maraş Milli Mücadelesi’nin başladığını gösterdi. Sütçü İmam Olayı, Anadolu’da İstiklal Mücadelesi verilmesi için mücadele eden Mustafa Kemal Paşa ve Temsil heyetini cesaretlendiren örnek bir olay oldu.

Bayrak Olayı

Sütçü İmam Olayı, sonrasında Ermeni çeteler, şehrin dışındaki ıssız yerlerde halka saldırmaya, geceleri sokaklarda Türklere ateş etmeye başladılar. Bir müddet sonra şehir içerisinde asayiş tamamen bozuldu. Bunun üzerine Fransızların Adana Askeri Valisi Albay Bremond tarafından Maraş’ta asayişi sağlaması için Osmaniye askeri valisi Yüzbaşı Andre Maraş’a gönderildi.

Yüzbaşı Andre 26 Kasım 1919 günü yanında Osmaniye’den bazı misafirler ve az sayıdaki askerle birlikte Maraş’a ulaştı. Şehre geldiği gün Mutasarrıf ata efendi, Kadir Paşa ve Agop Hırlakyan ile görüştü. Bir gün sonra Ermeniler, Adana valisi Bremond ve Yüzbaşı Andre’nin şerefine, 27 Kasım 1919 Perşembe akşamı, Hırklakyanların konağında bir balo tertip ettiler.

Fransız komutan Yüzbaşı Andre, çok sayıda misafirin katıldığı baloda Hırklayan’ın torunları Helena ve Victor ile tanıştı. Oldukça çekici ve güzel olan Helena’yı dansa davet etti ancak dans teklifi, Helena tarafından net bir şekilde reddedildi. Hırlakyan’ın oğlu Hovsep’in kızı Helena, Fransız Komutan Andre’ye “ Sizinle dans etmemekten dolayı beni mazur görünüz, üzgünüm. Çünkü kendimi hala esaret ve zillet içerisinde bir kadın olarak görüyorum. Kalesinde Türk bayrağı dalgalanan bir memlekette Fransızların ya da Ermenilerin hâkim olduğuna inanmıyorum. Büz yüzden sizinle dans edemem.” Dedi.

Fransız Komutan Yüzbaşı Andre, beklemediği bir cevapla karşılaşmıştı. Şaşkınlığı üzerinden atar atmaz, yakındaki adamlarına derhal emir verdi. Yüzbaşı Andre’nin Türk Bayrağı’nın kaleden indirilmesi emri kısa süre emri harfiyen yerine getirildi.

28 Kasım Cuma sabahı kalede Türk Bayrağının yerinde Fransız bayrağının dalgalandığını gören Avukat Mehmet Ali Kısakürek “Alemi İslam’a Hitap” beyannamesini kaleme aldı. Yazdığı beyannameyi oğlu Şahap’a vererek Ulucami’de ve çarşı içerisindeki camilerde cemaatin görebileceği yerlere asmasını söyledi. Şahap Kısakürek babasının hazırlayıp çoğaldığı Âlem-i İslam’a Hitap Beyannamesi’ni babasının dediği gibi Ulucami’ye, sokaklarda halkın rahatlıkla görebileceği yerlere ve çarşı içerisindeki cami kapılarına astı.

Cuma namazı vakti girince halk Ulucami’yi doldurdu. İçerde yer kalmamış ve halk caminin bahçesine taşmıştı.  Hutbeyi okumak için minbere çıkan Rıdvan Hoca;

 “Müslümanlar, bir beldede Cuma namazı kılmak için o beldenin hür olması gerekir. Eğer beldede hürriyet yoksa, orada İslam sancağı dalgalanmıyorsa, namaz kılmak caiz değildir.” dedi. Rıdvan Hoca’nın bu sözleri üzerine halk , orada bulunan Şeyh Ali Sezai Efendi’den bu hususta bir fetva istediler. Şeyh Ali Sezai Efendi’nin de Rıdvan Hoca ile aynı sözleri söylemesi üzerine cemaat harekete geçti. Cemaatten biri minberin kenarında asılı olan sancağı alıp “Bayrağımızı yerine koymak için kaleye hücum edeler!” diye bağırdı.  Maraş halkı, Ulucami’den aldığı bayrağı kaleye dikmek için harekete geçti. Kısa sürede Evliya Efendi, Arslan Bey, Şeyh Ali Sezai Efendi, Dr. Mustafa, Aşıklıoğlu Hüseyin gibi kişilerinde halkla beraber kaleye hücum ettiler. Kaledeki askerleri tepeleyip Fransız bayrağını indiren Maraş’ın kahraman halkı, Onbaşı Osman Erşan’ın indirildikten sonra bir köşeye atılmış halde bulduğu Türk bayrağını tekrar göndere çekti. Bayrağın altında namazı kılan Maraşlılar, kaleden sonra topluca hükumet binasına giderek Fransız işgal kuvvetleri komutanı Yüzbaşı Andre’yi protesto ettiler.

Bayrak Olayı, basın yoluyla kısa sürede Anadolu’da ve tüm Avrupa’da duyuldu. Fransızların bir avuç silahsız sivil halka karşı başarısız olduğu haberi Fransızların tüm dünyadaki prestijini sarstı. Maraş halkının bu hareketinin diğer sömürgelere örnek olacağını düşünen ve bundan rahatsız olan Fransızların Doğu Akdeniz İşgal Kuvvetleri General Guro, Maraş’ın artık bir sorun olmaktan çıkmasını istiyordu. Bayrak Olayı’ndan hemen sonra Yüzbaşı Andre, Maraş’tan alındı ve yerine takviye kuvvetlerle bir Türk düşmanı olan General Kerret görevlendirildi.

Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kurulması ve İlk Çatışmalar 

Elbistan ve Pazarcık’ta kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin benzerini Maraş’ta kurmak için harekete geçildi. Kısa bir süre sonra Maraş’ta birbirinden habersiz iki teşkilat kuruldu. Kayabaşı ve Şekerli mahallelerinde kurulan bu teşkilatlar, birbirlerinden haberdar olunca birleşme kararı aldılar.

Kayabaşı ve Şekerli teşkilatları Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek bir çatı altında birleştiler. Başkanlığına ise Serkomiser Arslan Bey seçildi. Aslan Bey’in askeri liderliğinde, Şeyh Ali Sezai Efendi’nin önderliğinde kurulan teşkilat kısa süre içerisinde Maraş’ın hemen her mahallesinde örgütlenmeye başladılar. Şehri on mahalleye bölerek, her mahallenin başına bir çete reisi görevlendiren Arslan Bey, Pazarcık ve Elbistan’daki teşkilatlar iletişime geçtikten sonra durumu Sivas’a Temsil Heyeti’ne bildirdiler.

Fransızlar, General Kerret’in şehre gelmesinin ardından yanlarında getirdikleri silahları ve cephaneleri Ermenilere dağıtmaya başladılar. Maraş’taki silah ve cephane eksikliğini Antep’teki ve Adana’daki üstlerine rapor eden General Kerret, asker, silah ve cephane yardımı istedi. Beyrut’taki General Dufieux, Binbaşı Roze de Ordens komutasındaki birliklerle Antep yoluyla talep edilen yardımları Maraş’a sevk edilmesi emrini verdi. Binbaşı Roze de Ordens komutasındaki birliklerin yardımları götürmek üzere yola çıkmasının ardından 21 Aralık 1919’dan itibaren fasılalar halinde Fransız Kuvvetleri ile Türk çeteleri arasında ilk çatışmalar başladı. Antep yolu üzerindeki Kuvay-ı Milliye birlikleri Gavurboğazı denilen mıntıkadan itibaren Karabıyıklı, Araplar Köyü ve Harabeler mevkiinde Fransız yardım birliklerine saldırılar düzenlendi. Çıkan çatışmalarda Kılıç Ali, Paşa Yakup Hamdi Bey liderliğindeki Pazarcık çeteleri ile Karayılan Çetesi Fransızlara büyük kayıplar verdirdiler.

İslahiye, Kömürler, Belpınar üzerinden Maraş’a yardım getirmek için hareket eden General Dufieux, Binbaşı Corneloup’a Türk çetelerini bulup yok etme emrini verdi. 2 Ocak 1920 tarihinden itibaren İslahiye üzerinden harekete geçen Fransız kuvvetleri önce Sarılar mevkiinde, Bababurun Kalesi önünde sonra Kılılı ve Eloğlu köylerinde Türk çetelerinin saldırılarıyla karşılaştı. Benli Ökkeş, Muallim Hayrullah, Mustafa Kahya çeteleriyle birlikte Beyazıtlı Zafer ve Muharrem beylerin kontrolündeki Bertiz çeteleri Fransızlara büyük kayıplar verdirdiler. Batı köylerinden teşekkül edilmiş olan çeteler ile birlikte Türkoğlu Mustafa Bey’in destekleriyle Orçanbanısı, Ceceli, İmalı, Çakıroğlu gibi köylerden gelen çeteler Eloğlu ve Ceceli’de Fransız askeri birliklerine ağır kayıplar verdirdiler. Kılılı’nın kuzeyinde, Danışman Tepe’de,  Maraş’tan yardım amaçlı gönderilmiş Fransız birlikleri ile  Binbaşı Corneloup’un Eloğlu üzerinden Kılılı’ya ulaşmış olan birliklerinin arasında kalan Muallim Hayrullah’ın 60 kişilik çetesi, büyük kahramanlıklar gösterdi. Bu çatışmalarda yaralanan Muallim Hayrullah, Pazarcık tarafına götürülüp tedavi edilse de aldığı yaradan dolayı kurtulamayarak  şehit düştü. 3 Ocak ile 10 Ocak tarihleri arasında Türkoğlu bölgesinde yapılan çatışmalarda Fransızlar Ceceli, Eloğlu ve Kılılı köylerini yaktılar. Birçok masum sivil insanı katlettiler. Fakat Türk çeteleri karşısında 60 ölü vererek güç bela Maraş’a ulaştılar. Bu olaylardan sonra artık Türk çeteleri ile Fransızlar ve onların işbirlikçisi durumundaki Ermenilerle şehir merkezinde çatışmalar kaçınılmaz hale geldi.

22 Gün 22 Gece Savaş ve Maraş’ın Düşman İşgalinden Kurtuluşu

General Kerret, 21 Ocak 1920 Çarşamba günü Pazarcık ve Türkoğlu taraflarında yaşanan çatışmaları konuşma bahanesiyle Maraş’ın mülki amirlerini ve ileri gelenlerini karargâhına çağırdı.  Toplantıya gelenlere ağır hakaretler ve tehditler savurduktan sonra bir Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey, Jandarma Komutanı İsmail Hakkı Bey ve Belediye Reisi Bekir Sıtkı Bey gibi birçok kişi alı koyup bazılarını da serbest bıraktı.

Halk ve çeteler General Kerret’in toplantıya çağırdığı kişilerden bazılarını esir alıp bazılarını serbest bırakmasının ardından silahlarına sarıldılar. Maraş Kuvay-ı Milliye birliklerinin reisi Arslan Bey, durumu haber alınca hemen bir beyanname yayınlayarak halkı Fransızlara karşı koymaya çağırdı. Emrindeki çetelere de savaşın başladığını ilan etti. Böylece 22 gün 22 gece sürecek İstiklal mücadelesi başladı.

 “Maraş Bize Mezar Olmadan Düşman Gülzar Olmaz!” diye Maraşlılar, düşmana teslim olmak yerine kendi evlerini yakarak yurtlarını düşmana dar ettiler. Açlık ve soğuğa rağmen teslim olmayan Maraş halkı, “Ya İstiklal Ya Ölüm!” parolasıyla başlattığı kurtuluş mücadelesini 11 Şubat 1920 tarihinde gerçekleştirdi.

Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı General Kerret, elindeki tüm teknik imkâna ve silaha rağmen Türkleri yenemeyeceğini anladı.  11 Şubat gecesi, sahte bir saldırı planı hazırladıktan sonra çekilme kararı aldı. Gece çekiliş sırasında ses çıkarmaması için atların ayaklarına keçe bağlanılması emrini veren General Kerret, soğuğa, açlığa rağmen elindeki kıt kanat imkanlarla savaşan Maraşlılara karşı yenilgiyi kabul etti. 11 Şubat saat 3 buçuk sıralarında askerlerinin bir bölümünü şehirde bırakan General Kerret yanına aldığı 2 bin kişilik Ermeni grubuyla birlikte şehirden çıktı. Fransız askerlerinin Kışlayı ateşe verdikleri haberini alan Arslan Bey, Maraş’ın düşman işgalinden kurtulduğunu anladı. 11 Şubat 1920 sabahında Maraş’ta Türk milleti büyük bir zafer kazandı. Fransızlar, Agop Hırlakyan gibi birçok Ermeni ileri gelenine bile haber vermeden şehri terk edip gittiler. Arslan Bey’in emri ile geride kalan Fransız askerlerine ve Ermenilere iyi davranıldı, hiçbir surette kötü davranılmasına müsaade edilmedi.

Maraş’a İstiklal Madalyasının Verilmesi

TBMM, 1925 yılında Maraş Belediyesi’ne gönderdiği bir yazı ile kurtuluş mücadelesine katılanların isimlerini istedi. Maraş Belediye reisi ve Maraşlı ileri gelenler yaptıkları toplantıda, “Maraş’ın kurtuluşunda tüm Maraşlılar savaşmıştır! Maraş’ın her ferdi kahramandır!” cevabını verilmesi kararı alındı. Bunun üzerine TBMM, 5 Nisan 1925 tarihinde Maraş şehrine İstiklal Madalyası verdi. Maraş’ın Kahramanlık destanı unutulmadı ve daha sonra yine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde Maraş’a “Kahraman” unvanıyla taltif edildi.