Türkiye genelinde hava kirliliği kaynaklı sağlık riskleri artarken, Kahramanmaraş da akciğer kanseri tehdidinin yüksek olduğu iller arasında yer alıyor. Uzmanlar, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği sınırların üzerinde seyreden PM2,5 değerlerinin, kentte yaşayanları uzun vadede ciddi solunum hastalıkları ve akciğer kanseri riskiyle karşı karşıya bıraktığını vurguluyor. İşte Kahramanmaraş özelinde dikkat çeken veriler ve uzman görüşleri…
İstanbul, Bursa, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir'deki hava kirliliği faktörü
Yoğun trafik ve sanayi faaliyetlerinin olduğu metropollerde hava kirliliğinin kırsal bölgelere göre çok daha yüksek seviyelerde seyrettiğini vurgulayan Laçin, Hava Kalitesi İzleme Merkezi'nin 2024 verilerine göre Türkiye'de 81 ilin 66’sında yıllık PM2,5 ortalamasının DSÖ sınırını aştığını ve özellikle İstanbul, Bursa, Kahramanmaraş, Ankara ve İzmir gibi şehirlerde hava kirliliği seviyelerinin kanser açısından anlamlı bir risk oluşturduğunu bildirdi.
PM2,5 PARTİKÜLLERİ AKCİĞER DOKUSUNA KADAR ULAŞIYOR
Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Şahin Laçin’e göre, çevresel faktörler büyükşehirlerde yaşayan bireylerde akciğer kanseri riskini %20 ila %40 oranında artırıyor. Özellikle PM2,5 olarak adlandırılan 2,5 mikrometreden küçük partiküller, solunum yoluyla doğrudan akciğerin en uç noktalarına ulaşabiliyor. Bu ince parçacıklar kana karışarak sadece akciğere değil, tüm vücuda zarar verebiliyor. Laçin, “Trafik egzozları, kömür ve biyokütle yakımı, sanayi emisyonları bu partiküllerin ana kaynağı” diyerek özellikle kent yaşamında riskin daha da belirginleştiğine dikkat çekiyor.
DSÖ SINIRLARININ 7-8 KAT ÜZERİNDE KİRLİLİK
Hava Kalitesi İzleme Merkezi’nin 2024 verilerine göre Türkiye’deki 81 ilin 66’sında yıllık PM2,5 ortalaması Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği sınırın üzerinde. İstanbul ve Ankara’da bazı dönemlerde PM2,5 seviyeleri metreküpte 40 mikrograma kadar çıkabiliyor. Bu oran, DSÖ’nün metreküpte 5 mikrogram olarak önerdiği güvenli sınırın neredeyse 8 katı. Laçin’e göre bu kirlilik, sigara içmeyen bireylerde bile akciğer kanseri riskini artırıyor. Türkiye’de sigara kullanmayanlarda görülen akciğer kanseri oranı %17–20 seviyelerine ulaşmış durumda.
RADON GAZI VE EV İÇİ MARUZİYET DE RİSKİ ARTIRIYOR
Yalnızca dış ortam havası değil, iç mekân hava kalitesi de akciğer kanseri riskini etkiliyor. Radon gazı, bu noktada kritik rol oynuyor. Topraktan salınan ve özellikle İç Anadolu ile Doğu Anadolu’da yüksek değerlere ulaştığı tespit edilen radon, tüm akciğer kanseri vakalarının %3 ila %14’ünden sorumlu tutuluyor. Bunun yanı sıra, kırsal bölgelerde odun ve kömür gibi katı yakıt kullanımı da özellikle kadınlarda riski 2-3 kat artırabiliyor. Türkiye’de pasif içicilik oranlarının %30’un üzerinde olması da halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit.
AKCİĞER KANSERİ GEÇ BELİRTİ VERİYOR
Sağlık Bilimleri Üniversitesi İzmir Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Berna Kömürcüoğlu, akciğer kanserinin ileri evrelerde fark edilebildiğini belirtiyor. Erken tanı konulamamasının en büyük nedenlerinden biri, akciğer dokusunda ağrı liflerinin olmaması. Kömürcüoğlu’na göre dikkat edilmesi gereken başlıca belirtiler:
- Öksürüğün şekil değiştirmesi veya şiddetlenmesi
- Balgamda kan görülmesi
- Sebepsiz kilo kaybı
- Nefes darlığı
- Göğüs veya boyun bölgesinde şişlik
Bu belirtilerin göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayan Kömürcüoğlu, hava kirliliğinin akciğer sağlığı üzerindeki etkilerinin artık bireysel değil, toplumsal düzeyde ele alınması gerektiğini söylüyor.
ÇEVRE POLİTİKALARI ŞART: TEMİZ HAVA BİR KONFOR DEĞİL, HAKTIR
Uzmanlara göre akciğer kanserinin önlenmesinde çevresel faktörlerin kontrol altına alınması büyük önem taşıyor. Hava kirliliğine karşı ulusal düzeyde stratejik politikaların oluşturulması, şehir planlamasında yeşil alanların artırılması, sanayi faaliyetlerinin çevre dostu teknolojilere dönüştürülmesi ve fosil yakıt tüketiminin azaltılması, sağlık risklerini düşürebilir.
Dr. Laçin, temiz hava erişiminin artık bir konfor değil, bilimsel olarak kanıtlanmış bir halk sağlığı gerekliliği olduğunun altını çiziyor. Prof. Dr. Kömürcüoğlu ise sağlık sektörünün uyarıcı ve yönlendirici bir rol üstlenerek karar alıcı mekanizmalarla iş birliği içinde olması gerektiğini vurguluyor.




