Her kişi ayrıt edemediğim noktadır.

Bir Tarftan Güzel ülke, kadim topraklar, her köşesi tarih, her köşesi mücadele, sır, her köşesi kutsanmış ANADOLU…

Diğer taraftan Zamane gençlik Kısaası ‘Z’ Kuşağı denilen yeni nesil…

Öyle bir ‘ÇAĞ'dayız ki nefret ettim. Niye mi?

“Gemisini kurtaran kaptan” dediler bencilliği yaydılar. “Bal tutan parmağını yalar” dediler, ne bulursa yediler. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek haksızlığa seyirci kaldılar.

Samimiyet yok, çok yüzlü insanlarla dolu etrafımız...

Onca yıllık eğitim sürecinde tarih adına öğretilen sadece savaşlar, ganimetler, taraflı milliyetçi bakış açısı, karşı tarafın hep haksız ve kötü oluşu vs. gibi anlamsız bilgilerdi. Her millet kendini övmüştü tarihi yapıtlarında.

Kahramanmaraş tek başına bir medeniyet.

Kurtuluş savaşında Nice Kahramanlar barındıran Kadim Şehir.

Şimdiki çağa ayak uydurmak ise çok zor…

Oysa Anadolu'yu tüm gerçekliğiyle anlatsalardı, Kutsal Anadolu'nun her karış toprağında can bulan medeniyetleri, bu medeniyetlerin hikâyelerini tüm gerçeklikleri ile anlatsalardı bu toprağın evlatları öfkeyi, kini, nefreti, ötekileştirmeyi hiç bilmeden kaderi olan bu toprakları sevgiyle kucaklar, yaşayan her canlıyı kendi canı bilir, yedi coğrafi bölgeye ayırıp, Laz, Çerkez, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Şii, Rum, Hristiyan, Süryani, Arap gibi ayrıştırıcı söylemlerle birbirlerini nitelendirmez, bir olur, birlik olurlardı.

Yukarıdaki alıntı, kendimi özgür kılmak adına kaleme aldığım "Lirik Tılsım" kitabımdan. Neden bu alıntıyla başladığıma gelince; kutsal Anadolu'yu biz Türklerin yurt edinişi malumunuz, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan'ın 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt Savaşında Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen'i mağlup etmesiyle gerçekleşmiştir.

Bu muharebe sonrasında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethi ile tüm Anadolu'nun sahibi daha ziyade doğru tanımıyla bu kadim ve kutsal toprakların koruyucusu, muhafızı Türkler olmuşlardır.

Bugün gelinen noktada, canımızla kanımızla kazandığımız ve milli mücadele Savaşında Ulu Önder Atatürk'ün komutanlığında savunduğumuz, geçit vermediğimiz Anadolu'muza Afganistan ve Suriye'den on binlerce mültecinin neredeyse elini kolunu sallayarak giriş yaptığına ve yurdun dört bir yanına yerleştiğine tanıklık etmekteyiz.

Özellikle Kahramanmaraş, Kilis, Gaziantep, Anada, Adıyaman, Şanlıurfa…

Bu söylemime Afgan ve Suriye halkını hor görüp, küçümseme kastımın olmadığını belirtmek isterim lakin bu kontrolsüz göç dalgası beni oldukça fazla endişelendirmektedir.

Yüzyıllarca var olan Anadolu kültürünün yok olması, ucuz iş gücü ile halkımızın var olan işsizlik sorununun artması, gelenlerin sağlık açısından risk taşıyıp taşımadığı, hızla artan doğum oranları, bu sebeple Anadolu kültürü ve etnik yapısının bozulma olasılığı, Afgan göçmenlerin neredeyse hepsinin genç erkekler olmasının manidar oluşu, suç işleme potansiyellerinin yüksek oluşu ve işledikleri suç oranları göz önüne alındığında, büyük bir çoğunluğun bu kontrolsüz mülteci girişinden rahatsızlık duyduğuna eminim.

Üzerinde yaşadığımız bu kadim ve kutsal topraklar Anadolu halkına emanettir ve korunması, bütünlüğünün muhafazası Türkiye Cumhuriyeti halkına aittir.

Bilinçsiz göçmen politikası umuyorum ki son bulur ve mantıklı, kurallı ve öncelikle halkımız sonrasında da ülkelerini terekeden mülteciler için sağlıklı bir çözüm üretilerek mültecilerin ülkemizden kontrollü çıkışı sağlanır.

Yeni Çağa gelince bir çok yazımda ‘Z’ kuşağı diye adlandırdığım genç nesili kaleme almıştım.

Şimdi de yazımı yeniliyorum; İnsanların çıkar üzerine kurduğu, kendi zaaflarını için her şeyi yaptığı, büyük küçük dinlemeden saygı çerçevesinin dışına çıktığı bir 'ÇAĞ'.

Tıpkı Cahit Zarifoğlu'nun dediği gibi...

Biliyor musunuz?

Ben bu çağdan nefret ettim.

Etimle, kemiğimle nefret ettim!

İnsanların fikirleriyle, idealleriyle ön plana çıkmadığı, iyi-kötü giyinmeleriyle, güzel veya çirkin olması ile  ön plana çıktığı bir ÇAĞ'da yaşıyorum ne yazık ki...

İnsanların içinde art niyet olduğu, beyinlerini sadece cinsellik beğenilme hazzı için kullananlar...

Özellikle son yıllarda yaşanan çocuk tacizleri, kadın cinayetleri ve dört bir yanımızı saran ve insanların birbiri ile konuşmaya korkar olduğu bir SALGIN!..

İnsan düşünmeden edemiyor nasıl bir çağda yaşıyorum diye?