Saatçilik mesleğinin pirinin de, Hazret-i Yusuf olduğu gerçeğini de bilen padişah muhtemelen  “ona sözlerin yorumundan olan bilgiyi öğrettik “  ayetinin sırrına ermek için saatin peşine düşmüştür.  Kadim ve İslamî kaynaklarda Hazret-i Yusuf Efendimizin saati keşfeden kişi olduğu belirtilmiştir. Zindan da kaldığı süre içerisinde “zaman ölçen”  bir alet yapmıştır ki bu da onun mucizelerinden biridir.  Ayrıca İsrail ve İngiliz Arkeologlarının, Mısır da Amon Tapınağı’nda ve diğer yaptıkları kazılarda Hazret-i Yusuf’un esrarengiz saatini aradıkları da bilinen bir hakikattir. Bahsi geçen bu gizemli aleti bulduklarını söyleyen araştırmacılar da bulunmaktadır. Albert Einstein’in İzafiyet Teorisi’ni tesadüfen bulduğunu zannetmiyorsunuz değil mi? Kabala, arkeolojik kazılardan çıkan bilgilerden ve metafizik ilminden sonuna kadar yararlanmıştır. Kuran-ı Kerimde ise, zamanın izafi olduğu gerçeği pek çok yerde anlatılmıştır.  Ancak Üzeyir As Hazretlerinin Mevla Teâlâ ile yaptığı sohbet konunun anlaşılması için yeterince açıktır. Bakara Suresi 259. Ayette “Yahut altı üstüne gelmiş ıpıssız bir şehre uğrayıp: «Allah, bunu bu ölümünden sonra nereden diriltecek?» diyen kimse gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl öldürdü, sonra diriltti ve: «Ne kadar kaldın?» diye sordu. O: «Bir gün veya bir günden eksik kaldım.» dedi. Allah: «Hayır, yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! Bunlar, seni insanlara karşı gücümüzün bir canlı delili yapmamız içindir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?» Bu şekilde hak, kendisine apaçık belli olduğunda: «Allah'ın her şeye gücü yettiğini şimdi biliyorum.» dedi.” Bütün bu bilgiler ışığında ve zamanın izafi olduğunun da bilincin de olarak sultanın, Hazret-i Yusuf As Efendimizin saatini aratmasının hikmetinin bir de bu açıdan değerlendirilmesi ve tekrardan yorumlanması gerektiği kanaatindeyim. Piramitler meselesinde ise, yine güncel bir yorum yaparak Yavuz Sultan Selim’in, bu abidevi yapıların sırrını öğrenmek istemesinin altında yatan sebepleri incelemek gerektiği düşüncesindeyim. Günümüzden geçmişe doğru bakacağız ve deyim yerindeyse, sanki zamanda yolculuk yapıyormuş gibi bir tefekkür alanı kazanmış olacağız. Bu farklı bakış açısı sayesinde de konunun ehemmiyeti daha net olarak ortaya çıkacaktır.  Bir dönem bütün dünya televizyonlarında büyük bir ilgiyle karşılanan  “X Files” isimli dizi, işlediği konular ve içeriğiyle ilgi çekmişti. Açıklanamayan olaylara karşı Dedektif Scully, şüpheci, kendince objektif ve bilimsel olmaya çalışıyordu.  Ajan Mulder’e göre ise “Küresel Hükümet” bilgiyi gizliyor ve her şeyi inkâr ediyordu.  Ayrıca ikinci dedektif Mulder ne kadar gerçeğe yaklaşırsa bir o kadar da geriye gidiyor.  Bu konuyla ilgili asistan yardımcısı Skinner şöyle bir söz söyler “  Onlar her zaman senden iki adım önde Mulder! Bir adım ileriye gittiğinde üç adım geriye düşersin! “    Dizide de bahsedildiği gibi, dünyayı zulüm, kan ve gözyaşı pahasına idare etmeye çalışan yaratıcı güç ile iddialaşan ve hâşâ tanrıcılık oynayan “ Küresel Hükümeti idare edenler”, gerçek bilgiyi saklamak üzerini örtmek, bunları yapamıyorlarsa da, her şeyi ama her şeyi inkâr etmek için ellerinden geleni yaparlar. Buna tarihi gerçeklikleri ört bas etmek ve halkların geçmişte yaşanmış olayları öğrenmesini engellemekte dâhildir.  Bizlere düşen ise ayık olmak, oynanan oyunları fark etmek, hakiki bilgiye ulaşmak için de elimizden geleni yapmaktır. X Files’e tekrardan dönecek olursam derim ki,  X Files gibi bir dizinin, CIA ve Pentagon’dan izin alınmadan senaryosunun yazıldığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz demektir. (DEVAM EDECEK)