Bu üç kelimenin sözlük anlamlarını incelediğimde tanımları şöyle yapılmış. Hak : Yasal, toplumsal ya da ahlaksal özgürlük veya yetkidir. Bazı yasal düzen, toplum sözleşmesi ya da ahlak teorilerince; insanlara tanınan ya da borçlu olunan temel kurallardır. Güç: Birim zamanda harcanan enerjiye veya üretilen enerjiye denir. Yani iş yapabilme hızının bir ölçüsüdür. Herkesin yasalarla tanınmış olan hakkını vermek, bu hakka ilişmemek ilkesi, tüze. Ahlak felsefesi bakımından adalet kavramı, insanların yapması ve yapmaması gerekenleri ortaya koyar, öldürmemek, çalmamak gibi yapılmaması gerekenler yanında bir haksızlığı düzeltmek, zulme engel olmak gibi ahlaki ödevler yükler. Bu tanımlamalardan sonra gelelim konumuza, tarih bilinci olanlar veya azıcık tarihe merakı olanlar bilir ki, bizi bir arada tutan temel değerlere karşı içerinden ve dışarıdan büyük meydan okumalara karşı bu millet direnmiştir. Asil milletimiz, tarih boyunca Hak’kı tutup kaldırmış, daima mazlumun yanında yer almış, adaleti baş tacı yaparak, meclisine “Adalet mülkün temelidir”(Hz. Ömer) yazmış. Sulçuklu ve ardından Osmanlı’nın şer odaklarınca zayıflatılmasından sonra, dünya savaşlarla, kan ve gözyaşıyla anılır oldu. Çünkü adalet ve hakkı savunan bir millet kalmadı. Mazlumların başına durmadan çorap örerek, yüz yıllık projeler hazırlayarak İslam coğrafyasını bu hale getirdiler. Buradan da anlıyoruz ki, içinde bulunduğumuz şartlar vahimdir. Küfür tek millet olmuş, coğrafyamızı karıştırmaya çalışıyor.   SON DURUM Yazarlar, strateji uzmanları şu anki durumu değerlendirirken şöyle diyorlar; “ Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Afrika boynuzundan başlayarak Asya Pasifik'e kayıyor. ABD-AB ekseninin temsil ettiği refah toplumu içten içe sarsılırken, demokratik değerler zinciri ise bu blokun ikiyüzlü politikaları nedeniyle en zayıf halkasından kopacağı günleri bekliyor. Filistin hep kanayan bir yara. Irak seksenli yıllardan bu yana fiili olarak savaş halinde. Esed ailesinin zulmünü yaşayan Suriye son altı yıldır iç savaş yaşıyor. Yüzbinlerce insanı yaşamını kaybetti. Milyonlarcası göç etmek zorunda kaldı. Şehirleri çöktü. Bugün büyük güçlerin vekalet savaşı yürüttüğü bir meydan haline geldi. Mısır hiçbir zaman halkı tarafından yönetilemedi. Bir diktatör gitti yerine yenisi geldi. Tam 'Hüsnü Mübarek'ten kurtuldu Mısır halkı' derken şimdi bir de Sisi çıktı ortaya. Libya parçalandı. Yemen iç savaşta. Demokratikleşme sürecinde en fazla mesafe kat etti denilen Tunus'ta bile Gannuşi'nin tüm tavizlerine rağmen düzen oldukça kırılgan bir dengenin üzerinde duruyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi şimdi bir de Suud ve çetesi Katar'a baskı yapıyor. Bölgede yeni bir çatışma ve gerilim doğurma yolunda uygun adım yürüyor. Kendisini İran ile mücadele halindeymiş gibi sunan Suud durduk yere Katar'a verdiği listede Türk üssünün kapatılması talebini de iletip Türkiye ile de gerilim istediğini gösteriyor…” Hasan Basri Yalçın/TAKVİM)   ÇÖZÜM İNSANDA Bütün bunların sebebi elbette insanın kendisi veya insan kılıklı görülen fitnekarlar. Neden böyle diyorum insanoğlu hiçbir zaman kanaat etmemiş, hırs da onu yiyip bitirmiş. Ama olanlarda, mazlumlara oluyor değil mi? İşte burada durmak gerek. Rabbim kimseye zulm etmez. Bir insanın başına gelen felaketler kendi yaptıklarından ya da yapamadıklarından kaynaklanır. Bölgemiz için çözüm ortada, birlik olmak gerekiyor. Eğer müslümanlar kendi içinde istikrarı üretecek bir büyük güç etrafında birleşmezlerse, Allah’ın ipine sım sıkı sarılmazlarsa daha başların çok sıkıntılar gelecek. Yani aklımızı başımıza toplamamız gerekiyor. Ülkem insanı ise kenetlenmeli. Kendi içine çekilmeye çalışılan çukura düşmemeli. İstikrar içinde büyümeye devam etmeli. Çünkü kafir adaletten anlamaz, onlar güçten anlarlar. Kalın sağlıcakla.