Şükürler olsun, Rabbimizin yardımı ile 11 ayın sultanını Ramazan’ı uğurluyoruz.  Tutmayanın yüzü kara olsun demeyeceğim, Allah’ım(c.c) onlara da bu ayın feyiz ve bereketinden önümüzdeki yıllarda yararlandırsın diye dua ediyorum. Bu ayların geçtiği gibi ömür de geçiyor, inancımıza göre, geride bizim yaptığımız güzel ameller kalıyor. İnsan nasıl yaşarsa öyle ölüyor, nasıl ölürse de öyle dirilecek diyorlar. Biz böyle inanmışız. İman etmişiz, yoksa kim bir ay aç kalır! Ramazan ayı boyunca, camiler dolup taştı, Kur’an okundu, yardımlarımız ihtiyaç sahiplerine ulaştı, yoksullar ile varlıklı insanlar kaynaştı. Toplum daha az günah işledi, yetim başları okşandı. Sadakalar verildi. Bu davranışlarımızla adeta melekleştik…. İşte bu nedenle bayramımızı yapacağız inşallah… Tabi bayramı son dönemde tatil fırsatçılığına çevirdik. Oysa böyle olmamalı.   EFENDİMİZ DÖNEMİNE DÖNELİM Toplum ve ferd düzeyinde meşrû ölçüler çerçevesinde eğlenmenin bir ihtiyaç olduğuna inanan Hz. Peygamber Medine'ye hicret ettikten sonra, Medinelilerin yılda iki bayram kutladıklarını görüp "Yüce Allah size o iki bayram günlerine bedel olarak daha hayırlı iki bayram günleri ihsan buyurmuştur" (Ebu Davud, "Salât", 245; Nesâî, "İdeyn", 1) diye müjdelemiş, o günlerin Ramazan bayramı ile Kurban bayramı günleri olduğunu haber vermiştir. Hz. Peygamber bir başka hadisinde ise şöyle buyurmuştur: "Arefe günü, kurban günü ve "teşrik" günleri biz Müslümanların bayramıdır. Bu günler yeme içme günleridir." (Ebû Dâvud, "Savm", 50; Tirmizî, "Savm", 59) Peygamberimiz bayramları, Müslümanlar için yardımlaşma, dayanışma ve sevinç günleri ilan ederek, bugünlerde, insanların gülüp eğlenmelerine izin vermiştir. Hem dini hem de sosyal yönü olan bu bayramlar Müslümanların kaynaşmasına vesile olduğu gibi yoksulların ihtiyaçlarının giderilmesine de olanak sağlamaktadır. Hz. Peygamber, Müslümanların sevinç ve üzüntülerinin paylaşılmasını istemiş ve sadece bayramlarda değil, her zaman karşılıklı yardımlaşmayı emretmiştir. O (sav)'nun, konuyla ilgili emir ve tavsiyelerini hepimiz biliriz. Toplum dayanışmasını sağlamak üzere, maddi durumu müsait olanların, Ramazan bayramında, her bir aile ferdi için fitre vermelerini; Kurban bayramında ise kurban kesilmesini emretmiştir. Ayrıca Kurban bayramında farz namazlardan sonra teşrik tekbirlerinin getirilmesi de O (sav)'nun sünnetlerindendir.   DAYANIŞMA RUHU GELİŞMELİ Asr-ı Saadette bayram kutlamaları musallâ (namazgâh) adı verilen geniş bir alanda kadınların ve genç kızların da katıldıkları bayram namazı ile başlardı. İlk bayram namazı musallâda Hicretin ikinci yılında, Kurban bayramında Zilhicce ayının onuncu günü kılınmıştır. Peygamberimiz, bayram namazlarını, hava yağışlı değilse, Mescid'in biraz uzağında bulunan musallâda kıldırırdı. Kurbanını da burada keserdi. Bayram namazına gitmeden önce gusleder ve en güzel elbisesini giyerdi. Hz. Peygamber musallâya giderken ve evine dönerken farklı yollardan geçmeyi tercih ederdi. Ramazan bayramı namaza çıkmadan önce birkaç tane hurma yerdi. O (sav)'nun hurma yeme âdeti bir sünnet telakki edilmiş; bu anlayış, bayramlarda tatlı ikramı geleneğini doğurmuştur. Kurban bayramında ise hiçbir şey yemez, kesilen kurban etinden yerdi.     Bayram namazı kılınan yere gelince önce iki rekat bayram namazı kıldırır, sonra da ayağa kalkıp cemaate dönerek hutbe okur, vaaz ve nasihatte bulunurdu. Daha sonra arka saflarda bulunan kadınların tarafına giderek onlara da öğüt verirdi.  Bayramların huzur, mutluluk ve sevinç günleri olduğunu ilan eden Hz. Peygamber o günlerin kalabalıkla ve büyük bir coşku içinde kutlanmasını arzu ederdi.( Dr. Emine Gümüş Böke) Bu vesile ile hepinizin Ramazan Bayramını kutlar, selam ve saygılar sunarım. Kalın sağlıcakla.