Şehrimizin Covid haritasına bu günlerde sıkça rastlıyoruz. Tıpkı kızıl Çin’in bayrağının renginde.

Bugün başta Çin olmak üzere Tayvan, Tayland, Vietnam gibi uzak doğu ülkelerinde neredeyse hiç vaka görülmüyor.

Sebepleri üzerine azıcık kafa yorduğumuzda bu ülkelerde en baştan tedbirlerin çok sıkı alındığını görüyoruz.

Bizde ise bu konu tam bir idarei maslahat. Şu anda da yapılanın daha öncekilerden bir farkı yok. Atmış beş yaş üstüne sokağa çıkma yasağı, hafta sonları belli saatlerde sokağa çıkma yasağı gibi.

Atmış beş yas üstü sokağa çıkmadığında sanki hasta olmak riski ortadan kalkıyor. Beraber yaşadığı kimseler sokağa çıkmıyor mu?

Hâlbuki mevsim olarak artacağı hesaplanarak sonbahara girmeden önce en az on günlük genel bir sokağa çıkma yasağı uygulansaydı bugünden çok daha iyi durumda olabilirdik.

Cesaretle atılması gereken adımlar atılamadığı için, okullarda yeniden online eğitime döndük. Üniversitelerin hali tam bir içler acısı durum. Bütün üniversite öğrencileri açık öğretim öğrencisi oldular.

Covid-19 un ülkemizde görülme başlaması ile birlikte başlatılan tedbirler eğer gevşetilmeseydi bugün bu durumda olmazdık.

En çok etki ettiği alanların başında şüphesiz üretimin daralması ve paralel olarak artan işsizlik. Üretimin daralması ithalatın artmasına, ithalatın artması döviz ihtiyacının artmasına, kaçınılmaz olarak borç vadesi gelen dış borç sahibi kurum ve kuruluşların dövizi daha pahalıya almasına ve dövizin artmasına neden oluyor.

Ayalar önce bu köşede dillendirdik. Bir yandan salgınla mücadele ederken diğer yandan üretimde çarkların bırakın durmasına yavaşlamasına bile izin vermemeliyiz diye.

Ancak bakıyoruz ki devletin bizatihi kendisi tedbirler konusunda gereken duyarlılığı göstermiyor.

İki hafta önce ilimizde ulaştırma çalıştayı düzenlendi. Akabinde Ak Partinin il başkanlığı seçimi yapıldı. Basın yansıdığı kadar vali, büyükşehirin eski ve yeni başkanları testlerinin pozitif çıkması sonucu tedavi oldular.

Hal böyle olunca kime ne denebilir ki. Gençler ve yaşlılar zaten bir alem. Gençlerin umurunda değil, yaşlılarda kaderde ne varsa o olur anlayışı ile olaya yaklaşıyorlar.

Olayın bir de trajik ve travmatik boyutu var. Covid-19 salgıyla mücadele yöntemlerimiz Avrupa ve Amerika ile benzerlik gösteriyor. Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel hayatla ilgili olan batı taklitçiliğimiz salgınla mücadelede de aynen devam ediyor

 Bir husus hep göz ardı ediliyor. Biz batılı değil doğulu bir toplumuz, iki yüz yıldır doğulu gömleğimizi çıkarıp batılı olmaya çalışıyoruz sadece. Ancak olmuyor, bu kadar zorlamanın bir anlamı yok. Her türlü melanet onlardan gelir ancak biz onlar gibi olmaktan asla vazgeçmiyoruz. Yeter artık.

Salgınla mücadelenin bu kadar zamana yayılması hem ülke olarak bizi yorar hem de ileride telafisi imkânsız bir çok rahatsızlığın nüksetmesine sebep olur.

Biz Müslümanız elhamdülillah..Bizim  “Emr-i bi’l ma’ruf, nehy-i anil münker”.yani iyiliği emredip, kötülükten sakındırmak gibi Müslüman olmakla yüklendiğimiz bir vazifemiz var.

Gelin bir an parti pırtıyı bir kenara bırakalım ve Resulullah (s.a.v) in şu uyarısına dikkat kesilelim.

“Canım elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, ya iyiliği emredip kötülükten sakındırırsınız, ya da Allah size bir ceza gönderiverir de o’na dua edersiziniz ama o duanızı kabul etmez”. (T2169Tirmizi, Fiten,9)

Bu minvalde çok iyi planlanarak, üretim zincirine elden geldiğince zarar vermeden en az iki haftalık bir izole hayata razı olalım.

Akabinde yukarıdaki hadisi şerifi iyi anlayarak rabbimizden gelen bu musibete karşı görevini yapmış ve duasının kabül edileceğini uman Müslümanlar olarak yakaralım ki bu musibeti tez vakitte bizim ve alem-i İslam’ın üzerinden kalksın.

Kalın sağlıcakla