Tabi ki de her insan hata yapabilir. Ne demişler hatasız kul olmaz Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp. Fakat önemli olan yapılan hatalardan bir ders çıkarabilmek ve tekrar o hataları gerçekleştirmemektir.

Hata, kontrol edilemeyen bir sebepten ya da dikkatsizlikten kaynaklanır. Yanlış ise bilgisizlikten, farkında olmamaktan ya da umursamazlıktan kaynaklanan bir durumdur.

Hata, göz ardı edilebilen, bazı belirsizliklerden kaynaklanabilen, kontrol edilemeyen ve düzeltilebilir bir durumdur.

Yanlış ise, sonuca gitmeyi engelleyen, kontrol edilemez sonuçlar doğurabilen, baştan düşünülmesi gereken, kısaca hiç yapılmaması gereken bir durumdur...

Hata, kabul edilebilir bir yanlışlıktır. Ama yanlış, bazen kabul edilemez bir hatadır!

Öğrenme hataların değil, yanlışların düzeltilmesi olarak tanımlanır. Hatalar, sizi siz yapan değerlerin farkına varabilmenizi sağlar. Ama hatalarınızın farkına varıp düzeltmek için de elinizden geleni yapılmalıdır. Yoksa bu hatalar, hayatınızdaki büyük yanlışlara neden olurlar.

Çünkü yanlış, tekrar tekrar yapılan hatalar silsilesidir...

Yanlış yapmalar, karşıdakinin gururunu kırmadan, aşağı düşürmeden düzeltilmelidir. Karşıdaki de kızmadan hatasını kabul edip gerekirse düzeltene teşekkür etmelidir.

Bir gün Peygamber Efendimizin mübarek torunları Hasan ile Hüseyin cami avlusunda durmuş, şadırvandan abdest alan yaşlıca bir adamı seyrediyorlardı.
Hasan bir ara kardeşi Hüseyin'e:
— Bak, dedi, dirseklerini iyice yıkamadı.
— Evet görüyorum, bazı yerler kuru kalıyor.
— Bunu ona söylemeliyiz, abdest sırasında yıkanması farz olan yerlerde iğne ucu kadar kuru bir yer kalsa ab­dest olmaz, abdest olmayınca tabii namaz da olmaz.
— Ama nasıl söyleyeceğiz? İşte bak, ayaklananda da aynı ihmâli yaptı. Parmak aralarını ovuşturmadı, suyu topuklarına değdirmedi bile. Hadi gidip kendisine söyle­yelim.
Hüseyin:
— Bir dakika, diye kardeşini durdurdu. O bizden çok yaşlı. Söylersek utanabilir. Yahut çocuk olduğumuz için bizi dinlemeyebilir. Onu kırmadan yanlışını anlatmanın
bir yolunu bulmalıyız. Birden aklına geldi:
— Tamam dedi sevinçle, buldum! Adama yaklaştı. Saygı dolu bir sesle:
— Efendim, dedi, sizden bir ricamız var.
— Söyleyin bakalım çocuklar.
— Biz henüz çocuk sayılırız. Şuradan abdest alırken başımızda dursanız da yanlışlıklarımızı söyleseniz.
Adam memnun memnun güldü:
— Tabiî, dedi. Başlayın bakalım:
İki kardeş abdest almaya başladılar. Adam dikkatle bakıyor, bir yanlış bulmaya çalışıyor, ama bulamıyordu.
Kendi abdestimi düşündü. Hasan ile Hüseyin gibi dik­kat göstermediğini anladı.
Abdestleri bitince saçlarını okşadı:
— Yanlış sizde değil çocuklar bende, dedi. Kusurlu be­nim, Yanlışımı yüzüme vurmadan bu kadar nazikçe dü­zelttiğiniz için çok teşekkür ederim. Artık ben de sizler gi­bi abdest alacağım. İşte başlıyorum.
Yeniden suyun başına çöktü ve bir güzel abdest aldı.

. Demek ki, bir şeyin doğrusunu bil­mek yeterli değildir. O doğruyu başkalarını kırmadan, darıltmadan anlatabilmek de lâzımdır.
Peygamber Efendimizin torunları Hasan ile Hüseyin gibi...