“Bir üniversiteyi değiştirmek bir kabristanı yürütmek kadar zordur!” T.O’Banion

Son yaşadığımız olayları dikkatlice incelediğimizde, ilmi elinde tutanların hem maddi hem de manevi gücü elinde tuttukları görülür.

Korona sürecinde gördük ki Kimya ilmi çok ama çok önemli bir hal aldı. Sonra yapay zekalar, yarı robot insanlar, genetik ilmi vs. Bütün bunları dünya konuşurken, bizim üniversitelerimizden bilimsel bir veri (Erciyes hariç) hiç ses çıktı mı?

Bilimsel çalışmalar da o kadar hızlı gelişme var ki, o üst akıl veya global akıl benim ifadem ile şeytanın çocukları ilmi elinde tuttukları için büyük kurgu içindeler. Eğer bizde şeytanı bu düzene dur diyeceksek ki, Müslümanların narkozdan bir an önce uyanıp, ilim üretin bir eğitim sistemi arayışı için koşturmaları gerekiyor.

Cuma günü, Doç. Dr. Ramazan Kurtoğlu hocam şöyle bir tivit attı: “Genetik ve biyoteknoloji devriminin şafağında “bilgi teknolojimiz” RNAve DNA mız okunabilir, yazılabilir ve hek’lenebilir hale geliyor. Kovid-19 ve aşı potansiyel olarak ölümcül bir genetik-biyo-teknolojik silahlanma yarışının başlangıcıdır!”

Bende altına şu yorumu yazdım: “Değerli insanlar, çocuklarımızı Kimya ilmine yönlendirelim!” Çünkü artık düşman bizimle bu ilmi kullanarak savaşıyor!

Şimdi bazı kafaların yine bize hadi canım, sende abartıyorsun dediklerini duyar gibi oluyorum. Neyse biz onları geçtik.

Konumuz üniversitelerimiz yeniden yapılandırılması, isterseniz hemen başlayalım.

BÜTÜN DÜNYA ÇOKTAN YENİLENDİ BİLE

Şu anda önümde Anadolu Eğitim ve Kültür Vakfı’nın “Türkiye’de Yükseköğretim ve Bilgi Üretimi (öneriler) Raporu duruyor. Raporun özet kısmında son 20 yılda dünyada bütün üniversitelerin kendilerini yenilediğini özellikle AB ülkelerinde yüksek öğretimin yeniden yapılandırıldığına dikkat çekilmiş ve deniyor ki; “Türkiye üniversiteleri de acilen AB ülkelerini paralel olarak yeniden yapılandırılması elzemdir!”

Bunun için atılması gereken ilk adım üniversiteleri verimsizleştirin eğitim, öğretim ve araştırma huzurunu bozan mevcut rektör seçim sistemine son vermek olmalıdır deniyor.

Bu raporu hazırlayanlar da yine akademisyenler, Prof. Dr. Cafer Marangoz, Prof. Dr. Muhlis Özkan, Prof. Dr. Halis Ölmez beylerin birlikte hazırladıkları rapor inanın çok kapsamlı ve emek verilerek yazılmış. Nitekim hem vakfı hem de hocamı arayarak teşekkürlerimi ilettim.

Rektör seçimlerinin değiştirilmesi konusu en detaylı şekilde örnekleri ile raporda yer alırken, yönetim kurullarının yarısının dışardan getirilmesi önerilmiş. Üçüncüsü ise dünya üniversiteler liginde yarışacak üniversiteler oluşturulması gerektiği belirtilmiş.

Rapora(www.anadoluvakfi.org sitesinden) ulaşmak mümkün, ancak merak edenlere bende yazılı olarak duruyor verebilirim.

ÜNİVERSİTE SAYILARI İLE DEĞİL, KALİTESİ İLE DEĞERLENDİRİLMELİ

Aynı raporda, temel bilimlerin yeniden canlandırılması ve çağdaş bir yapıya kavuşturulması için gereken plan, strateji, altyapı ve müfredat çalışmaları en kısa sürede başlatılmasını de istenirken, içten beslenmeyi (yeni üniversite açılması konusunda) tamamen durdurmak veya sadece yeni üniversiteler ile vakıf üniversitelerinde belli ölçüde sayıların artırılmasına izin verilmeli. Doktora unvanı olmak için gereken çıta yükseltilmeli. Doktora sonrası eğitim-öğretimi (en az iki yıl), başka bir üniversitede tamamlama mecburiyeti getirilmeli. Doktora veya uzmanlıktan sonra bu eğitim başarıyla tamamlayanların yardımcı doçent veya doçent olma yolları açılmalı. Üniversiteler için yeni bir yasa çıkartılıp, özerktirler şeklinde yeni bir düzenleme getirilmeli ve son madde ise araştırma ve geliştirme faaliyetleri için özel kesimin payını artıracak önlemler alınmalı.

Bu konuda yazmaya devam edeceğim. Elbette bu önerilere yenileri eklenebilir, tartışı biliriz de esas konu kalite ve istihdam konusudur. Üniversiteler kesinlikle, ait oldukları illere ve bölgelerine de özel katkılar sunmalı (bilimsel açıdan toplumu aydınlatmalı diyorum…

Kalın sağlıcakla.