Merhaba değerli dostlar.

Bugün özel bir gün. Bir çoğunuzun bu yazıyı okuduğu saatlerde tarihe kara bir leke olarak geçen bir kararla 86 yıl önce Cami iken müze yapılarak ibadete kapatılan Ayasofya Cami bugün kılınacak olan Cuma namazı ile ibadete açılıyor. Hamdolsun.

Eğer Ayasofya birinci dünya savaşı sonrası İngilizlerin işgali sırasında ibadete kapatılsaydı içimizi bu kadar keder kaplamazdı. Lakin öyle olmadı. Yeni devletin kurucusu olan Mustafa Kemal bir Osmanlı subayı idi. Padişah tarafından Anadolu’da milli güçleri toparlaması için görevlendirilmeden önce de padişahın yaveri idi.

1071 Malazgirt. Müslüman Türk’ün bu toprakları yurt edinme kararlılığının sembol tarihi. Alparslan üzerine giydiği beyaz elbisesi ile atının üstünde ordusuna seslenirken bu toprakları Müslüman Türk yurdu yapma kararlılığını çok açık bir şekilde ordusuna göstermişti.

Malazgirt’te Bizans’ın kendisinden kat be kat fazla ordusunu imanından aldığı güçle yenmişti Sultan Alparslan.

1922 yılının 30 Ağustosu’nda Allah Allah nidaları ile Afyon dolaylarından itibaren on gün boyunca Yunan güçlerini kovalayarak 9 Eylülde İzmir’de denize döken ordunun komutanı ve onun oluşturduğu bakanlar kurulunca Ayasofya müze yapılmıştı. Ne acı değil mi?

 Ayasofya müze olduktan sonra nice hak yolun yolcusu yüce gönüllü dava adamlarının hep gönüllerinde , dillerinde ve kalemlerinde olmuştur. Ayasofya asla unutulmamıştır. Bugün yeniden asli kimliğine dönmesi de unutulmamanın bir sonucudur. Rabbim emeği geçenlerden razı olsun. Ülkemize ve alemi İslama hayırlar getirsin.

Ayasofya’nın ilk yapılış  tarihi Peygamberimiz (s.a.v) zamanına rastlar. Şöyle bir rivayet vardır.” Ayasofya’nın uzun yıllar süren yapımı son aşamaya gelmiş kubbenin yapımına geçilmiştir. Lakin kubbe bir türlü tutturulamamaktadır. Bunun üzerine bir parça çamur Konstantinapolis’ten Peygamberimize getirilir. Resullullah efendimizin tükürüğü o getirilen çamura karıştırılır, o çamur sayesinde Ayasofya’nın kubbesinin tutturulabildiği ve bu kutsal mabed nedeniyle İstanbul’un fethi müjdelenmiştir”.

Bugün itibarıyla ulu hakan Fatih Sultan Mehmet Han’ın ruhu huzur bulmuştur inşallah. Bize vasiyeti ile emanet ettiği Ayasofya’nın yeniden gerçek kimliğine kavuşması inşallah bize yeni davaların kapılarını da aralar.

Anadolu’yu ilelebet kendine vatan eylemiş Müslüman Türk’ün en önemli davası ataları gibi Allahın davasının yılmayan neferleri olmaktır.

Ayasofya’nın müze yapıldığı yıllarda bu topraklarda bir yiğit yaşıyordu. Hemşerisi olmakla gurur duyduğum Rahmetli Necip Fazıl Kısakürek namında.

Hayatı boyunca nice çilelere göğüs gerdi lakin Ayasofya’nın davasını ne unuttu ne de unutturdu millete. Cemil Meriç, Samiha Ayverdi, Nurettin Topçu, Abdurrahim Karakoç, Erdem Bayazıt gibi dava abideleri tarafından hep canlı tutuldu Ayasofya davası. Allah bu davaya gönül vermiş, omuz vermiş herkesten razı olsun.

Şimdi yeni dava erlerine ihtiyaç var. Gençlerimizi Müslüman Türk’ün İ’la-yi kelimetullah davasından bihaber yetişmelerine müsaade etmemek, yeni dava neferlerinin filizlenmesi için uygun mecraları oluşturmak en başta gelen vazifelerimizdendir.

Rızık kaygısıyla yeni nesillerin avuçlarımızdan kayıp heder olmalarına izin veremeyiz. Bütün mahlukatın rızkını veren Rabbimize “Hasbinallah ve nimel vekil” demek demek yetmiyor. Rabbimize tam bir teslimiyetle itimat etmemiz, onu vekil tayin ettikten sonra içimizde herhangi bir şüpheye yer vermememiz gerekiyor.

Rabbim biz Müslümanları vasat ümmet olarak övmüştür. Nedir vasat ümmet: İfrat ve tefritlerden korunarak inancında ahlakında, her türlü davranışında doğruluk, dürüstlük ve adalet çizgisinde kalmayı başaran sağduyulu, ölçülü, uyumlu ve insaflı insandır” Büyük davaların yılmaz neferleri de yukarıda zikrettiğimiz özelliklerle bezenmiş olmalıdır. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Kalın sağlıcakla.