Çocukluğumda yediğim marulun, domatesin, salatalığın kokusunu arıyorum. O kadar güzel tadı ve kokusu vardı ki çok uzaklardan bile duyardık…

Demek istiyorum ki yediğimiz hiçbir şeyin tadı yok, çünkü birileri o lezzetli ve doğal yiyeceklerimizi el attı…

O birileri, gıda üzerinden insanlığı kontrol etmek istiyor, bunu ben demiyorum kendileri diyor.

O yeni dünya düzeni de kurmaya çalışanlar, “Parayı kontrol eden devletleri, gıdayı kontrol eden ise tüm insanlığı kontrol eder!” diyorlar.

Bayramdan önce yol arkadaşım İbrahim Gülsu bu bağlamda” GIDA TERÖRÜ” başlıkla bir yazı kaleme almış, bizimle de paylaştı. Kalemine sağlık güzel bir çalışma olmuş.

Terörü tanımladıktan sonra; “Terör türlerinin içinde en eşed olanı “GIDA TERÖRÜ”dür. Gıda terörü adeta zürriyeti yok etmeyi hedeflemiştir. İnsanları çoğu kere öldürmüyor; ama süründürüyor. İnsanları ömür boyu hasta, adeta ilaç mafyasına köle ediyor…” demekte.

Sonrası daha da ilginç yazının: “Dev bütçelerle çalışan gübre, ilaç ve gıda kartelleri, insanlara zehri “ilaç” diye ‘yutturuyorlar!’

Sonra bir civciv kırk günde nasıl iki kilo oluyor?

Bir meyveye on defa ilaç, gübre veriliyor?

Bir inek nasıl dört-beş ton ağırlığa ulaşıyor?

Kimyasal yemle beslenen ineğin sütü “süt” mü oluyor?” diye de soruyor.

Yazısının sonunda ise Eski Tarım Bakanlarından Musa Demirci’nin bir hatırasını paylaşan Gülsu: “Ülkemin Gıda Meselesi “Bilim” Adamlarına Bırakılmayacak Kadar Önemli Bir Milli Meseledir.

Öküzün altında buzağı aramıyoruz…ama kuşkulanıyorum

Bakınız Yıl 1995. Musa Demirci Tarım Bakanı oluyor, tarımda milli bir hamle yapmak istiyor farklı şeyler gözlemliyor (İnternetten okursunuz, uzun ve düşündürücü bir yazı)

VATANDAŞINDA SORUMLULUĞU VAR

Sayın Gülsu’ya katılır mısınız? Şahsen ben dikkate değer buldum, yediğimiz ve içtiğimize çok dikkat etmek durumundayız.

Şimdi dikkat buyurun burada insanın bilinci olması ve yine yasal tepkiler ortaya koyması mevzubahis oluyor.

Nasıl mı? Yani biz şikâyet ve takip etmesini bilmiyoruz. Yediğimiz etten tutunda (et sucuğu, bastırma vs), içtiklerimize varana kadar (her türlü içecek buna suda dahil) ön yargısız kullanıyoruz. Oysa, şöyle bir incelesek, bir gün şüphe ettiklerimizi kontrol ettirsek, sonra varsa bir kattı maddesi şikâyetçi olsak, yani sorgulasak gıda teröristlerini diyorum!

Yani bizde de sorumluluk var, her şeyi devlete bırakmamalıyız, özellikle sivil toplum örgütleri bu işlere öncülük yapmalı.

Bakın devlet gıda kontrolü yapıyor, yasalara uymayanlara ceza yağdırıyor, ifşa ediyor. Biz de yapalım istiyorum.

Çünkü bilinçli ve sorgulayan toplum, haklarını korumasını bilen toplumlardır.

Küçük bir örnek vereyim, bayram önce dostlarla bir yemekte buluştuk, bir arkadaşım kendi ekmeğini dışardan getirdi. Doğalı seçmem, sağlığım için önemli diyor. Evde yenge hanım, GDO’suz buğdaydan ekmek yapıyormuş, ne güzel!

Sonuç insan için en önemli konu sağlık olduğuna göre helal gıdaları seçmek de fayda var. Sonra güç meselesine dikkat çekmek istiyorum. Bir ülke bağımsız olmak istiyorsa, güçlü olmak zorunda, kimseye muhtaç olmamalı. Borç alan, emir alır derler.

Son yıllarda ülkemiz tam bağımsızlık için büyük mücadele veriyor, bizde katkı sağlamak durumundayız..

Peki kalın sağlıcakla.