Merhaba değerli dostlar.

Havalar yavaş yavaş soğuyor. Henüz Tv kanallarının yeni yeni çoğalmaya başladığı yıllarda hava durumunu sunan bir sunucu şöyle derdi” Havalar nasıl olursa olsun, yeter ki sizin havanız iyi olsun”.

O yıllarda henüz şehrimize doğal gaz gelmemişi ve rüzgarın esmediği kış günlerinde özellikle de şehrin aşağı kesimleri havanın kirliliği nedeniyle görünmez olurdu. Doğal gazın şehrimize bir çok ilden önce gelmesinde katkısı olan herkese başta siyasiler olmak gönülden teşekkürler.

Lakin son zamanlarda manevi dünyamızı kirleten çalışmalar her türlü uyarıya rağmen ara vermeden devam ediyor. Malum caddelerdeki billboardlardan ve televizyon yayınlarından anlaşıldığı üzere son günlerin  popüler konusu yine kadına şiddet ya da bir başka ifadeyle aile içi şiddet.

Yine bilindiği üzere böyle özel günlerde çeşitli etkinlikler düzenlenir. Ve bu etkinliklerde önemli şahsiyetler konuşmalar yapar.

Dikkatimi çekti, muhafazakar medyanın önemli simalarından Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü” dolayısıyla sayın Emine Erdoğan hanımefendinin Diyanet İşleri Başkanının da hazır bulunduğu bir ortamda yaptığı konuşmayı sayfasına taşımış.

 Hanımefedi  her ne kadar siyasi ya da kamu görevlisi olmasa da cumhurbaşkanı eşi olması hasebiyle önemlidir ve söyledikleri hem siyasiler hem de kamu görevlilerince dikkate alınır. Hanımefendinin bu konuya olan yaklaşımı beğenilir ya da beğenilmez orası ayrı bir husus. Benim Ali Karahasanoğlunun yazısında dikkatimi çeken husus şu:

Ali Karahasanoğlu konuşmanın içeriğine yönelik eleştirilerde bulunurken bu konuşma metninin bizzat hanımefendi tarafından hazırlanmadığını, konuşma metninin birilerince hazırlandığını belirterek bir bakıma cumhurbaşkanının pek değerli eşlerinin konuşmada geçen görüşleri paylaşmasının çok olası olmadığını ileri sürerek kendince hanımefendiyi söylediklerinin sorumluluğundan kurtarmaya çalışıyor. Böyle bir sorumluluğu olmamasına rağmen sayın köşe yazarımız durumdan vazife çıkarmış olmalı.

Benim bu konuya yaklaşımım ise daha farklı.

Şöyle ki: Toplumun önem verdiği şahsiyetler özel günler nedeniyle hem toplumu yönetmek hem de yönlendirmek için  özel günleri fırsat bilir ve düşüncelerini toplumla paylaşır. Bu günlerin bazıları rutin törenlere sahne olur ve toplumca çokta önemsenmez. Böyle günlerde belli kalıplar içinde konuşmalar yapılır ve o gün geçiştirilir. Ancak birilerinin ince ince dokuyarak topluma dayatmaya çalıştığı erkekler tarafından kadına yönelik şiddet gibi konularda konuşmacıların ağzından çıkanı kulağının duyması, diğer bir ifadeyle böyle netameli konularda birilerince hazırlanarak okunmak üzere önüne gelen konuşma metinlerine çok itibar etmemeleri gerekir.

Böyle nazik konularda kendine özgü fikirlerini bir kağıda dökecek birikime sahip olmayanların da toplum karşısına çıkmaması daha doğru olur kanısındayım.

Konuşmanın içeriğini merak edenler yukarıda adı geçen yazarın 26 Kasım tarihli yazılarına göz atmalarını tavsiye ediyorum.

Vesselam…