İnsan ölümlü bir varlıktır ve bu nedenle vefatından sonraki istek ve arzularını da bir vasiyet ile bildirir. Aslında bu vasiyet olayının hakkını vermediğimizden de özellikle miras konularında ciddi sosyal rahatsızlıklar meydana gelmektedir…
Biz bu yazımızda, Ebu Hanefi Hazretlerinin ölmeden önceki son vasiyetinin sizlere kısaca aktarıp, sonra da her zaman olduğu gibi yorumumuzu yapalım inşallah! 
Öyleyse hemen başlayalım yazmaya.
“Ashabım! Kardeşlerim, sayacağım şu hasletlere riayet ediniz. Ta ki kıyamet gününde, Muhammed(sav) Efendimizin şefatına nail olasınız. 
Bunlardan birincisi imandır. 
İman dil ile ikrar, kalp ile tasdikten sonra Allah’ı tanımaktır. (Bu konuya döneceğim)
Dil ile ikrar olsun, Allah’ı tanımak olsun, her ikisi de kalbi tasdike mukarin(beraber) olmadıkça iman sayılmaz. Zira dilli ikrar, kendi başına iman sayılsa idi, bütün münafıkların mümin olmaları gerekirdi. 
Bakınız münafıklar, dilleriyle ikrar ediyor, kalbi tasdikten yoksun oldukları içindir ki, Cenab-ı Allah onların hakkında bir ayeti celile de mealen şöyle buyurur. 
“Allah münafıkların dil ile iman ettiklerine ve yalancı olduklarına şehadet eder. Sadece marifet de kâfi gelmez. Eğer aklen Allah’ı tanımak kâfi gelmiş olsaydı, bütün kitap ehlinin mümin olması gerekirdi. (Kay. İmamı Azam- Metin Şirikçi- Ebu Hanife s. 354)
İMAN ÇOĞALMAZ VE AZALMAZ
Aynı bölümde bana göre çok enteresan bir tespite rastladım ki, bunu da siz okurlarımla mutlaka aktarmak ihtiyacı duydum. “İman ne çoğalır ne de azalır!” Diyor Ebu Hanife ve devam ediyor: “Şayet imanın çoğalması veya azalması mevzuu bahis olsaydı, o zaman küfrün de azalıp çoğalması akla gelebilirdi.
Şöyle ki: “İmanı çoğalan şahsın küfrü azalmış, imanı azalan şahsın da küfrü çoğalmış olması tasavvur olunurdu.  Bu itibarla şahsın bir anda hem mümin hem de kafir olması lazım gelirdi. Durum tamamen bunun hilafınadır. Zira Allah Kuran lisaniyle, müminler hakkında. “İmanda şek ve şüphe olmadı gibi, küfür de de şek ve şüphe olmaz.
Ve bu konuda son cümleyi de yazayım. “İman amelden ayrıdır. Şöyle ki: Bazı vakitlerde amel, ibadet müminden kalkar. Eğer iman amelden bir parça olsaydı, şahsın ameli kalktığında imanı da kalkmıştır demek caz olacaktır…”
Demek ki iman Allah’ın mümin kullarına verdiği özel bir güçtür ki bunu daha çok vicdanlı insanlarda görmekteyiz. Zira onlar her şeyi Allah için yaparlar…
Sonra iman çoğalmaz ve azalmaz ve iman ile amelinde ayrı şeyler olduğu ve Allah için yapıldığında bunların önem arz ettiği vasiye vardır. 
Biz bu yazımızda sadece bir vasiyetini ela aldığımız Ebu Hanife Efendimizin bir vasiyetini yazmış olduk, inşallah başka yazılarımızda da bu konuya devam ederiz. 
Tam bu aşamada Bediüzzaman’ın bir sözünü yazmadan geçemedim. Der ki; “İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imana sahip olan kâinata meydan okur…”
Kalın sağlıcakla.