İslam dini sıhhate, sağlığa çok önem vermiştir. Ayet-i Kerimede :” Ey adem oğulları her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyin..”[1] Buyrulmaktadır. Hadis-i şerife de ise ; Oruç tutunuz sıhhat bulursunuz.” Buyrulmaktadır.

İslam da bazı hayvanların etleri ile, ölü eti haram kılınmıştır. Bunları haram oluşlarının birçok sebebi vardır. Mesela domuz etinin sıhhate zararlı olduğu tıbben sabittir. İçki, kumar sıhhat için en büyük birer tehlikedir.

Sıhhat için diğer hadisler ise şunlardır. “Hastalıktan evvel sıhhati ganimet biliniz.” “ Her dert için deva vardır, tedavi olunuz.” “ Ya Rab ! Senden sıhhat, afiyet ve güzel ahlak isterim.” Buyurmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman da ;

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Sözünü elbette boşuna söylememiştir.

Tıp Bilimi

İslamiyet, sosyal ve kültürel bilimlere önem verdiği gibi, pozitif ve uygulamalı bilimlere de önem vermiştir. Bu bilimlerin öğrenilmesini, faydalarını telkin eden, tavsiye buyuran İslamiyet, yüce bir dindir.

Müslümanlık tıp ilmine ayrıca bir yer ayırmıştır. Hz. Muhammed (s.a.v) “Allah’tan sıhhat ve afiyet dilememizi” istemiştir. İslamiyet, sağlığımız nedeniyle şükür etmemizi, sağlığımızın korunmasına özen göstermemize, bu hususta çaba harcamamıza, hastalık anında hekime baş vurmamızı, tedavi çareleri aramamızı, beslenmeye dikkat edilmesini emreder.

Hadis-i Şerifler de Peygamberimiz; “ Ey Abbas, Allah’tan dünya ve ahirette sağlıklı olmayı iste.” Peygamberimize, “ Ey Allah’ın elçisi, farz olan nazmı eda ettikten sonra Allah’tan ne dileyelim” diye soran bir arkadaşına (sahabesine) Peygamberimiz buyurdu ki ! “Allah’tan sıhhat ve afiyet iste.”

Hadis-i Şerifler de ; “ Sağlık ve boş vakit Allah’ın insanlara bağışladığı iki nimettir. Bir çok kimse gerçek değerlerini takdir edemediği için ondan yeterince yararlanamaz.”

“hastalık gelmeden önce sağlık nimetini bil, meşguliyet gelmen önce , boş vaktin kıymetini bil. Buyurmuştur,

Hz. Muhammed (s.a.v) hastalanınca hekime baş vurmuş, hasta ziyaretlerinde yakınlarına hekim getirilmesini öğütlemiştir.” Ey Allah’ın kulları hastalarınızı tedavi ediniz. Çünkü Allahü Teâlâ hiçbir hastalık yaratmamıştır ki ona bir deva yaratmamış olsun.” Buyurmuştur.

Peygamberimiz; “ Bir bölgede taun(veba) çıktığını duyarsanız oraya girmeyiniz. Eğer sizin bulunduğunuz bölgede bu hastalık belirirse kaçmak üzere bulunduğunuz yerden dışarı çıkmayınız.” Buyurmuştur. Çocuklar arasında verem hastalığı görününce kırlara gönderilmeyi tavsiye etmiştir.

Allah’ın Elçisi temizliğe de önem vermiş,” Temizlik imandandır.” Buyurmuştur. Sık sık yıkanmayı, Cuma ve bayram namazı için boy abdesti almayı, yemekten önce ve sonra elleri yıkamayı tavsiye etmiştir. Diş temizliğine önem vererek , misvak kullanmıştır.

Dinimiz , temizliğin ibadetlerde şart olduğunu bildirmiş, Hadesten ve Necasetten tahareti namazın farzlarından saymıştır. Abdestsiz de namaz kılınmayacağını bildirmiştir.

Hasan-i Basri Hz.leri anlatıyor;
"Yanımda genç biriyle dolaşirken bir tabiple yani bir doktorla karşılaştık.
Tabip bir kursiye oturmuş yanında genç, ihtiyar, kadın, çocuk bir çok kişi vardı. Hastaligini söyleyene gerekli ilacı tarif ediyordu.
Bir müddet seyr ettikten sonra yanımdaki genç tabibe yaklaştı.
Ve;
-"Tabip efendi! Yanında günahları yıkayıcı, kalp hastalıklarına şifa verici bir ilaç bulunur mu?"
Tabip hiç umulmadık şekilde çok güzel bir cevap verdi;
-"FAKIRLIK ağacının köklerini
TEVAZU ağacının kökleri ile al.
İçine TEVBE eriği kat.
RIZA havanına koy.
KANAAT tokmağı ile döv.
TAKVA tenceresine boşalt.
Üzerine HAYA suyunu kat.
MUHABBET ateşiyle kaynat.
ŞÜKÜR kadehine dök.
REC'A yelpazesiyle soğut.
Ve HAMD kaşığı ile iç.
Söylediklerimi yaparsan; dünya ve ahiret, musibet ve hastalıklarına
karşı sana menfaat sağlar." Dedi.

Büyük mutasavvıf Bayezid-i Bestami hazretleri, bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görüp:
"-Ne yapıyorsun?" diye sordu. Hizmetçi:
"-Burası tımarhanedir. Delilere ilaç yapıyorum." dedi. Bayezid-i Bestami hazretleri:
"-Benim hastalığıma da bir ilaç tavsiye eder misin?" diye sordu. Hizmetçi
"-Hastalığını söyle." deyince Beyazid:
"-Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum." dedi. Hizmetçi:
"-Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilaç hazırlıyorum." diye cevap verdi.
Tam bu sırada tımarhanenin parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli (!), Bayezid-i Bestami hazretlerine:
"-Gel dede, gel, senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim." diye seslendi.
Bayezid-i Bestami hazretleri, delinin yanına sokularak:
"-Söyle bakalım, benim derdime çare nedir?" dedi. Deli şu ilacı tavsiye etti:
"-Tövbe köküyle istiğfar yaprağını karıştır... Kalp havanında tevhid tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, göz yaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir... Akşam-sabah bol miktarda ye.. O zaman göreceksin, senin hastalığından eser kalmaz!.." dedi.
Bu güzel ilacı öğrenen Bayezid hazretleri:
"-Hey gidi dünya, hey! Demek seni de deli diye, buraya getirmişler!" deyip oradan ayrıldı.
Bu, günah hastalığına yakalananlara tavsiye olunmaya değer bir ilaçtır.