“Şu dünyada ki; en mutlu kişi, sevmeyi bilendir.”

Şarkısının sözlerinde geçen, “sevmeyi bilmek” vurgusu, oldukça derin anlamlar barındırmaktadır.

Sevmek, sevilmek sadece şarkı sözlerinde mi kaldı acaba?

Sevgiden o kadar uzaklaştık ki, biri birini seven iki insanı bir arada gördüğümüzde, neredeyse ’’ hiçbirşey göründüğü gibi değildir ya’’ diye, kendimizi avutur hale geldik.

Ay zaten sosyal medyada mutlu pozlar verenler, aslında mutsuz değilse narsist, ya da onay bağımlısıkişilik bozukluğu varmış.

Çünkü onlar anı yaşayacaklarına resim paylaşarak kendilerini beğendirmeyitercih ediyorlarmış.

‘’Amerika’nın bilmem ne üniversitesindeki bilim insanları dediydi.’’

‘’Ayşe teyzemde resim paylaşmayın, sonra size nazar değer dediydi.’’

Şimdi resim paylaşanlara göz değince, haset edenlerse; kıskançlıktan çatlayacak.

Bu durumda herkesçatlıyor.

Hangisi daha acı vericidir acaba; nazardan mı, kıskançlıktan çatlamak mı?

Ya arkadaş, bu yabancılar hem sosyal medyayı icat ediyorlar, hem de bunu sıklıkla kullananlarıpsikolojileri bozuk, mutlu resimleri görenleri ise ‘’ah neden bende gezip tozup gülüp oynamıyorum’’diye bunalıma giriyorlar teşhisini hemen herkese rahatlıkla koyabiliyorlar.

Kimileri bir insanı, kimileri eşyayı, kimileri makamı, kimileri hobilerini, kimileri hayvanları sever.

Yaniiçindeki sevgi ihtiyacını bir şeyle sembolleştirerek hayatında bir anlam yaratır.

Kimileri sevginin kendine emek verirken, kimileri de güç sahibi olduğunda sevginin nesnesini eldeederek sevgiye, mutluluğa kavuşacağını sanır. Böylelikle hayatını öteler.

Hayatın zorlu akışı içerisindeki koşuşturmalarda insan kendini, ruhunu ihmal eder.

Görünüştesevdiklerimizi ihmal etmiş gibi görünsek bile aslında ihmal ettiğimiz kendimizizdir.

Heraklitos:’Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz ’der.

Yani akan zaman içinde her şey değişir.

Bazı öğretilerse : ’ Anda kal’ der.

Örneğin, sevgi beslediğiniz her kim varsa hayatınızda veya ihmal ettiğiniz, her an ömrünüzdengidiyordur. İhmal ettiğiniz çocuğunuz ise, büyüyecek ve siz onun çocukluğunu, sevgili ise size karşıilgisinin, hatta sizdeki sevginin kalacağının bir garantisi yok. Dolayısıyla telafisi de yok. Tüketimdünyasının bakış açısına sahipseniz şayet, gidenlerin yerini başkaları alıyor da diyebilirsiniz. Peki,gidenin sizin ömrününüz olduğunu sevgilerle beslenerek daha güçlü, daha mutlu, hayatın zorlukları,oluşturacağınız sevgi çemberiyle, daha güzel aşılmaz mı?

Sevgi eşittir mutlulukken. Neden sevmek yerine, kıskanmaktan, nefretten, kibirden, senden bendendiyerek ayrımcılıkla besleniriz?

Örneğin neden annemizi, babamızı bize benzeyenleri öncelikle severiz?

Olsa olsa yakınlarımıza karşı ifaetmemiz gereken sorumluluklarımız olmalıdır.

Sadece bize benzeyenleri dost, bizden farklı olduklarını sandıklarımız mı kötü?

Bu bakış açısı görünüşte işlerimizi kolaylaştırıyor olabilir. Yani az bir insana karşı sorumluluğumuz olur.

Diğerlerinin başına bir şey gelse de, bu bizi pek fazla etkilemez sanırız.

Öyleyse neden kapılarımız kale duvarları gibi çelikten?

Çocuklarımızı amcalarının bile kucağına almalarından korkar olduk.

Çünkü sevgisizlik, eşittir güvensizliktir. Nefrettir, yalnızlıktır, şüpheciliktir, her türlü akıl tutunmasınıyaratan bağımlılıktır.

Kim bilir; sevgi dolu bir dünyayı yaratmanın yolu, belki de kendi dünyamıza sevgi katmaktangeçiyordur.