İçinde elmas taşıyan yüreklerin anısına
Hiç ummazdım bu dünyaya sevgisizlikle geleceğimi. Dünyayla ilk mücadelem anne karnında başladı. Rahat edemedim bir türlü annemin karnında. Doğumum zaten ağlamaklıydı. İlk sütümü alamadım. Annem bana meme vermemiş. Sanırım hiç sevmemiş. Babamdan olan her ne varsa hepsinden nefret etmiş. Sıcak bir kucak ararken hep ötelenmişim. Büyümüşüm ve geçmiş yaşam bir şekilde. Bana hayatta ne sevilmez diye sorarsan çok güzel cevaplarım çünkü gerçek sevgiyi tatmadım.

        Öncelikle hayata tutunma çabam beni benden aldı. Birçok insana bakarım nasıl yaşıyorlar ve zorluklarla ne şekilde baş ediyorlar inanın anlamıyorum. Her insan gibi olmayı dilerdim ama olmadı. Bu hayatın yükü bana fazla geldi. Kafamın karışıklığı ve hayata karşı sorgulamalarım genç yaşlarda başladı. Bu düşünceler zamanla karıştıkça karıştı. Gerçek hayattan koptum. İnsanlarla sohbet ederken an’a odaklanamadım. Aklım, yerden uzakta sanki gökte gibi ama yerle gök arası bir yerde gibiydi. Aklımın ne istediğini çözemedim inanın. Bildiğim bir gerçek var ki varoluşumu hiç sevemedim. Tüm düşünceler ve hayallerim bu acıyı kapatmak içindi. Varlığımdan nefret ettim. E yaşam mücadele istiyor tabi ki. Ben bu mücadeleden hep kaçtım. Kalbim küçük bir kuşun titrek hali gibiydi bu yaşamda. Güvenli elleri bulamamış sanki bir ayağı hep kırık.

     Hastalığımın şizofreni olduğunu öğrendiğimde pek de şaşırmadım ama bu hayata zaten yüktüm ve yükümün kat be kat arttığını fark ettim. Ailem ve çevremdeki herkesin bana kötü davranışları beni bu hayattan daha da soğuttu. Benim öyküm gerçekleri örtmekle başladı. Siz gerçekleri yaşayanlar belki beni anlayamaz. Ben olmayan dünyada gerçekliğimi yaşadım. Hayalimde ve düşüncemde olan her şey bu dünyada olmayandı. Uyduruk hikâyelerim benim gerçekliğimdi. Şuna eminim ki kendi hikâyeme hep sahip çıktım. Ah en çok sahip çıktığım hikâyemi bilseniz belki acırsınız bana.

     Sevgiyi hiç tatmamıştım ama ailem bir gün dedi ki, “ seni bir gün evlendirelim” hastalığın iyileşsin. Bende olur dedim. Bir gün beni bir adamla tanıştırdılar. Gözleri mavi, uzun boylu, hafif kilolu ve kaslı fiziksel özellikleri vardı. Beyin dalgalarıma ne oldu dersiniz? Tutuldu kaldı. Ve ben 28 yaşımda onunla tanıştığım Çarşamba gününü hiç unutmadım. Haftanın her günü 28 yaşındayım ve Çarşamba günündeyim. Her gün sırıtmış yüz ifadesiyle gezerim. Sürekli gülen halim onun kalbimde hissettirdiğinde kaldı. Demiştim ya sevmek ne demek ben tatmamıştım. İlk tattığımda heyecanım dayanamadı bu gerçekliğe ve tüm hayatım boyunca bedelini ödediğim bir hikâyem oldu. Ona kavuşamadım ve takılı kaldım. Okula devam edemedim ve insanlarla hiç gerçek muhabbetler edemedim. Zaman zaman çok öfkeli olduğumda küfür ederim. Kafam her gün iyi değildir. Her gün ve saniye değişir. Bir güler bir ağlarım.

     Şimdilerde beni akıl hastanesine aldılar. Merak etmeyin orası benim gibi sanrılarını gerçekten yaşayanlarla dolu. Kendimi orada iyi hissediyorum. Her gelene hikâyemi anlatırım. Güya tedavi oluyormuşum. Yıllarım burada çürüyüp gidecek ama kalbimdeki gerçeklik hiç kaybolmayacak o da şu; aslında hayatımda böyle birinin olmamış olması. Dedim ya benim gerçekliğim sanrılarım.

     Siz gerçekleri yaşayanlar demez misiniz; akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine, deli ol dünya senin kahrını çeksin! Siz bu yazıyı anlamaya çalışırken ben kendi hikâyemle yaşamaya devam ediyorum. He, sanrılarımı sorgulamayın sadece dinleyin yeter inanın ihtiyacım olan şey anlaşılmak, sevmek ve sevilmek.