Medicana Kadıköy Hastanesi Klinik Psikoloğu Selin Küçük, koronavirüsün psikolojik etkileriyle ilgili açıklamalarda bulundu. Psikolog Küçük, geleceğe dair yapılan plan ve programlarda aksamalar yaşandığı gibi bu planların ne zaman gerçekleşeceği konusundaki belirsizliğin devam ettiğini belirterek, "Bu sebeple, belirsizlik ile baş etmek adına yeni kararlar ve düzenlemeler yapılmalıdır. Güven, korku, mutluluk, mutsuzluk gibi zıt kavramlar arasında gidip gelen bir hayat ile mücadele etmek oldukça zordur. Bunlar kaygı oluşturur. Şu dönemde yaşanılanların kaygı oluşturması beklenen bir durum çünkü yarının ne getireceğini bilmiyoruz. Güncel gerçek verilerden haberdar olmak için çeşitli kaynaklardan haberlerle öğrenme ihtiyacımızı karşılıyoruz. Felaket senaryolarını aklımıza getiriyoruz. Belki de geçmişte yaşadığımız travma oluşturan olayları hatırlıyoruz. Kafadaki bu düşünceler yoğun kaygı ile birlikte depresyona sürüklüyor" ifadelerini kullandı.

Psikolog Küçük sözlerine şöyle devam etti: "2014 yılında Batı Afrika'da yarasalardan geçtiği söylenen Ebola virüs salgını hakkında yapılan araştırmalar sonrasında çok sayıda kişinin zihinsel ve psiko-sosyal problemler yaşadıklarını göstermiştir. Benzer şekilde, İspanyol gribinden ölümlerin, fiziksel rahatsızlıkların ötesinde, vücutta hissedilen (somatoform) olarak adlandırılan, muayene sonucu mevcut rahatsızlığı izah edebilecek herhangi bir fiziksel nedene rastlanılmamış ağrı ve yorgunluk semptomlarına rastlanmıştır. Koronavirüse yakalanan ve evinde yalnız başına yaşayan insanların çok daha kaygılı olduğu görülmüştür. Virüse yakalanan kişi ateş, enerji düşüklüğü, eklem ağrıları, baş ağrıları, ishal, mide bulantısı, öksürük gibi fizyolojik sorunlar yaşamaktadır. Bunlara, tek başına atlatacağı düşüncesi de eklenince hastalığın getirmiş olduğu semptomların yanına 'yalnızlık psikolojisi' de eklenebilir".

Hasta olduktan sonra psikolojik olarak daha kaygılı ve hassas bir duygu durumu yaşandığının altını çizen Psikolog Küçük, "İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Karantina sürecinde, toplu halde yaşamanın getirmiş olduğu güven duygusundan uzaklaştığımız için var olan kaygı seviyemizde artış görülmektedir. Kendi hayatımızdan endişelenirken, 14 günlük süreyi tek başına bir odanın içerisinde geçireceğiz düşüncesi psikolojik olarak bizi daha fazla sıkıntıya sokar. Koronavirüs olan kişi, hastalığın belirsizliği ile kafasında felaket senaryoları oluşturur. Kendisini güvende hissetmediği an sinirlenme, dürtüsel tepkiler, salgınla alakalı gerçekleri sanrılı düşüncelerine dahil etme davranışları gösterebilirler" açıklamalarında bulundu.

Koronavirüs olan kişilerin odada tek başına kaldıklarında özlem duyguları, hastalığın semptomlarının getirmiş olduğu sağlık endişesi, gelecek ve ekonomik kaygılar yaşadığını söyleyen Psikolog Küçük, "Bu düşünceler kişide depresyon ve anksiyete oluşturabilir. Bu kişilerin yakınları daha empati kurarak yaklaşmalıdırlar. Kendilerini koronavirüse yakalanan kişinin yerine koyup 'ben aynı durumda olsam bana nasıl davranılmasını isterdim' düşüncesi ile yaklaşmalılar. Virüse yakalananlar bu durumun sadece kendisine olmadığını, hasta olup iyileşen ve günlük hayatına devam eden insanların oldukça çok olduğunu unutmamalıdır. Dürtüsel düşüncelerden uzak durup daha gerçekçi düşünce içine girmek, sürekli bedensel semptomları dinlemek yerine algı değiştirilmelidir. Bu süreçte psikolojik olarak kaygıdan ve stresten uzak durmaya çalışmak oldukça önemlidir. Bu kişilerin izolasyon halindeyken meditasyon yapmaları, yakınları ve sevdikleri kişilerle telefon ve görüntülü konuşmalar gerçekleştirmeleri, hobileri ile vakitlerini geçirmeleri kendilerini daha iyi hissettirecektir. Daha önce vakit eksikliğinden erteledikleri uğraşlara yönelmeleri daha kaliteli vakit geçirmesini sağlayacaktır. Bu süreçte psikolog desteği alınması ruhsal problemlerin konuşulması bireyin farkındalığını arttıracaktır" dedi. 

Editör: Haber Merkezi