Ramazan ayı, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş ayıdır. 

    Peygamberimiz “Allah size Ramazan orucunu farz kılmıştır. Bende teravih namazlarını sünnet kıldım. Her kim Ramazan Ayının faziletini idrak edip, sevabını da Allah’tan umarak, orucunu tutar namazlarını kılarsa ,anasından doğduğu gün gibi günahlardan temizlenir.” buyurmuştur.

  Önümüzdeki Cuma günü on bir ayın sultanı Ramazan ayına kavuşmuş olacağız. Bereket ve mağfiret mevsimine gireceğiz. Bizleri bu aya ulaştıran Rabbimize sonsuz hamd ü senalarolsun. Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Muhammed Mustafa (s.a.v)’e salat ve selam olsun.

    Ramazan ayı, bir yıl boyunca hasretle yolunu beklediğimiz rahmet ayıdır. İmanın, ibadetin, güzel ahlâkın, ümmet bilincinin ve İslam kardeşliğinin pekiştiği müstesna bir zamandır. Müminin bir yandan Rabbiyle olan bağını, diğer yandan kardeşleriyle olan ilişkilerini gözden geçirdiği bir nefis muhasebesi dönemidir. 

   Ramazan ayı rahmet ve bereket ayıdır. Rızkın bereketin bol olduğu günahların arındığı, duaların kabul olduğu bir aydır. Bu ayda Allah'ın rahmetinden kendisini mahrum eden kimse olunmamalıdır.

    Ramazan, sabırlı ve kanaatkâr halimizle bizi takvaya eriştiren oruç ibadetinin farz kılındığı aydır. Hidayet ve istikamet rehberimiz Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye başlandığı aydır. Cenâb-ı Hak bu hususu bizlere şöyle beyan eder: “Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur'an'ın kendisinde indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin...”[1]

  Ramazan, yaz sonunda yağıp yeryüzünü kir ve tozdan temizleyen güz yağmuru gibi müminleri günahlardan arındıran tövbe ayıdır. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.v), “Kim inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır”[2] buyurur. Ramazan-ı şerif, ömrümüzün en değerli hasat mevsimi, hepimiz için maddî ve mânevî açıdan yenilenme fırsatıdır. Müslümanlar için bir umut, heyecan ve uyanıştır. İnfakla yoksulların, düşkünlerin, muhtaçların, kimsesizlerin hatırlandığı ve korunduğu bir iyilik seferberliğidir. Ramazan'a kavuştuğu hâlde onun kadrini ve kıymetini bilmeyen kişi, çok büyük bir hazineden mahrum kalmıştır.

   Ramazan-ı şerifin en bereketli yaşandığı mekanlar, mümin gönüllerin huşû içinde Rableri huzurunda divan durduğu camilerimizdir. Ancak bu yıl corana virüs belasından dolayı evler mescide çevrilmiştir.  Evde sağlık var, hayat eve sığar diyerek ibadetlerimizi evde yapma zarureti doğmuştur.

   Bundan dolayı Ramazanın bereketinden istifade edelim. Kur’an ayında yuvalarımızı ve gönüllerimizi Kur’an’la buluşturalım. Evde çocuklarımızla birlikte mukabele geleneğimize sahip çıkarak Peygamberimizin sünnetini ihya edelim. evde yalnız ve tek başına da kılınabilir olan teravih namazını ihmal etmeyelim. Zekât ve sadakalarımızla ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürelim. Peygamberimizin ifadesiyle “ilk gecesinden itibaren şeytanların bağlandığı, cehennem kapılarının kapatıldığı, cennet kapılarının açıldığı, sayısız müminin ateşten azat edildiği”[3] bu mübarek ayı hakkıyla idrak edenlerden olmayılız.

ORUÇ İBADETİ VE FAZİLETLERİ                       

      Oruç ibadeti, yalnız Müslümanlara farz kılınmamıştır. Hz. Adem’den beri bütün kavimlere emrolunmuştur. Hz. Nuh(a.s), bayram günlerinin haricinde bütün seneyi oruç tutarak geçirmiştir. Hz.Dâvud(a.s) bir gün oruç tutup, bir gün yemiştir. Günaşırı oruç tutmuştur.

      Peygamberimizin oruç hakkında  Hadis-i şerifleri ;

     “sizden birisi oruçlu bulunduğu vakit çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin . Şayet biri kendine söver ve çatarsa “Ben oruçluyum”[4] desin.

     “ Oruçlu bir kimse yalan ve yalancılıkla iş yapmayı terk  etmezse, yemeği içmeyi bırakıp aç durmasın, Allah nezdinde hiçbir kıymeti yoktur.”[5]

     “Ramazanın faziletine inanarak ve mükafatını  Allah’tan umarak oruç tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”[6]

     “Mide hastalık evidir. Perhiz ise ilaçların başıdır. Her hastalığın başı ise dolu midedir.”

     “Bu ada bir hayır yapan, başka ayda bir farz eda etmiş gibi sevaba nail olur. Bu ayda bir farz ifa eden ,başka aylarda yetmiş farz ifa eden gibidir.”

    “Ümmetim Ramazan-ı şerifin feyzini  bilmiş olsalardı, bütün senenin ramazan olmasını temenni ederlerdi.”[7]