Merhaba değerli dostlar.

Geçen hafta kaybettiklerimizle alakalı bazı bilgileri sizlerle paylaşmıştık. Malum, Ülkemiz çok dinamik bir ülkedir.Her an her şeyin olabildiği bir ülkede yaşıyoruz. Bunun son örneği ise Ayasofya’nın aslına rücu etmesi oldu.

Beş yüz yıla yakın Müslümanların gözbebeği olan bir şehirde Fatih Sultan Mehmet Han’ın kılıç hakkı olarak Cami yapılan bu muhteşem yapının yeniden ezanla, Kur’an la, namazla buluşacak olması dünyanın herhangi bir yerindeki her Müslüman gibi bizi de sevince gark etmiştir elbet.

Ancak bugün biz Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açılmasını farklı bir yönden ele alacağız.

Geçen haftaya atıfla konuya yaklaşıp şöyle bir soru sorabiliriz. Özellikle Balkan savaşlarından bu yana kaybettiğimiz değerlerimizi niçin kaybettik? Kendi irademizle mi bu işlere tevessül ettik, yoksa birileri bize bütün bunları dayattı mı?

İşte bizce asıl mesele bu.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması kararı sonrası CHP sözcüsü Faik Öztrak şöyle bir açıklama da bulundu. “Ayasofya’yı açarak cumhuriyeti yok saydınız”.

Yani şöyle mi demek istedi” Ayasofya’nın müze yapılması cumhuriyet karşılığı ödenen bir bedeldi ya da bedellerden birisiydi” Olabilir, lakin bu bedel cumhuriyeti kuranların kendilerine böyle bir imkânı sunanlara bir teşekkürü mahiyetinde bir bedel mi, yoksa İstanbul’u terk etmeden önce İngilizlerin ileride uygulamaya konulmasını istediği şartlardan birisi miydi?

Peki Musul ve Kerkük’ten kolayca vazgeçmekte bu bedellerden birisi miydi?

On iki adaların hiçbir kıymeti harbiyesi yokmuş gibi elimizin tersi ile iterek Yunanistan’a bırakılması da herhalde cumhuriyete karşılık ödenen bedellerden birisiydi.

Laiklik, ezanın Türkçe okutulması, dini faaliyetlerin mümkün mertebe engellenmesi de galiba cumhuriyete karşılık istenen bedellerden olmalı.

Ancak cumhuriyet karşılığı en büyük bedel Ertuğrul Gazi’den itibaren bu toprakları Müslüman Türk yurdu yapan Osmanlı sülalesine ödetilmiştir.. Milleti adına bu toprakların gerçek sahibi olan Osmanlı sülalesi elinden alınan toprak karşılığı hiç olmazsa aç bi aç, perperişan, kimseye muhtaç olmayacak bir bedel ödenerek sürgüne gönderilmiş olsaydı bir nebze anlamaya çalışırdık. Osmanlı sülalesine reva görülen muamele,  zalim bir kocanın gidecek hiçbir yeri olmadığını bile bile karısını bir kış günü sokağa atması gibidir. Eğer bugüne kadar okumadıysanız Osmanlı saltanat mensuplarının o gavur ellerinde ne şartlarda yaşadığını öğrendiğinizde eminim büyük bir üzüntüye düçar olacak, altıyüz yıl âleme nizam vermiş bir ailenin ne şartlarda yaşayıp, ne şartlarda öldüğünü öğrendiğinizde bir çok şeye farklı bakacaksınız.

Bence yapılması gereken “Pandoranın kutusunu açmak”. Pandoranın kutusu mitolojik bir olay. Eski Yunan’da açılması sonucu tüm kötülüklerin yeryüzüne saçıldığına inanılır.

Bizde Pandoranın kutusunu açarak CHP’li Öztrak’ın dediği gibi Osmanlı sonrası kurduğumuz yeni cumhuriyetimizi neler karşılığında ( dayatmayla mı, yoksa kendi irademizle mi) kurduğunuzu artık öğrenmemiz gerekiyor. 

Tüm gerçekleri hiçbir çarpıtmaya meydan vermeden milletin önüne koymak Ayasofya’yı yeniden cami olarak hizmete açmaktan çok daha önemlidir. Mesele birilerini suçlamak, buradan siyasi rant edinmek değil. Bugün yaşadığımız bir çok meselenin temelinde Allah Allah nidaları ile vatanı kurtaran yiğitlerin çok kısa bir süre sonra nasıl yok sayıldığı değersizleştirildiği, ötekileştirildiğidir.  Bu  nedenle geçmişle yüzleşmeli, herkes eteğindeki taşları dökmelidir.

Bugün Ayasofya’yı yeniden cami haline getiren iradenin millete bu hizmeti de yapacak iradesi ve gücü de vardır diye düşünüyorum.

Cumhuriyet için bilmediğimiz daha nice şeyleri dayatan güçler bunlarla da yetinmemiş, Irak’ı, Suriye’yi Filistin’i Mısır’ı Libya’yı da kan ve göz yaşında boğmuş, Böylece Kudüs’ün Siyonistlerce tamamen ilhak etmenin zeminini hazırlamış, bununla da yetinmemiş, Arz-ı mev-ud rüyasının önündeki en büyük engel gördükleri Türkiye’nin başına 2016 yılının 15Temmuz gecesi satılık hainlerle çorap örmeye kalkmışlardır.

Lakin bir noktaya temas etmeden geçmek olmaz. Bu dayatmalar sadece tek parti dönemliyle sınırlı değildir. Neoliberallerin dayatması sonucu millete ait stratejik kurumların özelleştirilmesi, Avrupa birliğine katılma yolunda Kopenhag kriterleri, tam üyelik müzakereleri sürecinde Avrupa müktesebatına uyum için verilen tavizler, Aile kurumumuzu hedef alan İstanbul sözleşmesi ve beraberinde çıkarılan 6284 sayılı kadına şiddetle alakalı kanunda batının bizi kendisine benzetme adına yaptığı açık ve gizli dayatma örnekleridir.

Yeni 15 Temmuzların yaşanmaması için Osmanlının kimlerin işbirliği ile yıkıldığı, saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı ve daha nice bilmediğimiz bedellerle yeni bir devletin kuruluşuna izin verildiğinin milletçe öğrenme vakti gelmişte geçiyor da. Eski ve yeni tüm dayatmalardan  milleti kurtarma vaktidir.

Kalın sağlıcakla…