Oryantalizim batının, doğuyu sadece merakından ortaya çıkmamıştır ve kapsamlı bir çalışma olarak görülmektedir. İsterseniz bu durumun daha iyi anlaşılması için şöyle biraz daha gerilere gidelim ve oryantalistlerin çalışmalarından birkaç örnek daha artaralım ki hedefleri iyi anlaşılsın..

Önceleri (onlara göre) ‘Osmanlı tehdidi’ vardı, bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nun ve İslâm’ın daha yakından araştırılmasına yol açtı; sonrasında gerilemesi ve yıkılması için bir çok projeler geliştirildi. Aslında detaylara girmek gerek gerek. Sonrası biliyorsunuz Osmanlı İmparatorluğu güç ve kudretini kaybettiğinden sonra ise, araştırma daha ılımlı olarak sürdürülebildi.

Avrupalı güçlü olmak istiyordu. Çünkü onlara göre güçlü olan haklı olacaktı. Neyse biz devam edelim: “Avrupa’nın güç ve kültürünün inkişafı, Doğu idari çevrelerinin her zamankinden daha çok sayıda Avrupalı seyyah ile ilgilenmelerine sebep oldu. Bu seyyahlar, hâlihazırda sınırlı olan ve özellikle askerî ilimleri içeren pek çok faaliyet ile ilgili yararlı pratik bilgi ve usulleri getirmişlerdi.

O dönemdeki ilk Arapça kürsüsü 1539’da, bir aydın ve Rönesans ekolünün hayli tipik bir âlimi olan Guillaume Postel adına yeni tesis edilen College de France’da kuruldu.(1539–1597) Arabian Nights (1704–1717) kitabının çevirisini 18. y.y.ın başında yayımladığında, Doğu dünyası ile ilgili şeylerin tadılmasına kesinlikle yardımcı oldu. Bu çalışmalar bilimsel oryantalizmi ortaya çıkardı.

Şimdi yukardaki kısımdan önemli çıkarımlar yapmık mümkün. Birincisi oryantalistler sadece Osmanlı’yı değil, tüm İslam coğrafyasındaki gelişmeleri yakından takın etmiş, birliğimizi bozmak için projeler hazırlanmış ve sonunda üzülsek de başarmışlar diyoruz.

Peki bu insanlar bugün boş mu duruyor. Acaba yeni şekil ve renklere bürünerek yine bizi parçalamak istemiyorlar mı? Kesinlikle, çünkü 15 Temmuz bunun en büyük göstergesidir!!!

HEDEF MİSYONERLİK ADI ALTINDA TİCARİ ÇIKARLARDI

Zamanla onlarda dağınıklığımızı fırsat bildiler. 17. Yy bu  bazı ülkelerin hedefleri değişti, ortak hareket etmeye başladılar. “İngiltere, Fransa, Almanya, Portekiz, Hollanda ve İspanyalı kişiler Müslüman ve gayrimüslim topraklarda ticarî şirketler kurmaya başladılar.

Tüm bu ülkelerin yani Müslüman ülkeler bu ülkelerin ana ilgi odağını oluşturmuştu. Çünkü Hindistan’ın büyük bölümü Moğol, Ortadoğu ise Osmanlı yönetimi altındaydı. Avrupalı ticaret şirketlerinin siyasî boyutlar kazanması için uzun zaman geçmesi gerekmedi. Bu bölgelerdeki kullanılmamış hammaddelerin talan edilmesi işi, tekelleştirme ve kârın devamlılığı için siyasî kontrolü gerekli kılıyordu.

Özellikle 19. asrın ortasından itibaren İslam dünyasının maruz kaldığı işgallerin Avrupa’nın Şarka olan bakış açısını belirlemede büyük rolü oldu.

 Sömürgecilik, müsteşriklik kültüründen istifade etti. Diğer taraftan Garbın Şark üzerindeki hakimiyeti, müsteşrikliğin durumunu güçlendirmiş, böylece oryantalizm (müsteşriklik), Avrupa’nın Şark yayılmacılığı ile doğru orantılı olarak müessese ve muhteva bakımından büyük ilerlemeler kaydetmiştir. 19. asır, Batılı sömürgecilerin, İslam dünyasının geniş bir bölümünü istila etmesine şahit olmuştu.

DÜNYA SAVAŞI BAŞLADIĞINDA

Birinci Dünya Harbi’nden sonra, hemen hemen İslam dünyasının tamamı, Garb sömürgesinin nüfuzuna boyun eğmiş oldu. Sömürgecilik, kendi maksadına hizmet ettirmek, hedeflerini gerçekleştirip, Müslüman ülkelerde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için bir grup müsteşriki kullanmayı başardı!(Acaba bu gurup kimler, yoksa üst akıl mı?)

Böylece müsteşriklikle sömürgecilik arasında resmî ve sağlam bir bağ oluştu. İlimlerini, Müslümanların zelil kılınmasına adayan birçok müsteşrik, bu cereyana kendisini kaptırdı. Bu durum, insaflı müsteşriklerin karşısında utanç duydukları bir husus oldu.

Bu konuda çağdaş Alman müsteşrik Stephan Wild, şunları söylüyor: “Bundan daha çirkini kendilerine müsteşrik adını veren bir grup, İslamiyet ve İslam tarihi hakkındaki bilgilerini, İslam’ın ve Müslümanların zayıflatılması yolunda kullandılar. Bu, misyonlarına samimiyetle bağlı müsteşriklerin bütün açıklığıyla itiraf etmeleri gereken acı bir gerçektir”. Bu gaye ile 1887 yılında, bir Şark Dilleri Enstitüsü kuruldu. Bu enstitünün görevi, o zamanki Şark ve Uzakdoğu ülkeleri ve bu ülkelerin millet ve kültürleri hakkında bilgi elde etmek şeklinde özetlenebilir. ( Kaynak : GENÇ BİRİKİM DERGİSİ/islamansiklopedisi.org.tr/oryantalizm )