Eden bulur, inleyen ölür demiş atalarımız. Niye bu sözle başladım bu haftaki sohbetime.

Hayat zor dostlar, gittikçe de zorlaşıyor. Hâlbuki daha elli yıl önce bu ülke insanının yarıdan çoğu köy ve kasaba da bir başka deyişle kırsalda yaşıyordu.

Kış gelip havalar soğuduğunda zaruretler dışında kimse evinden dışarı çıkmazdı.

Birde şimdi ki halimize bakın, kısıtlamalar olmasa gece yarıları insanların alışverişi bir türlü bitmiyor.

Kırsaldan kente öyle hızlı geldik ki ne devlet bir nizam kurabildi, ne biz yeni hayatımızdan bir şey anladık.

Köyümüzde kendi ağamız kendi paşamız iken, kentte birilerinin işçisi, elemanı, çalışanı olduk. O ne derse o ana göre yaşamımızı planlamak zorundaydık artık.

Bakın şu an ki halimize. Covid-19 salgını bile bizim hareketliliğimizi engelleyemiyor. Arabalar gece yarılarına kadar caddelere sığmıyor, telefonlar hiç kapanmıyor, paylaşımların ardı arkası kesilmiyor.

Devletin çeşitli görevlileri, sağlık çalışanları, emniyeti, jandarması, vs gece gündüz demeden uğraşırken, birilerinin ise hiç umurunda değil.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi ülke gündemi eften püften şeylerle dolduruluyor.

Kaç gündür Bülent Arınç aşağı, Bülent Arınç yukarı. Nihayet istifa eti de kurtulduk. Sanki memleketin hiç derdi kalmadı. Sanki Bülent Arınç’la elli yıla yakın aynı yolu yürüyen Erdoğan onun nasıl birisi olduğunu hiç bilmiyordu. Onun içinde Cumhurbaşkanlığı yüksek istişare konseyine atandı, o da kesmedi , oğlu da milletvekili yapıldı.

İnsanlar işsiz, bu işsiz grubuna her geçen gün yenileri katılıyor. Ya üniversiteyi bitirmiş ancak bir baltaya sap olamamış ve devletten kadro bekler, ya covid-19 nedeniyle dükkan kirasını çıkaramayıp iş yerini kapatmış, ya salgın nedeniyle turizm sektörü büyük yara almış, hem istihdam bazında hem de döviz getirisi olarak.

Mali piyasalardaki hareketlilik sonucu insanlar 2000 yılların başında olduğu gibi elinde ne var ne yoksa ya döviz ta da altın alıyor. Bu durum ülkedeki önemli istihdam kalemlerinden olan konut sektöründe ise durgunluğa ve istihdam daralmasına neden oluyor.

Henüz iş hayatına atılmayı bekleyenlerin aileleri üzerindeki sıkıntısı bir yana, işi gücü varken, kazancı yerinde iken borçlanmış kişilerin işini kaybetmesi sonucu ortaya çıkan travma ise daha ayrı bir dert.

Sekiz aydır süren kısıtlı hayat ve daha ne kadar süreceği belli olmayan bu durum nedeniyle evine kapanan, her gün bir yakının testlerim pozitif çıktı haberiyle , ben ne zaman yakalanacağım kaygısıyla uykuları kaçan, yediğinden içtiğinden  tad almayan bir toplum olduk maalesef.

Bakın cumhurbaşkanlığı baş danışmanı Prof. Saraçoğlu “Ada çayı ve ebe gümecinin kaynatılması sonucu elde edilen kür ile günde üç öğün gargara yapılması halinde  yüz binlerce insanın ölümden kurtarılabileceğini söylüyor”

Bu kişi sıradan birisi değil ki. Hem Profesör, hem de cumhurbaşkanı baş danışmanı. Her halde cumhurbaşkanı iş olsun diye onu baş danışman yapmamıştır.

Aylarca yıllarca aşı çıktı çıkacak diye beklemektense sayın Saraçoğlu’nun kürünü devlet olarak hayata geçirin. Yok eğer bu tür bitkisel çözümler işe yaramaz diyorsanız, baş danışmana söyleyin bir daha böyle açıklamalar yapmasın.

Bu ülkenin bir an evvel ne yapıp edip daha fazla üretmesi, daha fazla katma değerli ürünü ihraç etmesi gerekiyor.

Turizm ve inşaat gibi sektörlerin konjonktürel olarak güvenilemeyecek alanlar olduğunu öncelikle kabul etmemiz gerekiyor. Bu alanların ekonomiye katkısını olursa ne ala diye düşünmek gerekiyor. Böylece evdeki hesabın çarşıya uymadığı durumlarla karşılaşmayız.

Bu ülkenin ben beni bildim bileli bir döviz sıkıntısı hep varolagelmiştir. Bazılarımız hatırlar, 70 yılların sonunda yetmiş cente muhtaç olduğumuzdan petrol alamamış, ve ülkede üretim ve dağıtım aksamış, öncelikle akaryakıtta olmak üzere bir çok ürün için kuyruklar oluşmuştu.

Bugün her şey o yıllardaki gibi olmasa da yine temel sorun üretip sattığımız ürünle kazancımız olan döviz satın alıp tükettiğimiz ürünler için kafi gelmiyor, cari açık denilen mel’un hiç yakamızı bırakmıyor, bu durum ise özellikle yıl sonlarından şirketlerin borç ödemeleri için gereken dövizi bulamamaları nedeniyle serbest piyasadan daha yüksek bedel ödemek zorunda kalmaları sonucu döviz fiyatları yükseliyor. Bunu fırsat bilen dış ve iç güçlerde bu durumu manipüle ederek ülkeyi daha da zor bir duruma düşürmenin keyfini çatıyorlar.

Bir dileğimi ve son söz olarak Resulullah’tan bir dua ile bu haftaki sohbetimizi sonlandıralım.

Rabbim bize bir an evvel on onbeş gün sokağa çıkamayacak bir kar verirde zorunlu olarak evlerde izole olur, bu musibetten kurtuluruz inşallah.

Enes Bin Malik diyor ki” Hz. Peygamber “ Cimrilikten, tembellikten, ömrün en rezil ve düşkün zamanından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınır Allah’ım” diye dua ederdi.

Gelin bizde Resulullah (s.a.v) gibi dua edelim.

Kalın sağlıcakla