“İnsan ruhunu iki şey karartır; Susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak!”

Sâdi-i Şîrâzî

Dünya kaçıyor, biz kovalıyoruz ve hadiseler ardı arkası kesilmeden devam ediyor.  Yani öyle veya böyle bir gündem var.

Hafta sonu ilimize Sayın Cumhurbaşkanı geldi, medya bu ziyareti en ince detayları ile verdi. Ben mitinge gitmedim ama konuşmaları ve açılışları dakika dakika takip ettim. Sonra ulusal medya da bu konuda ne var ne yok, yorumlara bir bakayım dediğimde, karşıma Millî Gazete de yer alan bir haber çıktı. O habere göre mitinge katılım beklendiğinden az olmuştu ve kaynak da CHP Milletvekili Ali Bey’in, sosyal medya da yer alan ve yüksekten çekilmiş bir resim gösteriliyordu. Yanılmıyorsam Ali Bey’in gazeteciliği de var, dolayası ile Millî Gazete ’de hükümete muhalif olduğuna göre gelişmeler böyle görülmüş dedim. Bu haberi kendim de paylaştım, tepkileri almak istiyordum.

Nitekim cevap gecikmedi, bazı vatandaşlar mitingdeki kalabalığı anlatmak için, bize resim göndermişler. Eyvallah! Ancak 40 yıla yakın gazetecilik yapan bir kardeşiniz olarak miting meydanlarını doldurmanın hiç de zor olmadığını biliyorum. Yani kalabalıklar, bir partiye ya da kişiye ilginin azaldığını ya da arttığını tam göstermez, kısmen de ölçüdür ama unutmayın artık insanlar oturdukları yerden bütün bilgilere ulaşıyorlar. Örneğin ‘aşı karşıtı’ olarak nitelendirdiğimiz guruplar da aynı gün İstanbul mitingini yaptılar, haberleri medya alt yazı ile bile geçmedi ancak link attılar, isteyen herkes o mitingi izledi. Şunu söylemek istiyorum, artık zaman değişti, teknolojiler konuşuyor ve neredeyse herkes her şeyin farkında!

Bu arada Pazar akşamı ilimizde yapılan şiir şöleni harikaydı, bana göre ilimizin tanıtımına büyük katkısı oldu. Katkısı olan herkese teşekkür ediyorum.

DÜNYA ÇOK HIZLI DÖNMEYE BAŞLADI…

Çocukluğumuzda sinema en büyük eğlencemizdi. 50 yıl önceki filmlerle bizi filme getirdiler, sonra topçuluğa özendik(futbol) ve popçular çıktı, son 20 yılda ise BOP (Büyük Orta Doğu Projesi) konuşuldu, şimdi de Küreselciler gündemde…

Yani bizi şeytanın müritleri gereksiz şeylerle oyalarken, kendileri bilimin en üst düzeyini yakalayarak, gücü eline geçirdiler. Şimdi parada, silah da yönetimde onlarda, korkaklar başımıza adam oldu, neden çalıştılar. Ha böyle olunca da Allah ilmi çalışana vereceğim dediği içinde verdi!

Adamlar hiç boş durmuyor, 24 saat 24 ayrı yerde ve şeyhlerinin başkanlığında toplantılar yapıp, proje üstüne proje geliştiriyorlar. Eee bizim gibi gözü olup, görmeyenler de o projeye av oluyorlar! Daha doğrusu ağın torunu düşmemize rağmen, hadiseyi hala fark etmemiş balıklar gibiyiz.

Cumartesi günü okuduğum bir yazıyı aktarayım, sonra da o hikâye ile konuyu bağlayayım.

Yazar Araştırmacı Mücahit Gültekin “Biohackers” (10 Eylül Millî Gazete) başlıklı yazısında der ki: “Alman yapımı (2020) dizi Biohackers’ın ilk bölümünde Almanya’nın en iyi üniversitelerinden birinde tıp fakültesinde hoca olan Prof. Lorenz ve öğrencileri arasında çarpıcı bir konuşma geçer: 

- Geleceği konuşalım. Tıbbın geleceğinde ne var?

- Tele-tıp ve yapay zekâ?

- Öyle olsaydı karşınızda biyolog yerine bilgisayar bilimci olurdu.

- Gen terapisi?

- Onun temelinde ne var?

- Sentetik biyoloji.

- O nedir? Canlı türlerini değiştirebilir hatta yaratabiliriz. Hadi ama büyük düşünün! Sentetik biyoloji bizi yaratıktan yaratıcıya dönüştürüyor. Bu sadece tıbbın değil, insanlığın da geleceği. Hastalıkları ortaya çıkmadan önleyebiliriz. Sınırların ve sınıfların ötesinde fırsat eşitliği sağlayabiliriz. Genetik hastalıkları yok edebiliriz. Ya da işimizi iyi yapmazsak tüm insanlığı. Geleceğin dünyasını yaratmak, bizim sorumluluğumuz. Yarını yaratacak olan sizlersiniz!

- Peki ya Tanrı?

- Tanrı’nın pabucu dama atılacak!” (Haşa)

Bu yazının devamında Gen Teknolojisinde gelinen nokta bilimsel verilere anlatılıyor ve bu şeytanilerin bilim ve teknolojide geldikleri nokta (gen klonlama v.b) vurgulanıyor. Biz bunları anlatırken birileri inanmıyor. “Aman canım geç bunlar komplo teorisi! Ya öyle mi?” diye oralı bile olmuyor.