Merhaba değerli dostlar.

Gündem yine yoğun.  Malum geçen hafta Cuma günü Allah Resulünün doğumunun sene-i devriyesiydi. Bizler bu günü Mevlid Kandili olarak kutluyoruz. Bu yıl Mevlid Kandilinin hemen akabinde iki gün sonra 10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıl dönümü için  her zaman olduğu gibi devlet kurumlarını öncülüğünde törenler yapıldı.Yalnız bu yılın önceki yıllardan bir farkı vardı. Sosyal medyaya düşen fotoğraf ve videolarda görüldüğü gibi küçük çocukların Atatürk resmi önünde Atatürkçülüğün altı ilkesinin yazılı olduğu bez parçalarını tutarak secde ettirilmeleriydi.

Gündemin diğer önemli konusu ise cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD başkanı Trump’la görüşmesiydi.

 Bu haftaki önceliğim peygamberimizin  doğumunun mübarek gece olarak camilerde hazırlanan her zaman ki ritüellerle kutlanması. Eğer yerim kalırsa 10 Kasım kutlamalarıyla ilgilide bir giriş yapabilirim.

Değerli dostlar, dinimizce değerli olduğu için mübarek olarak değerlendirilen gün ve geceler elbette vardır. Bu günlerin ve gecelerin diğer günlerden farklı olduğu, ümmete yeni fırsatlar sunduğu, bu nedenle gündüzü ve gecesinin her zamankinden farklı olarak daha yoğun dua ve ibadetle değerlendirilmesinin önemi bizzat peygamberimiz tarafından bildirilmiştir. Yalnız bir farkla. Peygamberimizin ümmetinin değerlendirmesini istediği bu gecelerde camileri doldurup, camide program bitince normal hayatımıza dönmek değil. Hele hele camilerde uzun süre kalıp, topluca dua ve istiğfarda bulunmak, arkasında topluca nafile bir namaz olan tesbih  namazını cemaatle kılmak hiç değil.

 Peki olması gereken yani peygamberimiz zamanında olan nasıldı derseniz, mübarek gecelerin gündüzü oruçlu geçirilir, vakit namazları mescitlerde cemaatle kılınır, namaz sonrası diğer yapılacak olan tövbe-istigfar ve nafile kılınacak namazlara evde devam edilirdi. Yani anlayacağınız o özel gün ve gecelerin ihyası bir yatsı namazı için camileri doldurmak değildi.

Gelelim işin başka bir boyutuna. Peygamberimiz Regaip, Mirac, Beraat ve Kadir gecelerini ve öncesinde gündüzlerinin, Cuma gecesi ve Cuma gününün, aşure gününün önemi konusunu bir çok hadisinde bildirmiştir.

Ancak kendi doğum gününün de bu geceler gibi ihya edilmesi için benim bildiğim kadarıyla herhangi bir talimatı yoktur. Biz Müslümanlar hayatımızı organize ederken onun her anını elimizden geldiği kadar peygamberimizin talimatları doğrultusunda dizayn etmemiz gerekmiyor mu?

Şimdi size bir soru? Peygamberimizin doğumu vesilesiyle camileri doldurup, tevbe ve istiğfarda bulunup ilaveten camide  topluca nafile namaz kılmak size doğru geliyor mu?

Hemen şunu belirtmeliyim ki her hangi bir yanlış anlaşılma olmasın. Elbette peygamberimizin dünyaya teşrifleri hem bizler hem de henüz hidayet nasip olmamış tüm insanlık için çok önemlidir.

Hepimiz az çok biliriz, bizim kadim kültürümüzde doğum günü kutlaması yoktur. Yine biliriz ki doğum günü kutlaması bir Hıristiyan âdetidir ve bize de onlardan geçmiştir.

Gelelim işin başka bir boyutuna. Son yıllarda diyanet peygamberimizin doğumu vesilesiyle bir hafta süren ve peygamberimizi anlatan etkinlikler yapmaya başladı. İşte işin özü bu değerli dostlar. Peygamberi tanımak, anlamak ve onun gösterdiği istikamette yaşamak her Müslüman’ın olmazsa olmazıdır.

Şimdi,  peygamberimizin dünyaya teşrifleri sebebiyle benimde naçizane  yapılmasında fayda gördüğüm hususları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Dinimiz kadın ve erkek hakkı yerine anne ve baba hakkı demiştir. Anne baba demek ise aile demektir kısaca. İslam toplumunun temeli ailedir. Bu batı toplumları için geçerli değildir. Onlar bireyi tercih ederler, kendi bilecekleri iş, beni çokta ilgilendirmiyor.

Bundan sadece elli yıl önce bu ülkede insanların 75’i  köy ve kasabalarda yaşıyordu. Hal böyle olunca da aile, hısım akraba, konu komşu ilişkileri de bugünden çok farklı idi. Bugün ise nüfusumuzun 93’ü şehirlerde yaşıyor. Bundan elli sene önce yazın üç beş ay imece usulü ile çalışarak işlerini bitiren insanımız, yılın geri kalan kısmında da çeşitli vesilelerle bir araya gelebilme imkanı ve zamanı bulabiliyordu. Bugün ise şehir hayatı birçoğumuzun altı gün çalışıp, bir gün aile yani eş ve çocuklarımızla bir araya gelebildiğimiz bir hale geldi.

Diyeceksiniz ki bayramlarımız var. Derim ki artık o bayramlar bir çoğumuz için tatil oldu. Ne diyoruz: Ramazan Bayramı tatili, Kurban Bayramı tatili.

Ben de diyorum ki madem ki peygamberimizin doğumunu önemsiyoruz, yine camilere gidelim, daualar edelim, namazlar kılalım, ancak bununla kalmayalım. Bu günde ya misafir olalım ya misafir alalım. Kimi derseniz, öncelik yaşıyorsa anne ve babamızı. kardeşlerimizi, amca, dayı, hala  ve teyzelerimiz ve çocuklarını, gurbette isek arkadaş ya da komşularımızı ağırlayalım. O güne özel sofralar hazırlayalım. Fakir ve gariban tanıdıklarımız varsa onları sevindirelim, en azından Allahın rızası, ve Resulünün şefaati için güvendiğimiz kurumlar aracılığıyla dünyadaki garip Müslümanlar için elimizi kesemize atalım.

Ne dersiniz böyle daha samimi ve daha işe yarar  bir şeyler yaparak Habibullah’ı yad etmiş olmaz mıyız?

10 Kasım ve Atatürk konusunu haftaya bırakmak zorundayım.

Görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.