Merhaba değerli dostlar.

Malum geçen hafta Mevlid kandili ve kutlanma biçimi üzerine görüşlerimi paylaşmış, bu hafta ise 10 Kasım ve Atatürkçülük üzerine sohbet edeceğimizi belirtmiştim.

Mustafa Kemal 1881 yılında henüz Osmanlı toprağı olan Selanik’te dünyaya gelmiş, Osmanlı mekteplerinde eğitim görmüş, bilahere askerliği meslek olarak seçip İstanbul’a gelmiştir. Yaşadığı dönem hem kendi mensup olduğu devleti hem de dünya için tam bir kaos dönemidir. Henüz subay olduğu yıllarda Balkan Harbi nedeniyle doğup büyüdüğü topraklar Osmanlı devletinden ayrılmış, yeni Yunanistan devleti sınırları içerisinde kalmıştır.

O yıllar dünyanın sürüklendiği nokta ulus devlet anlayışı idi ve  Mustafa Kemal de bu akımın içerisinde yer alıyordu. Birinci dünya savaşı ile kaybedenler safında yer alan Osmanlının yerine aynı Osmanlıda olduğu gibi kurucu gücü Türklerin elinde olan bir devlet kurma fikri Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından gerçekleştiriliyordu.

Türkler tarih boyunca bir çok devlet kurmuşlardı. Ancak hiçbir devletin kuruluşu yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu kadar kolay olmamıştı. Bu sözüme itirazı olanlar Osmanlının kuruluşunun 1071 Malazgirt’ten başlayıp iki yüz yılı aşan bir süreçte gerçekleştiğini hatırlamalılar.

Aslolan bir vatanımızın olması ve bu topraklarda hür ve bağımsız olmaktı elbet.

Yeni devletimiz elbette yeni ilke ve prensipler üzerine bina edilecekti. Bu da gayet doğal bir şeydi. Ancak bu ilke ve prensipler beklenenin çok dışında daha doğrusu hiç beklenmedik şekilde gelişti.  Özellikle Balkanlardan gerçekleşen göçler nedeniyle özellikle şehirlerimizdeki demografik yapı değişti. Bin yıla yakın bu toprakları vatan eylemiş olan Müslüman Türk ahali kırsala çekilmiş, şehirler ve devlet hiyerarşisi çoğunlukla göçmen olarak bu topraklara yeni gelen soydaşlarımıza kalmıştır.

Allah Allah nidalarıyla düşmanı denize dökenler bir süre sonra Laik bir devletle karşı karşıya kalıverdiler.

CHP’nin kuruluş ilkeleri daha sonra devletin de değişmez ilkeleri haline geldi. Çok partili hayatla birlikte de artık yaşamını  bu ilkeler üzerine inşa eden toplumsal bir kesim oluştu.

Gerçi bu kesime mensup olanlar özellikle atmışlı ve yetmişli yıllardaki sol savrulmaların içinde yer aldılar garip bir şekilde. Sosyolojik olarak bakıldığında ister Anadolu Aleviliği ister sol jargon, isterse de balkan göçü ile bu topraklara gelenlerin ortak dayanakları dine, özellikle de ehli sünnet anlayışa olan mesafeli duruşlarıydı. Bu duruş bugün de aynı ölçüde devam ediyor. Hatta bir ileri evreye geçtiği bile söyleneblir.

Malum 10 Kasım nedeniyle özellikle okullarda ve özellikle de ilk okullarda Atatürk’ü anma törenleri yapılır. Bu yıl yapılan törenlerden bazı görüntüler yansıdı medyaya. Bu görüntülerde küçük çocukların Atatürk resmi önünde Atatürk ilkelerinin yazılı olduğu kumaş parçalarını tutarak secde pozisyonunda olmalarıydı. Bu görüntüler büyük gürültü kopardı ve soruşturmalar açıldı. Aslında sorun bu görüntülerde çocukların olmasıydı, yoksa o kumaş parçalarını tutup Atatürk resmi önünde secde edenler reşit insanlar olsaydı bence hiçbir sıkıntı oktu. Nedenini hemen söyleyeyim. İnsanlar istedikleri gibi inanmaya ve istedikleri önünde secde etme konusunda kimseden izin almak zorunda değil ki. Kişi Atatürkçülüğü bir din olarak anlıyorsa bundan doğal ne olabilir ki.

Benim için sorun şurada: Aklım yettiğinden beri seçim sonuçları % 65 sağ , %35 sol olarak tecelli eder. Bu durum son on yıla kadar böyle geldi böyle gidiyordu. Lakin Ak Parti iktidarının büyük oranda milletin sorunlarının ekonomik olduğunu ve bu yönde adım attığı takdirde iktidarını sürdüreceğine olan inancı nedeniyle belki bilinçli belki de dünya dertleriyle fazla meşguliyetleri nedeniyle muhafazakar-mütedeyyin tabanda önemli kaymalar oldu. Ve önümüzdeki süreçte yapılacak bir seçimde Ak Parti kazanamayacaksa bu direkt olarak partinin oy kaybı nedeniyle değil, muhafazakar-mütedeyyin tabanda meydana gelen  ve ehli sünnet karşıtı kesime doğru olan kaymadan olacaktır.

Şu hususu da özellikle belirtmek gerekiyor. Tabanda meydana gelen bu kaymanın bir çok sebebi var ve Ak Partinin yanlış uygulamaları kadar dini cemaatlerinde en az Ak Parti kadar payı var. Hizmet hareketi olduğunu iddia edenlerin devlet düşmanı olarak ABD adına devleti ele geçirme faaliyetinde bulunmaları, daha öncesinde 28 Şubattan hala hatıralarda kalanlar ve son olarak geçen hafta 10 Kasım törenlerindeki görüntülerle beraber sosyal medyaya düşen İstanbul merkezli bir cemaatin “ Sakın sağa sola bakmayın, sadece şeyhinizin yüzüne bakın, Çünkü şeyhin yüzüne bakmak 150 yıllık ihlasla yapılmış ibadetten daha hayırlıdır” sözleri de yeni neslin hak din İslam’dan ayrılıp  yeni arayışlara yönelmesinin en önemli nedenlerindendir.

Konu uzun ve detaylı, inşallah önümüzdeki süreçte tekrar bu konularda sohbet ederiz.

Kalın sağlıcakla