Türkoğlu’ndan gelen Fransız kuvvetleri, Mercimek Tepe’yi ele geçirmek için hücuma geçer.

Mercimek Tepe’de konuşlanmış yüz kadar çete vardır. Çeteler, önce cephe gerisine hendekler kazar. (Hz. Yunus Camisi’nin doğusu) Geri çekilme olursa, bu hendeklerde savaşmaya devam etme kararı alınır.

Fransız kuvvetleri, Mercimek Tepe’ye tırmanmaya başlarken, çeteler tepeden düşmana ateş etmeye başlar. Fransız kuvvetleri biraz durdurulsa da Fransız’ın mitralyözlerine karşı çeteler direnemez ve hendeğe kadar geri çekilir.

Bu arada Cancık Mağarası civarında bulunan, Elbistan, Göksun ve Bertiz çeteleri, Kışla ve bazı kiliseleri ateş altında tutuyor; şehirdeki düşman kuvvetlerine göz açtırmıyor.

Takviye olarak Maraş’a gelen Fransız kuvvetleri, Mercimek Tepe’yi aldıktan sonra Cancık bölgesine geçmek niyetindedir. Hedefleri oradaki milli kuvvetleri bertaraf edip, şehre hakim olmak.

Çok hızlı ilerleyen Fransızlar, çetelerin üzerine yağmur gibi kurşun yağdırır. Mitralyözlerin cayırtısından çetelerin kulakları duymaz olur.

Çok kalabalık ve ağır silahlı Fransız kuvvetlerine direnemeyeceklerini anlayan çeteler, Cancık Mağarası’na kadar çekilme kararı alır.

Yenicekale Köyü’nden Hasan Çavuş, hedef şaşırtmak ve düşmanı oyalamak için çetelere bir teklifte bulunur.

Ben, hendekte kalayım. Gelen düşmana hendekten ateş edip, düşmanı oyalayayım. Bu arada siz, zaman kazanıp zayiat vermeden Cancık Mağarası’na ulaşın, der.

İşin sonunda, kesinlikle şehit olmak vardır. Hasan Çavuş bunun farkında. Buna, gözünü kırpmadan ölümün üzerine yürümek, ölüme meydan okumak, denir.

Teklif kabul edilir. Hasan Çavuş, vatana kurban olmak için hemen hendeğe atlar. Diğer çeteler hızla geri çekilir.

Hasan Çavuş, hendeğin içinde sabit durmaz. Hendekte çete sayısının çok olduğunu hissettirmek için farklı yerlerden gelenlere ateş eder.

Fransızlar, hendekte kaç kişinin olduğunu bilmedikleri için, Hasan Çavuş’un bu ateşleri karşısında biraz duraklar. Hendeğe daha temkinli yaklaşırlar. Bu arada, Fransızlar geri çekilen çeteleri unutmuştur. Tüm atışlar Hasan Çavuş üzerinde yoğunlaşmıştır. Hendek çember altına alınır.

Hasan Çavuş, adım adım yaklaşan Fransız ateşine artık dayanamaz. Elindeki tüm mermileri tüketir.

Hasan Çavuş, kurşun yağmuru altında düşmana direnirken vücudu hayli mermi almıştır. Bu ara “Allahhh!!” diye ününün yettiği kadar bağırır. Bu ses, taa Ahir Dağı’nda yankılanır. O yankı,  dalga dalga şehre yayılır, şehirde zafer olur, bayram olur.

Hasan Çavuş, görevini yapmanın huzuruyla, vücudundan kanlar akarken hendeğe yığılır. Artık eli tetiğe dokunamaz hale gelmiştir. Kurşun yağmuru altında şahadeti yakındır. Ağzından kekeleyerek “Eşhedü enne…” kelimeleri çıkarken gözleri son kez gökyüzüne bakar ve canlar için can verir. O hendekte can verirken yalnız değildir. Melekler, O’nun ruhunu göğe yükseltip Yaradan’a arz etmiştir. Artık o yüce ruh, görevini yapmanın huzuru içindedir.

 Fransızlar, it sürüsü gibi hendeğe saldırır ve Hasan Çavuş’u delik deşik eder. Manzarayı gören Fransız komutan bağırır: “Yazıklar olsun size, Fransız ordusu sadece bir kişiyle mi savaştı?”

(Sahne kararır. Sonra tekrar aydınlanır.)

Evet Fransız ordusu bir kişiyle değil; yüreği dağ, bileği bel gibi bir yiğitle savaştı.

İşte, Türk’ün ve inanmanın gücü bu.

İşte, düşmanın karşısında tek başına bir cephe olan kahraman!

İşte Çanakkale’deki 57.Alay’ın kardeşi bir savaş, bir mukaddes direniş.

Hasan Çavuş, Vatan’a kurban olmuş, şühedâya karışmış; ama arkadaşlarını, çeteleri Fransız kurşunundan kurtarmıştır.

Çünkü, o çetelerin daha yapacağı çok iş vardır.