En baştan söylüyorum, tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum!

Bir şubat günü şehit düştü Evliya! Geride iki evlat, genç ve dul bir kadın bırakıp kuşlar misali cennete uçtu. Şehrin bir tarafı kış bir tarafı bahardı. Türklerin üzerine umutsuzluk yağıyordu. Çeteler silahlarını bırakmış, bir kenara çöküp yığılmışlardı.

“Evliya Efendi Ölmüş…”

Tarifi imkansız bir hüzün sarmıştı Maraş’ı. Umutlar tükenmiş, zaten açlık ve soğukla güç bela devam eden mücadele bir nevi akamete uğramıştı. Şehrin cenahında bayram havası vardı. General Kerret’in tüm planlarını altüst eden, Ermeni çetelerin korkulu rüyası Evliya Efendi kancıkca bir pusuyla şehit edilmişti. Taşhan’a kadar vura vura, Ermeni ve Fransız istihkamlarını yıka yıka gelen Evliya Efendi, Taşhan’ı almaya ramak kala, bir Cezayirli asker “Ene Müslim, imdat!” deyip beyaz bayrak sallayınca görmezden gelememişti. Nede olsa bu millet aman dileyen kötü davranmaz, esirleri Allah’ın emaneti görürdü. Ayağa kalktı, birkaç adım attı ki pusuda yatan Ermeni Avedis’in hain kekin nişancıları tarafından vuruldu, şehit edildi.

Ermeniler ve Fransızlar için bayram günüydü. Evliya şehit düşmüştü, Türk cephesinde müthiş bir moral bozukluğu vardı.  

Evliya’nın gidişi bazılarında cüreti arttırmıştı. Arslan Bey’e ve Dr. Mustafa’ya karşı kinleri daha da artmış olan bazı zenginler planlar yapmaya başladılar. Çete ve halk arasında “Bizi bunlar savaşa soktu. Canlarımız ve mallarımız elimizden çıkacak. Çocuklarımızı katlettiriyor bu hayalperestler!” diyorlardı. Halkın morali daha da  bozuluyor, kurtuluş umutları son demlerini yaşıyordu.

Önemli konaklarda teslim toplantıları yapılıyordu. Şeyh Ali Sezai Efendi’nin etrafındaki yiğitlerin akılları çalınacak eğer bu sağlanamazsa şehre ihanet etmekle, halkı savaşa sürüklemekle suçlanacaklardı.

Daha da ileriye gittiler. Dr. Mustafa ve Arslan Bey’i kaybetmek istemedikleri konaklarına davet ettiler.  Hakaretin bini bir paraydı. Sövdüler, saydılar. 

Arslan Bey, “Korkma sönmez bu şafak, sönmeden yurdumun üstünde en son ocak!” dedi en yakınındaki arkadaşına.

Bir daha toplanıldı köhne konaklarda. Dr. Mustafa’nın üzerine çok ağır sözlerle gittiler, hakaret ettiler, ihanetle suçladılar.  Neticede onu ikna ettiler, General Kerret ile barış görüşmeleri yapmaya. Dr. Mustafa barış görüşmeleri yapmaya giderken ona hissettirmeden  can yoldaşının kalemini kırıverdiler.

İki ayrı üç kişilik gruba  “Arslan Bey’i sırtından vurun!” vazifesi verildi.

Kulların planı olurda Allah’ın planı olmaz mı?

Önce Şeyh Ali Sezai Efendi çıktı meydana Akşemseddin misali!

Okudu, anlattı, yüreklere ferahlık verdi.

“(Bedir’de müşriklerin başına) iki misli gelen bir musibet (Uhud’da) sizin başınıza gelince mi: “Bu nereden çıktı?” dediniz? De ki: “O (musibet) sizin yanınızdandır/günahlarınız sebebiyledir.” Şüphesiz ki Allah, her şeye güç yetirendir. (3/Âl-i İmran 165)”

Şeyh Ali Sezai Efendi,  Arslan Bey ile birlikte, mukavemeti kırılmış, morali bozulmuş çete reislerine Evliya Efendi’nin şahadetiyle ilgili “Allah, kullarını kendini unutturacak ne varsa onunla imtihan eder! Zafer yalnızca Allah’ındır. O dilediğini güzel eder, dilediğini rezil eder. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin buyurduğu gibi “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler!” mailinde teslimiyeti, son nefese kadar Allah için savaşmayı öğütlüyordu. Kahramanların cephesinde durum buydu!

Teslimiyetçi konaklarda ise Dr. Mustafa Bey’in yolu gözleniyordu.

General Kerret ise Dr. Mustafa ile yaptığı görüşmenin teslimiyetçi konaklarda nasıl neticeleneceğini dört gözle bekliyordu.

Ermeniler ise Fransızların kendilerini satacaklarından artık emin olmuşlardı. Her zaman ki gibi gariban olan Ermeniler, Türklerin merhametinden emindiler. Elebaşı Ermeniler ise kaçış hazırlıklarına başlamışlardı bile.

Şanı yüce Allah’ın  planı ise  kurulu saat gibi işliyordu. Maraş’ın Kahramanlık Destanı artık mukadderdi.

Şeyh Ali Sezai Efendi  ile Arslan Bey çetelerine şehadet yeminleri ettirirken;

Bir Ermeni komitacısı Dr. Mustafa’yı sırtından vurup şehit etti. Görüşme akamete uğradı. Ne teslim olmayı umut edenler ne de teslim almayı planlayanlar Dr. Mustafa’nın şehadetinden haberdar olamadılar.

General Kerret, basireti tutulmuş bir halde bekliyordu. Bu bekleyiş çok sürmedi. Yüreğini korku sardı, Dr. Mustafa bizi aldatıyor diye düşündü. Arslan Bey ve çetelerin silah atışlarının devam ettiğini görünce atlarının ayaklarına keçe bağlayıp şehirden kaçmaya başladı. Kışla yandı. Gün ağardığında her şey ortaya döküldü.

11 Şubat sabahından itibaren Türk Maraş’ta Türk’ün son büyük kahramanlık destanlarından biri yazılmış oldu. 101 Yıl önce kazanılan bu kahramanlık destanı düşmanın şehir sınırlarından çıktığı 12 Şubat günü nişane kabul edilip kutlanır oldu.

Sonra ne mi oldu?

Önce HER FERDİ KAHRAMAN MARAŞ DENİLDİ!

Sonra kim kahraman kim hain unutuldu!

Daha sonra ise teslimiyetçiler gerçek Kahramandan hınçlarını aldılar.

Daha detaylı öğrenmek ister misiniz?

Yazdık. Tüm internet kitap satış sitelerinde, K.Maraş’ta Vefa Kitap Kırtasiye ile Yüzeroğlu Kırtasiyeden temin edebilirsiniz!

Mehmet IŞIK, Sancak&İstiklal/ Yediveren Yayınları.