DÜNYADA YERİNİ ARAYAN TÜRKİYE’DEN;

Madalyasını Arayan Kahraman Şehre…

Anadolu zaferler abidesi bir ülke. Malazgirt’ten Çanakkale’ye, Çanakkale’den; Afyon, Erzurum, Antep, Maraş Destanı’na…

Her şeyin kıymeti bedeliyle ölçülür. Anadolu’nun “vatan” olmasının bedeli beşer idrakinin çok ötesindedir.

Bu bedeli ödeyen yüreği avucunda, kefeni sırtında olan; Çanakkale’nin, Sakarya’nın, 12 Şubat’ın erlerini onurla, gururla, rahmetle anıyoruz.

Bu savaşlar Türk tarihinin yüz akı, insanlık tarihinin de yüz karası.

Bugün 12 Şubat’ı, mataramızın dibinde kalan üç beş yudum heyecanla yeniden hatırladık.

Yediden yetmişe herkesin gönlünü kattığı böyle bir bayramı yaşamak Maraş için Maraşlı için bir onurdur, bir gururdur.

Anadolu’nun her köşesinde verilen İstiklal Mücadelesi’ni yürekten alkışlıyor, o isimsiz kahramanları hayırla anıyor, onlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Bu insanlar en değerli varlığını, canlarını vermişler bu ülke için. Bundan öte verilecek başka ne var ki?

Anadolu’nun “vatan” olmasının bedelini dünyada ödeyebilecek hiçbir millet yoktur.

Onun için Anadolu’da yaşamak benim hakkım.

Anadolu’da yaşamak zor, Anadolu’da yaşama nimetinin külfeti ağır; çünkü  düşmanı çok Anadolu etrafında fırtınalar esen bir kale.

 Anadolu’da yaşamak için güçlü, olmak gerek. Onun için, atalarım “Hazır ol cenge, sulhu salah istersen.” demiştir.

“Güç” denince aklımıza ordu, silah gelmesin sadece.

Anafartalar Kahramanı Gazi Mustafa Kemal: “Askeri zaferler; ekonomik, kültürel, teknolojik zaferlerle taçlandırılmadığı sürece kalıcı olmaz.” diyor.

“Zafer” çağa göre mana kazanır. İstiklal Savaşı’nın, Maraş Destanı’nın sizce bu çağa göre manası nedir? O yiğitlerin kanının, canının bedeli nedir?

 Çanakkale’nin, 12 Şubat’ın bu çağa göre manası; her alanda dünyanın; muktedir, güçlü, ileri, mutlu süper ülkesi olmaktır. Bilgi ötesi toplum olmaktır. Kızıl Elma’dır. Bunun dışındaki tüm açıklamalar, yorumlar ya SEVR’dir, ya LOZAN’dır.

Bugün MADALYASINI ARAYAN ŞEHİR gibi, TÜRKİYE’de DÜNYA MİLLETLERİ  içinde YERİNİ aramaktadır.

Çanakkale’nin, Sakarya’nın, 12 Şubat’ın, o isimsiz kahramanların canının bedeli milli geliri düşük, teknolojisi ve ekonomisi dışa bağımlı bir ülke olamaz.

 Halâ 12 ŞUBAT’ın, Çanakkale’nin, Sakarya’nın bedelini arıyor ve her yönüyle dünyaya örnek, lider bir ülke olmanın özlemini çekiyoruz.

Kahraman, yiğit, aziz milletim; JAPONYA, Hiroşima – Nakazaki’nin; Almanya yenilgisinin bedelini aldı. Biz Çanakkale’nin, 12 Şubat’ın bedelini alamadık.

Tekrar ediyoruz: Sakarya’nın, 12 ŞUBAT’ın bu çağa göre manası, bedeli; ekonomide, teknolojide, bilimde, sanatta dünya birincisi olmaktır. Sadece Çanakkale’de kaybettiğimiz 250 bin yiğidin canının bedeli bile bu değildir. Başkalarına “efendim” demeyi, borçlu yaşamayı,bu günkü milli geliri ve milli gelir dağılımını hazmedemiyoruz.

Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyet’in temellerini atarken: “Bağımsızlığın ve Cumhuriyetin bel kemiği ekonomidir.” demiştir. Onun için hemen ekonomik hamleyi başlatmış, demir-çelik sümerbank, çimento, şeker fabrikaları gibi tesisleri kurdurmuştur.

Bugün borçlarının faizini ödemekle meşgul, milli geliri bir avuç insan tarafından paylaşılan, tükettiğini üretmeyen, gelir-gider dengesini sağlayamayan, ekonomisi tüketime dayanan, dış sermayeye bağımlı, borçlanmayla kalkınan, bir doların yedi-sekiz Ⱡ olduğu bir mali yapıyla ne derece bağımsız olabilirim? Basiret ve feraset sahibi insanlara sormak lazım.

Tabii seyirle gelişen bir ülkeye “gelişmiş” diyemeyiz. Çünkü kalkınmada Alman, Japon aklı on yıl içinde zirve yapmışsa; Türk’ün aklı gelişmeyi daha kısa sürede gerçekleştirmeliydi. Yapılan ekonomik, teknolojik hamleler baş tacı; ama yetmiyor. Çağ, bilim ve  teknolojide çok hızlı ilerliyor.

Milyonların fakirlik sınırında yaşadığı; yabancı markaların acenteliğinin yapıldığı; tohumun, aşıların, ilaçların, birçok gübrenin ithal edildiği; milli gelirin yirmi bin, otuz bin dolar olması gerekirken; hala on bin dolar civarında olduğu; suç oranlarının, boşanmaların, cinayetlerin, intiharların arttığı, kırk milyon depresyon hapının kullanıldığı; dürüstlüğün yaralandığı, insanların birbirini aldattığı, yalanın dolanın kol gezdiği; hastanelerin, adliyelerin, hapishanelerin büyüdüğü; helâl-haramın dikkate alınmadığı; çeklerin, senetlerin ödenmediği bir ülkede; Çanakkale’nin, Sakarya’nın, 12 Şubat’ın bedelini aldık, diyemiyoruz.

Adliye, karakol, hastane ve hapishane kayıtları bunu gösteriyor.

Amacımız ümitsizlik vermek, kara tablo çizmek değil. Elbette ümitvar olmak, pozitif düşünmek gerekir; ama istatistikler karşısında kafamızı da kuma gömmemeliyiz.

Bakın medeniyet tarihçisi Toynbee diyor ki: “Toplumlar çökerken, bir binanın çöküşü gibi ses çıkarmaz.”

Ne zaman ki (Ama yüz yıl geçmiş.) milli gelir otuz-kırk bin dolar olur. Suç oranları sıfırlanır, her alanda “güven” tavan yapar; ürettiğimi tüketir, tükettiğimi üretirsem; hastanelerim, hapishanelerim, adliyelerim müşteri bulamaz; dünyada bir mesele konuşulurken ülkem baş köşede oturur.;İşte o zaman Çanakkale, Sakarya ve  12 Şubat anlam kazanır ve de ABDAL HALİL AĞA gönül huzuruyla, aşkla kurtuluş davuluna Kıbrıs Meydanı’nda güm, güm vurur. O zaman bayramlar bayram olur.