NTV’ye özel röportaj veren Mahir Ünal, konuşmasına korona virüs (Covid-19) aşısını halen olmadığını belirterek, “Dün Cumhurbaşkanımız MKYK toplantısında bu konuda belli endişeleri gidermek ve tabii ki devlet başkanı olarak, devlet büyüğümüz olarak bir teşvik anlamında aşı olacağını açıkladı. Sonra biz de Sayın Cumhurbaşkanımız da bir başkanımıza eşlik ederek Şehir Hastanesi'ne geçtik. Tabii orada sistemde sırası gelenler uygun olanlar aşılarını oldular. Onun dışında sağlık bakanımız dün akşam bildiğim kadarıyla bütün liderleri aradı ve bütün liderlere de olmaları yönünde toplumu teşvik açısından çağrısını yaptı. Bildiğim kadarıyla şu ana kadar 285.000 kişi hızlı bir şekilde aşı oldu. Aynı zamanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne de 20.000 dost bir ve aşırı gönderildi. Önümüzdeki günlerde yeni anlaşmalarla Türkiye'ye yeni doz aşılar gelmeye başlayacak. Sağlık bakanlığımız çok hızlı bir şekilde bilim kuruluyla ile beraber bir takvimlendirme gerçekleştirdi. Takvimlendirme çerçevesinde de HES koduna göre çalışıyor sistem. Takvimlendirmeye göre onay veriliyor aşılamaya. Dolayısıyla son derece sistematik bir şekilde aşılama süreci devam ediyor. Herhangi birisinin herhangi birisinin sistem dışında gidip hastanelerde aşı olması mümkün değil. Çünkü gelen bütün aşılar sayılı olarak bilim kurulunun yaptığı takvimlendirme çerçevesinde onay koduyla birlikte gerçekçekleşiyor” dedi.

“DEVLETLERİN EGEMENLİK HAKLARI SİBER DÜNYADA DA GEÇERLİDİR”

WhatsApp ve sosyal medya kanallarının aldığı yeni politikalar hakkında açıklama yapan Ünal, “Veri güvenliği konusunda henüz daha bütün dünyada ciddi bir bilinç oluşmadı. Türkiye'ye baktığımızda sanki bizim verilerimizin istihbarı olarak kullanıldığı gibi bir algı var. Yani işte bakıyorsunuz mizah anlamında da günlük sosyal medyada da sizin eşiniz de yaptığınız konuşma kimi ilgilendirir ki, ya da çok mu önemli şeyler konuşuyorsunuz ki, Pentagon bunu takip etsin. Mesele burada sizin verilerinizin algoritmik bir düzen tarafından işlenmesi ile beraber sizin ürün haline gelmeniz aslında burada Mesela. yani sizin İnternette online işlemlerinizden türeyen birtakım veriler üzerinden sizin bir reklam ürünü haline gelmeniz burada asıl konuşulması gereken Asıl sorun. Dolayısıyla bizim verilerimiz neden kıymetli bir verilerimiz birtakım uluslararası şirketlerin satış pazarlama departmanlarının reklam yada Cambridge analitika olayında olduğu gibi oy verme davranışınızın manipülasyonu anlamında kullanılmaması açısından verilerimiz çok kıymetli. WhatsApp'ın burada yaptığı kabul et yada hesabını yaklaşımı tabii insanları son derece rahatsız etti. Dün Twitter'da benzer bir açıklama yaptı. Yani Twitter'ın sahibi Jack şöyle bir şey söyledi. Yani beğenmeyenler hesaplarını silebilirler gibi bir şey söyledi. Uzunca bir süreden beri konuştuğumuz aslında bir egemenlik tartışması da burada söz konusu. Siber dünyanın egemenleri dediğimiz Twitter, Facebook, Google, Amazon bunların oluşturduğu ve geçtiğimiz günlerde Merkel’de bu konuda rahatsızlığını ifade etti. Artık kendi hukuklarını oluşturma eğilimi içerisinde olduklarını görüyoruz. Yani kendi cezalarını veren kendi dijital kendi kullanıcılarını dijital vatandaş gibi gören bir anlayışla ediyor olmaları son derece rahatsız edici. Burada benim dikkat çekmek istediğim nokta şurası şu unutulmamalı devletlerin egemenlik hakları Siber dünyada da geçerlidir. Dolayısıyla devletler kendi vatandaşlarının sosyal ağlarda kullanıcı durumunda olan vatandaşlarının haklarını korumakla sorumlular.  Önümüzdeki günlerde Bu konu daha çok tartışılacak. Almanya-Fransa bunu yoğun bir şekilde tartışıyor. Amerika geçmişte bunu belli bir hukuki zemine oturttu. Türkiye'de önümüzdeki günlerde bununla ilgili işte mesela geçen gün Rekabet Kurulu Bu konuda bir soruşturma başlattı. İşte daha ön sosyal medya kanunu Biz çıkardık. Ama bunlar yeterli mi Bunlar yeterli değil. Bu meseleyi daha kapsamlı ele almak ve yeni oluşan siber dünyanın hukukunu ve orada oluşan diğer temel dinamikleri vatandaşların kişisel verilerinin korunması ve özel hayatlarının dokunulmazlığı çerçevesinde düzenlemek gerekiyor” diye konuştu.

“SÖZDE CUMHURBAŞKANLIĞI İFADESİ HER ŞEYDEN ÖNCE BU MİLLETİN İRADESİNE HAKARET”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Sözde Cumhurbaşkanı’ ifadesinin millet iradesine hakaret niteliğinde olduğunu kaydeden Ünal, “Sözde Cumhurbaşkanlığı ifadesi her şeyden önce bu milletin iradesine hakaret niteliğinde. Hafızalarımızı tazeleyelim 2003 yılında Türkiye'de genç subaylar rahatsız manşeti atıldı. Arkasında Tehlikenin farkında mısınız? Kampanyası başlatıldı. Arkasından Cumhuriyet mitingleri ve hemen onun akabinde 2007'de Cumhurbaşkanı seçtirmemek için Cumhuriyet Halk Partisi'nin ortaya attığı 367 krizinin hatırlayalım. 367 krizini nasıl açtı? AK Parti 22 Temmuz'da seçim erken seçim kararı alarak Bu kriz aşıldı. 27 Nisan Günü iki partinin adeta birileri tarafından tehdit edilmesi ile meclise girmemesi ve 357 kalmasıyla beraber Cumhurbaşkanının seçilememesi. 27 Nisan gecesi verilen e-muhtıra. O dönemin genelkurmay başkanının ‘Biz sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz’ açıklaması, yani bu kullandığı ifade aslında oradan çalışarak kullandığı ifade. Sözde değil özde cumhurbaşkanı istiyoruz. Ve 2007 seçimlerinde AK Parti ezici bir çoğunlukla seçimi kazandı. Referanduma gidildi hatırlayın 2007 referandum halkımızın yüzde 69'u yüzde 70’i cumhurbaşkanının millet seçsin dedi. Cumhurbaşkanlığı millet seçsin kararı su anlama geliyordu. Sözde Cumhurbaşkanı değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz diyen genelkurmay başkanına bu milletin bir cevabı niteliğindeydi. Yanı 69 oranında cumhurbaşkanı halk seçsin kararıyla alınmış bir karar konuşuruz. Peki 2014 yılına geldiğimizde 2007'deki referandumun bir gereği olarak yani milletin halkın yüzde 70'inin Cumhurbaşkanını halk seçsin kararının bir gereği olarak 2014 yılında Cumhurbaşkanımız halk tarafından seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. Peki, halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı siyasi bir kişilik değil midir? Yani siyasetçi olarak milletin önüne çıkarsınız, siyasi ikinizi yaparsınız. Çünkü siyaset kurumu son derece kıymetlidir. Siyaset kurumu milletin iradesini sandıktan alıp, devletin yönetimi yansıtan kurumun adıdır siyaset Kurumu. Yani millet iradesinin egemen olmasını sağlayan siyaset kurumunun kendisidir. Vatandaşlar sandıkta iradelerini siyasi partiye emanet olarak verirler o siyasi partilerden de demokrasinin gereği olarak yeni sistemde yüzde 50+1 alan millet adına ne yapar millet iradesini devlet yönetimine yansıtır. Burada şu soruyu sormak gerekiyor demokrasilerin olmazsa olmazıdır. Devlet adına karar kim verecek? Devlet adına kararları egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi gereği milletin seçtiği devleti yönetir. Bunun aksi zaten düşünülemez. Devletle ilgili kararları birtakım atanmışlar yada devletle ilgili kararları birtakım devletin kendisini sahibi olarak görenler vermez. Şimdi şuraya geleceğim O halde milletin seçtiği Partili bir Cumhurbaşkanı olmuşsa Tabii kimin adına Devleti yönetecektir. Buradaki tarafsızlık siyasi bir tarafsızlık değildir. Buradaki tarafsızlık hukuki bir tarafta rahatsızlıktır. Yani herkesin önünde eşit olduğu ilkesine Cumhurbaşkanı tabi olarak sonuna kadar riayet eder, Cumhurbaşkanı hukuki olarak tarafsızdır ama Cumhurbaşkanından siyasetçi bir cumhurbaşkanından partili bir Cumhurbaşkanından milletin önüne çıkmış, siyaset yapmış, siyaset olarak milletten oy istemiş, bir Cumhurbaşkanından siyasi olarak tarafsız olmasını isteyemezsin. Bunların tarafsız olmasını istemesinin sebebi eski vesayet düzeninin sigortası durumundaki cumhurbaşkanlarını istiyorlar. Geçmişte darbeci zihniyetin tehdit ettiği, boyun eğdirdiği, diz çöktürdüğü ve vesayet yönetiminin son sigortası durumunda olan bir Cumhurbaşkanı istiyorlar. Recep Tayyip Erdoğan millet tarafından seçilmiş, bu milletin aldığı kararla Cumhurbaşkanı olmuş ve siyasetçi kimliği ile de bir siyasi hareketin lideri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni özde yönetmektedir. Sözde Cumhurbaşkanı ise, 2007 seçimlerinde millet gereken cevabı vermiş. Genelkurmay başkanının ‘Biz sözde değil özde Cumhurbaşkanı istiyoruz’a özde Cumhurbaşkanı benim seçtiğim cumhurbaşkanıdır demiş ve Recep Tayyip Erdoğan’ı seçmiş. Dolayısıyla burada Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklama doğrudan millet iradesini hedef almaktır. 2007'de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi referandumla karar altına alındıktan sonra kaçınılmaz olarak 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra zaten parlamenter sistemin değişmesi kaçınılmazdı. Neden? Çünkü parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmez. Bugün eleştirdikleri Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin temeli 2007'de bu milletin yüzde 70 oyuyla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kararıdır. Daha sonraki süreçte de yani işte 2018'de Türkiye Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçti. Şimdi orada tekrar söylüyorum yeminde sözü edilen tarafsızlık hukuki tarafsızlıktır. Yani Cumhurbaşkanı her bir vatandaşın, 83 milyonun hakkını, hukukunu, korumak konusunda tarafsız olacağı dair yeminidir.  Ama CHP ısrarla bunun aynı zamanda da siyasi bir tarafsızlık olması gerektiğini söylüyor. Bu şöyle bir şey, Amerikan cumhurbaşkanının siyasi olarak tarafsız olmasını istemek gibi, ya da parlamenter sistemde bile seçilmiş başbakanın tarafsız olmasını istemek gibi. Parlamenter sistemde de aynı durumda başbakan siyasi olarak taraftır, ama hukuki olarak tarafsızdır başbakan.

Cumhuriyet Halk Partisi özelinde şunu söylemek isterim. Cumhuriyet Halk Partisi her gün oluşturduğu suni gündemlerle, yapay gündemlerle Türkiye enerjisini tüketiyor ve inanılmaz bir huzursuzluk iklimi oluşturuyor. Yani ben AK Parti tanıtım ve medya başkanı olarak her gün bu yalanlara, bu iftiraflara, yani bir taraftan sözcümüz, bir taraftan tanıtım medya başkanlığı olarak bizim işimiz sürekli olarak Cumhuriyet Halk Partisi'nin günlük oluşturduğu yalanlara cevap vermekle geçiyor. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu bir resim paylaşıyor. O resimdeki kişinin kim olduğu, durumu açıklanıyor. Sizin verdiğiniz cevaplarla asla ilgilenmiyor. Sürekli olarak bir iddiayı tekrar, tekrar, tekrar, tekrar gündeme getiriyor. Burada eğer bir suni gündem arayacaksak burada suni gündem Cumhuriyet Halk Partisi'nin ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun oluşturduğu suni gündem. Yoksa bizim AK Parti olarak son derece pozitif bir gündemimiz var. Haftada Cumhurbaşkanımız en az 3 tane açılış yapıyor. Türkiye pandemi sürecinde salgınla en iyi mücadele eden 5 ülkeden birisi. Biz tabii ki bu süreci yönetmekle Türkiye'nin bu süreçten pozitif olarak ayrışması ilgileniyoruz ki, OECD verilerine baktığımızda Türkiye salgın sürecinden pozitif olarak ayrılmıştır ve Türkiye ekonomik olarak bu süreçte büyüyen tek ülkedir” ifadelerine yer verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni ziyaretleri hakkında değerlendirmede bulunan Ünal , “Parlamenter sistemin siyasal kültürü ile düşünenler, yeni sistemin teamülleri ve türüne ilişkin henüz bir zihinsel kapasite maalesef geliştirilmemiş durumdalar. Şimdi koalisyonlarla ittifaklar arasında bir fark var. Koalisyonları bir zorunluluktur, ittifaklar bir tercihtir. Koalisyonlar seçimden sonra bir zorunluluk olarak ortaya çıkar, oysa ittifaklar seçimle önce çözüm hedefli tercihlerdir. İttifak dediğimiz şey aslında bize yani siyasete bir esneklik sunuyor. Şimdi mesela Cumhur İttifakı'nın niteliğine baktığınızda Cumhur İttifakı bir millet mutabakatıdır. Yani 15 Temmuz gecesi oluşturduğu bir mutabakattır. Şimdi geçen gün Kahramanmaraş Elbistan Belediyesi bir bulvara Kemal Kılıçdaroğlu Bulvarı vermiş. Ne zaman vermiş biliyor musunuz? Elbistan Belediyesi AK Partili bir belediyedir. 7 Ağustos'ta Yenikapı mitinginde 15 Temmuz'dan bir Yenikapı ruhu oluşmuştu hatırlıyorsunuz. Türkiye'de bir milli mutabakat ortaya çıkmıştı. Elbistan Belediyesi 7 Ağustos'ta o mitinge katılan bütün liderlerin Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Kemal Kılıçdaroğlu hepsinin isimlerini çeşitli bulvarlara vermiş. Bu onları o kadar mutlu etmiş ki. Şimdi geçen gün belediye başkanı dedi ki, ‘Biz Kemal Kılıçdaroğlu'nun ismini değiştireceğiz ve Kemal Kılıçdaroğlu Bulvarı'nı Milli İrade Bulvarı yapacağız. Çünkü ‘milletin seçtiği Cumhurbaşkanına sözde Cumhurbaşkanı dediği için millet iradesine karşı bir hakaret sayıyoruz ve o bulvara Milli İrade Bulvarı ismini vereceğiz’ dedi. Şimdi orada Cumhur İttifakı'nın oluşturduğu milli mutabakat ruhu devam ediyor. Ama bir de seçim ittifakları var. Mesela millet ittifakı bir seçim ittifakıdır. Millet İttifakı'nın seçim ittifakı olduğunu nereden biliyoruz? Bunu kendiler zaten izah ettikleri için. Fakat Millet İttifakı'nın içerisinde de baktığımızda mesela Cumhuriyet Halk Partisi ile HDP'nin hem zihinsel olarak, hem söylem olarak siyasi kodları birbiriyle daha uyumlu iken bunu söylediğimde millet ittifakına siz şunu yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz diyor. Ben bunu bir siyasetçi olarak değil bir gözlem olarak söylüyorum.

Mesela İYİ Parti ve saadet geleneğinde devlet meşruiyeti sorgulanmaz. İYİ Parti ve saadet geleneğinde millet iradesine hakaret olmaz. İYİ Parti ve saadet geleneğinde cumhurbaşkanına dönük gayrimeşruluk tartışması hakimlere savcılara öğretmenlere sanatçılara yandaş yalaka gibi hakaretler olmaz ve yapılmaz. Dolayısıyla baktığınızda İYİ Parti ve Saadet Partisi CHP ve HDP’nin alışkanlıkları ve zihinsel siyasi kodlarından daha farklı noktada duruyorlar. Şimdi AK Parti ise, kaçınılmaz olarak Türkiye'nin sorunlarını çözümünde bir takım çözüm ortaklıkları oluşturmak istemesi son derece doğal. Hatta Devlet Bey’de geçen gün bir açıklama yaptı. Bu çözüm ittifakı anlamda bir takım görüşmelerden herhangi bir şekilde rahatsız olur duymuyoruz anlamında bir açıklama yaptı. Dolayısıyla bunları bir seçim ittifakı ve siyasi ittifak olarak değil, Türkiye'nin sorunlarının çözümünde mutabakatı genişletme çabaları olarak görmek daha doğru olur. Biz burada daha geniş bir şey söylüyoruz. Daha önce cumhurbaşkanı kullandığı bir Türkiye ittifakı ifadesi vardı. Türkiye ittifakıyla Cumhurbaşkanımız neyi kast ediyordu? Bizim bayrağımız milletimizin birliğini ve bütünlüğünü, devletin bölünmez bütünlüğünü, bağımsızlığımızı, devletimizi, vatanımızı bütün bunları herhangi bir şekilde tartışma konusu yapmayan bu çerçevede Türkiye'nin ali menfaatlerinin yanında duran, Doğu Akdeniz'de Yunan tezlerini savunmayan, Libya’da Hafter’in yanında durmayan, Suriye'de Esed’i, YPG’yi, PYD’yi desteklemeyen, siyaset üstü meselelerde Türkiye'nin yanında duran, herkesle AK Parti konuşur” dedi.

“50+1 ALTIN HİSSE KONUMUNA GELDİ” 

Siyasi arenada yeni olumlar hakkında açıklama yapan Ünal, “Onlar daha çok yeni sistemde 50+1’le artı 1 kıymetli adeta altın hisse konumuna geldi. O yüzden artı 1 kıymetli bulanların oluşturdukları bir yapı.  Demokrasinin güzel tarafı şudur. Demokrasilerde meşruiyet zemininin de her şey konuşulur, tartışılır değerlendirilir. Siyaseti güzel yapan da budur” diye konuştu.

İYİ PARTİLİ ÜMİT ÖZDAĞ SORUSU?

İYİ Partili Ümit Özdağ’ın mahkeme sürecinin gündemlerinde olmadığını söyleyen Ünal, “Bu değerlendirme bu değerlendirmeyi yapan kişinin kendi bakış açısını değerlendirir. Yani bu iddia üzerinden herhangi bir şekilde yorum yapmaya bile gerek görmüyorum. Yani sonuçta kendi milletvekili kendi İl Başkanlığı ile ilgili bir açıklama yapıyor. Kendi milletvekilini ihraç ediyor ve kendi milletvekili de yargıya başvuruyor. Burada şöyle bir sorun var. Yani işlerine geldiğinde yargıyı suçlayan, işlerine geldiğinde binlerce hakaret davası açıp o hakaret ettikleri hakim ve savcılara güveniyorlar mı? Güvenmiyorlar mı? Bir karar versinler. Yani sonuçta Türk yargısı tarafsız ve bağımsızdır. Bunu şuradan söyleyebilirim. Daha önceki bir genel başkan yardımcımız İstanbul milletvekili Ravza Kavakçı Kan hanımefendiye çok özür diliyorum ifadeyi burada kullanmak durumundayım ne anlama geldiğini. ‘Yelloz köpek havlıyor’ hakaretini bir hakim hakaret olarak kabul etmedi. Gerekçesinde dedi ki, ‘köpek de aslan gibi, kaplan gibi bir hayvandır. Bizim can dostlarımızdır. Bir insana köpek demenin hakaret olarak kabul edilmesi köpeklere hakarettir. Dolayısıyla bu hakareti ben hakaret olarak görmüyorum.” Mesela ben kendime yapılan ağır hakaretler ile ilgili 17 tane dava açtım. 17'sinde de takipsizlik kararı verildi. Bunu şunun için söylüyorum. Bir de Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Meral Akşener'in ve diğerlerinin açtığı hakaret davalarına bakalım. Şimdi Türk yargısı kararlarını veriyor. Kararları veren hakimlerin kararlarını tartışabilirsiniz. Az önceki kararı söylediğim gibi ama kalkıp da AK Parti yargıya müdahale ediyor. Yargı eliyle siyaseti dizayn ediyor gibi çirkin ifadeler öncelikli olarak bizim yargı mensuplarımıza hakarettir. Bizim hakimlerimize savcılarımıza hakarettir. O davayı gören mahkemeye o mahkemenin hâkimine hakarettir. Yani biraz konuşurken lütfen işlerine geldiğinde Türk yargısına hakaret, işlerine geldiğinde Türk yargısına gidip dava açmak gibi bir tuhaf ikilem içerisindeler. Lütfen yargının meşruiyetini kimse tartışmaya açmasın. Çünkü yargı hukuk hepimize lazım. Eğer yargının meşruiyetini tartışmaya açarsak Kemal Kılıçdaroğlu gibi affedersiniz, ‘satılmış hakimler, satılmış savcılar’ gibi ifadeler kullanırsak, bu hepimizin üzerinde bulunduğumuz ortak meşruiyet zeminini yaralar. Sonuçta kendisinin ihraç ettiği bir milletvekili mahkemeye gitmiş mahkeme de böyle bir karar almış, hızlı mı karar almış, yavaş mı karar almış bu mahkemenin kendi işleyişi ile ilgili bir şey bunu siyasallaştırıp bunun üzerinden AK Parti'ye saldırmak ahlaki de değil, insanide değil insaflı cıda değil” dedi.

Son olarak MHP lideri Devlet Bahçelinin seçim sistemine yönelik önerilerini değerlendiren Ünal, şunları kaydetti: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin güzel tarafı şu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi parlamenter sistem katı ve değiştirilemez bir yapısı vardı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adeta bir öğrenen organizasyon gibi, şartlara taleplere, ihtiyaçlara değişime uygun kendisini yenileyebilen bir özelliğe sahip. Siyasal sistemlerin doğaları gereği toplumsal talepleri değişimi, toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek nitelikte olması kendini tadil edebilmesi, kendini restore edebilmesi, kendisini yenileye bilmesi gerekir. Şöyle bir eğer değişimi yöneteceksiniz, ihtiyaçları yöneteceksiniz. Mevcut siyasal sistemin bunu karşılayacak nitelikte de olması gerekir. Şimdi Türk siyasetinin durumuna göre buna karar verecek olan A Partisi B partisi değil. Nihayetinde böyle bir değişiklik gerçekleşecekse buna karar verecek olan yine toplumun bütününü, bu konular tartışılır değerlendir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 1. yılı dolduğunda Cumhurbaşkanı Yardımcımız Fuat Oktay başkanlığında sistemin bir yılını değerlendirdik. Sistemin ikinci yılını değerlendirdik. Yani biz sürekli olarak sistemin işleyişi, sistemin Emin toplumla kurduğu ilişki, sistemin bürokrasi ile kurduğu ilişki sistemin diğer erklerle kurduğu ilişkiyi biz zaman ne yapıyoruz değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmeler de ortaya çıkan ihtiyaçları da hem toplumla hem parti ile ve hem de Cumhur İttifakı'nın diğer ortağı Milliyetçi Hareket Partisi ile de paylaşıyoruz. Böyle bir ihtiyaç görüldüğünde tabii ki bunlar tartışılır, konuşulur değerlendirebilir toplumun gündemine gelir. Burada bizim gözden kaçırmamanız gereken kıymetli şey şu, bu sistemde millete rağmen hiçbir şey olmaz. Bu söylediğim çok kıymetli. Bu sistemde millete rağmen hiçbir şey olmaz. Parlamenter sistemde her şey millete rağmen oluyor, yani Cumhurbaşkanını halk seçsin 367 geliyordu, yok efendim demokrasi krize girdiğinde darbe oluyordu. Halbuki demokrasileri geliştiren krizlerdir. Demokrasiler kendi krizlerini açtıkları oranda gelişirler. Şunu unutmayalım bugün Dünya büyük bir kaosun içinden geçiyor. Amerikan kongresinde koridorlarda askerlerin olduğu görüntünün ne kadar rahatsız edici, olduğunu dünyayı rahatsız edici olduğunu düşünün. Bu görüntüyü demokrasiler açısından yani Amerikan toplumunun kalbi olan Amerikan toplumun evi olan kongre binasında binlerce askerin olduğu görüntüsü siyasetçi olarak sizi rahatsız ediyor. Şimdi böyle bir dünyada istikrar hızlı karar alma, yönetim bunlar çok kıymetli şeyler. Bunları koruyacak güçlü siyasi iradeleri muhafaza etmek gerekiyor.” HABER MEKREZİ

Editör: Haber Merkezi