Merhaba değerli dostlar.

Sohbetimize geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim.

Konunun daha iyi anlaşılması için zaman zaman gerilere gidip bugünle kıyas yapmak gerekiyor. Son yüz yılla başlayıp son elli yılda iyice kendini belli eden kamu hizmetlerinin her alanda devlet eliyle topluma verilmesi ve sanayileşmenin getirdiği yeni şartlar nedeniyle artık kendi işimizde yani bağımızda bahçemizde değil, ya devletin ya da özel sektörün işyerlerinde onların belirlediği şartlarda çalışmaktayız. Ve bu çalışma karşılığında belirlenen ücretleri almaktayız.

Bu yeni yaşam tarzı yeni hassasiyetleri de beraberinde hayatımıza soktu. Dün kendi bağımızda bahçemizde kimseye hesap vermeden istediğimiz saatte istediğimiz kadar çalışırken bugün artık başkalarının belirlediği şartlarda ve ücreti önceden belirlenmiş işlerde çalışıyoruz. Bu yeni çalışma hayatı ise haram ve helal kazanç konusunda yeni hassasiyetleri de beraberinde getiriyor.

İşte değerli dostlar; kendimiz ve bakmakla yükümlü olduğumuz kişilerin her türlü meşru ihtiyaçlarını yine meşru yoldan yani helal yoldan karşılamamız için çalışma hayatımızda işverenin belirlediği ve bizim de kabul ettiğimiz şartlara uyma konusunda özel bir hassasiyet göstermek zorundayız. Yoksa helal kazancımız biz farkında olmadan harama dönüşebilir.

Tıpkı bozuk bir yakıt bir aracı kısa sürede nasıl bozarsa, az veya çok hak edilmeden elde edilen kazançta insan fıtratını öyle bozar. Bu durumda da kişinin en başta kıldığı Namaz’dan ve diğer ibadetlerden tam olarak haz almamasına neden olmaktadır.

Değerli dostlar, biz Müslümanlar aslında dünyanın en şanslı insanlarıyız.  Şöyle ki: Bugüne gelinceye kadar bir harfi bile değişmemiş bir kitabımız, Peygamberliğinden itibaren tüm hayatı ümmeti için örnek olarak yaşanmış bir hayatın sahibi olan bir peygambere sahibiz. Şaşmaz bir pusula ve bu pusulanın gösterdiği hedefe güven içerisinde götürecek bir rehberimiz varken Müslümanlar dünyanın hemen hemen her köşesinde niçin perperişan , zelil ve rezil durumdadırlar. Bu sizce de tam bir çelişki değil mi? Pusulası ve rehberi sağlam ancak ne gariptir ki buna rağmen kişiler istikametten ayrılıp yanlış bir yolda yanlış hedeflere gidiyorlar.

İşte bu durumun en temel nedeni Müslümanca bir şuurun önemsenmemesi, ruhunu dünyanın pisliklerinden arındırmak için kendimize zaman ayırmamamız.

Şöyle önce kendimize sonra da yakın çevremizdeki insanları gözlemleyelim. Genellikle gördüğümüz şu olacaktır. Bizim sorumluluğumuz da olmayan , her haliyle boyumuzu aşan, meselelerle boşuna uğraşmaktayız. Kendimizi hesaba çekmektense sürekli başkalarını eleştirip onları düzeltmenin nafile çabası içerisindeyiz. Bu arada  gözden kaçırdığımız ise en başta kendi nefsimiz sonra aile efradımız, dostlarımız, hısım ve akrabalarımız.

Lütfen artık biraz kendimize dönelim. Herkes kendi evinin önünü süpürürse tüm sokak temiz olur’dan hareketle gücümüzün yettiği, elimizin uzandığı yerlerdekilerle uğraşalım. Malayani şeyleri artık hayatımızdan çıkaralım. Boşa kürek sallamaktan önce kendimizi sonra da sevdiklerimizi uzak tutalım.

Yarın mahşerde ömrümüzü nerede tükettiğimizle alakalı soruya muhatap olduğumuzda Rabbimize verecek bir cevabımız olsun.

Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder sözünden hareketle Müslümanca bir şuur için gerekli olan ve her Müslümana farz olan islami ilim için zaman ayıralım. Başkalarının dediklerinden ziyade sahih kaynaklarda Alla(cc) ve Peygamberi(sav) ne diyor ilk elden öğrenmenin bir yolunu bulalım. Kur’an okumayı öğrenelim ve hemen akabinde güvenli bir Kur’an mealini birkaç kez okuyalım.

Haftaya bu minvalde sohbetimize devam ederiz inşallah.