Değerli dostlar, Müslüman bir Türk evladı olarak vatanımızı seviyoruz, hepimiz öyleyiz buna inanıyorum. Sadece ülkemizi değil, tüm İslam dünyasının dertleriyle de zaman zaman dertleniyoruz. Doğu Türkistan diyoruz, Kudüs diyoruz, çünkü her ikisi de bizim davamızdır. Daha doğrusu nerede bir mazlum ve haksızlığa uğrayan varsa bu köşemizde onların sıkıntılarını dile getirmeye çalışıyoruz.

Geçtiğimiz aylarda iki defa Doğu Türkistan ile ilgili görüşlerimizi yazdık, bir defa da Kudüs’u yazdık. Bugün bir defa daha yazacağım Kudüs’ü. Neden mi önce Diyanet’in geçen haftaki hutbesine gidelim, sonra da değerlendirmemizi yapalım inşallah!

Kudüs, insanlığın en köklü mirasına şahitlik eden cihanşümul bir değerdir. İmanlı bir duruşun, vahye sabitlenmiş bir istikametin ve muhabbete dayanan bir yönelişin sembolüdür. Nice peygamberin aziz hatırasını taşıyan bir İslam şehridir.

İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksâ oradadır. Sevgili Peygamberimiz, hutbemin başında okuduğum hadisi-i şerifte şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde ibadet gayesiyle sadece üç mescid için yolculuğa çıkılır: Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevî ve Mescid-i Aksâ.”

Kudüs, “dârü’s-selâm” diye anılır, yani barışın şehridir. Kudüs, Müslümanların hâkimiyetinde asırlarca özgürlüğün ve adaletin sembolü olmuştur.

Sadece müminlerin değil, herkesin ibadetini rahatça yapabildiği, huzur içinde yaşayabildiği bir belde olarak yönetilmiştir.

Ancak işgal edildiği günden beri Kudüs, huzuru ve barışı unutmuştur. Kudüs mahzundur. Avlusundan eksik olmayan çatışma, hakaret ve zulümlerin gölgesinde, Mescid-i Aksâ mahzundur.

İŞGAL MÜMİNLERİN BİRLİĞİNİ BOZMAYI HEDEFLEMİŞTİR

Aslında bu işgal, müminlerin birliğini, beraberliğini ve mukaddes değerlerini hedef almaktadır. Müslümanların öz vatanlarında, kendi camilerinde ibadet etmelerine engel olmaktadır. Hâlbuki Allah’ın mescitlerine zarar veren ve müminleri ibadetten alıkoyanlar hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir?

Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada zillet, âhirette ise büyük azap vardır.”

Filistin’i ve Kudüs’ü işgal etmek, aslında sadece bu bölgede değil, bütün yeryüzünde kaos çıkararak barışa izin vermemek anlamına gelir.

Kudüs’te kargaşayı körüklemek ve savaştan beslenmek, aslında insaf, vicdan ve merhamete sırtını dönmektir. Kudüs gibi tarih boyunca insanlığı kucaklayan bir şehirden Müslümanları çıkarmaya çalışmak, aslında tüm insanlığın hukukunu ve şerefini tanımamak demektir.

MAZLUMUN FERYADI DUYULMAKTADIR

Mazlumların feryadı arşa uzanırken, yegâne çözüm ümmet-i Muhammed’in bir araya gelerek zulme ve işgale karşı çıkmasıdır. Zira imanlarını ve imkânlarını bir araya getirdiklerinde, Müslümanlar dünyanın en adil ve merhametli gücünü oluşturacaktır. Hakkaniyet ve güven arayan insanoğlunun ortak umudu olacaktır.

Unutmayalım ki Kudüs, Ümmet-i Muhammed için, çiğnenen harîm-i ismetini ve dağılan vahdetini kurtarma vesilesidir. Ama aynı zamanda Kudüs, viran olan yeryüzü yurdunu, dört bir köşesinden kan ve gözyaşı akan dünyamızı ıslah etme davasıdır…”

Değerli dostlar Ayasofya’nın ibadete açılması ve Kudüs’ün yeniden huzura ermesi için sürekli dua etmek gerekiyor.

Bunun için de Kudüs’ü de, Doğu Türkistan’ı da kargaşaya sürükleyenler için milli bir direnç göstermemiz gerekiyor. Bunu toplumsal hafızamızdan hiç silmememiz gerekiyor. Millet olarak birbirimizi sevmek zorundayız. Çalışmak, üretmek gerekiyor. Şuurlu bir Müslüman olarak, tarihi gerçekleri öğrenmeli, yeni politikalar üretmeliyiz.

Bu vesile ile Cuma gününüzü kutlar, Kur’an-ı bir hayat yaşamayı hedefleriniz içine almanızı Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Kalın sağlıcakla.