10 Temmuz 2019, bir büyük adamın, azîz Nureddin Topçu Hocanın vefatının 44'üncü yılı... Yarım asra yaklaşmış... Bütün bir insanlık geçmişi için kısa, fakat bir ömürlük zaman için az değil. Onun vefat ettiği yıl doğan çocuklar, şimdi kâmil yaştalar ve eğer eserleriyle yaşamasa - onu seven talebelerinin sağ olanlarından başka - çok kimsenin hafızasında izi bulunmayacaktı. Bir de Topkapı/Kozlu'daki mezar taşının tanıklığı... Şükür ki, 21 kitaplık külliyatıyla eserleri, vasıflı bilgi ve bilgelik arayışında olan insanımıza-gençlerimize hitap ediyor, onların kafalarını ve kütüphanelerini süslüyor. Oysa onu, - doçentlik payesini de aldığı hâlde - Üniversite kürsülerine lâyık görmeyen nice koca koca unvan sahibi adamın adları-sanlarının yerlerinde yeller esiyor!...

Vasıflı insanları üç grupta anmak ve anlatmak mümkünse eğer, klasik kültürümüzden yola çıkarak kaba çizgilerle hâl, kâl ve kalem ehli olanlar diye ayırabiliriz. Hâl ehli olanlar, kâmil davranışlarıyla yaşar ve bağlılarını da kemâl dairesinde yaşatmaya çalışırlar. Bu hâllerini ifade için de asla bir tasannu ve taklide yeltenmez, hep tabii ve tevazu içre hareket ederler. Kâl ehli olanlar, hoş sohbet ve kalbe nüfuz eden sözleriyle, hitabetleriyle insanlara yol gösterir, sözlerinin gücü nispetinde yaşamaya/yaşatmaya devam ederler. Kalem ehli olanlarsa malûm, kayda geçen yazı ve yazdıklarıyla, kalıcı eserleriyle geleceğe uzanır, "ide"ler dünyasına yükselirler. İde'lerinin, yani düşüncelerinin gücü onları sonsuza kadar yaşatabilir.

Bunlardan birincisi yani hâl ehli, şüphesiz ehl-i tasavvuf ya da sûfî taifesi, Allah dostu velîlerdir. Ehl-i dil olarak da vasıflanırlar. Bunlar, Klasik kültürümüzde en büyük halk mürebbîleri ve karekter yapıcılarıdır. Anadolu Türkleşir ve İslâmlaşırken bu toprağa ruh veren, bazen bir değil birkaç yerdeki makam kabirleriyle bu coğrafyayı kutsallaştırmada şehitlerimize ortaklık edenler bunlardır. Bunlar, "büyük mezarlarının üzerinde büyük vatan kurucuları"dırlar ayni zamanda... Hacı Bektaş-ı Velî'den Mevlânâ'ya, Yûnus'tan Sarı Saltuk'a kadar eşsiz örneklerini sayabiliriz. Bir yirminci yüzyıl velîsi olarak da Topçu’nun bağlandığı Abdülaziz Bekkine Efendi’yi anabiliriz.

İkinci gruptakiler, düşüncelerini genellikle yazıya dökmeyen fikir ve hareket adamlarıdır. Eski Yunan'da Sokrates, Hint kültüründe Gandi, dünya ölçeğinde örneklerinden sayılır. Bizde örnek bir şahsiyet olarak Birinci Meclis'in ateşli hatibini, Mehmed Âkif'i hayran bırakan cesaretiyle Hüseyin Avni Ulaş'ı anmak lâzım. Üçüncüsü yani kalem ehline gelince, bütün filozoflarla birlikte bilim, düşünce insanı ve sanatkârları buna dâhil etmeliyiz. (Dikkat edilirse bunların hiçbirisi içinde peygamberleri saymıyoruz, çünkü onların temel vasıfları Allah tarafından “seçilmiş” ve “donatılmış” olmaktır.)

44. Vefat Yılında hatırladığımız Nureddin Topçu, bu üç grup insandan şüphesiz öncelikle kalem ehline dâhildir. Çünkü gerek 25 yaşındayken Sorbonne'da yetkin bir felsefe jürüsi önünde savunduğu ve o sene (1934) Paris'de yayımlanan (Conformisme et Révolte: -Türkçesi- Uysallık ve İsyan/İsyan Ahlâkı adlı) teziyle, gerek 1939 yılında 30 yaşındayken kurduğu Cumhuriyet döneminin ilk entellektüel-muhalif yayını sayılan Hareket dergisiyle ve nihayet gerekse başta geleceğin Türkiyesi idealini işlediği Yarınki Türkiye olmak üzere 21 nadide ciltte toplanan eserleriyle bir mütefekkir/filozof, yani kalem ehlidir, o... Ama Topçu, filozofluğu yanında öylesine bir "derviş-meşrep" mizaca sahip ve ömrünü verdiği talebeleri yanında öylesine "kelâm ehli" yüzüyle gözükür ki, sonuçta her üç seçkin vasfı da birlikte taşıdığı söylenebilir. Bununla beraber onun hâkim vasıf itibariyle kalem ehli isminin yanına 20. Yüzyıl Türkiye'sinden en başta Türkiyatçı olarak Prof. Fuad Köprülü, hukukçu olarak Ord. Prof. Ali Fuad Başgil, tarihçi olarak Prof. Osman Turan, arkeolog-tarihçi olarak Prof. Remzi Oğuz Arık, sosyal psikolog-sosyolog olarak Prof. Erol Güngör; edip ve sanatkâr olarak Peyami Safa, Tarık Buğra, Kemal Tahir, Necip Fazıl gibi bir dizi daha yüz akı isim saymak mümkün.

Şu da var ki, Nureddin Topçu ve saydığımız benzeri isimlerin her ölüm yıl dönümünde, yerlerine onların seviyesinde veya onları aşacak yeni isimleri neden yetiştiremediğimiz sorusu, düşünen her idealist insanı derinden rahatsız etmekte, malûm… Oysa o büyük insanların geleceğe dair ümitleri o kadar yüksekti ki, rahmetli Remzi Oğuz Arık, 1930'ların başında Avrupa'da okuyan ve kendilerini Yeni Türkiye için hizmete hazırlayan genç arkadaşlarına hitap ederken, her biri için "Türkiye'yi tek başıma ben kurtarabilirim!..." diyebilmelisiniz nidasıyla haykırıyordu. Ali Fuad Başgil, gençlere özel hazırladığı başucu kitabında “hakikat sevgisi, insan için, sevgilerin en yükseğidir” diyerek, onları hakikat aşkına çağırıyordu. Hele Nureddin Topçu, ilk baskısı 1961'de yapılan Yarınki Türkiye'nin önsözünde, - idealizminin zirvesine tırmanarak - gençlere şöyle sesleniyordu: "Yarınki Türkiye'nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaktır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. (...) Yarınki Türkiye'nin kurucuları (...) muhtelif simâda insanları şahıslarında birleştireceklerdir. Onlarda Yunus Yavuz'la birleşecek; Sinan Âkif'e uzanacak; Ebu Hanife Hüseyin Avni'yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olacak Yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu'nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat (millet) için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli (kudretli) bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh..."

Evet, geleceğin idealist Türk gençlerine bu örnekllerle seslenen bu büyük ruh adamlara, yarım asır ve hatta diğer isimler açısından çok daha fazla geçen zamanın ardından lâyık olabilmenin yolu, iş hayatında (İslâm'da olduğu gibi) kul hakkının gözetildiği ve emeğin hakkının korunduğu, otoriteli/kudretli devlet hayatında (tarihte olduğu gibi) hukukun ve adeletin her şeyin üzerinde görüldüğü; geçmişiyle iftihar ettiği kadar geleceğinden de emin, ama - yine tarihte olduğu gibi - doyduğundan çok doyurmaya, giydiğinden çok giydirmeye âmâde, "hizmet ehli" vasıflı insanların yaşadığı bir toplum yaratmak olmalı. "Hayal" mi, dediniz? Tarihte gerçek olmuş örneklere bakarak büyük hayaller kurmak iyidir.

Kırk dördüncü vefat yılında Nureddin Topçu hocamıza ve andığımız-anmadığımız bütün geçmiş büyüklerimize rahmet niyazı ile !...