Padişahın birisi iki köle satın alır, sonra bunları tanımak için biraz sohbet etmek ister, tek tek huzuruna çağırır.

Birinci köle güzel hitabeti olan, sorulara akıcı cevap veren, mantıklı değerlendirmeler yapın, fiziki görüntüsü düzgündür, böyle olunca dış görüntüsünden dolayı padişah ilk onu huzuruna çağırır. Ona bazı sorular sorar, ikinci köle hakkında ki olumsuz değerlendirmeleri padişahın düşüncesini değiştirir.

İkinci köleyi çağırır, onun dış görünüşü pek hoş değildir, dişlerinin de temiz olmadığı görünce, biraz uzakta durmasını ister ve bazı konularda düşüncelerini sorar. İkinci köle uzan zamandır yemek yemediğini, temizlik yapamadığını, yollarda çok perişan olduklarını anlattıktan sonra, padişah kendisiyle gelen köle hakkında ne düşündüğünü öğrenmek istediğini sorar. Ne sorduysa, arkadaşının iyi bir olduğunu belirterek ondan övgü ile bahsedince düşüncesi değişir.

Padişah bu köleyi de yıkanmak üzere hamama gönderir. Belli bir zaman sonra, her iki kölede en güzel elbiseler içinde padişahın huzuruna getirilirler.

Bu defa ikinci köleden başlar ve neden arkadaşından övgüyle söz ettiğini sorar. Der ki; “Bir insan kendi kusurunu araştırmalı; kendi eksiklerini görmeli ve bunları gidermek için de uğraşmalı. Ben kendi günahlarımdan kurtulmak, halimi ıslah etmekten başkasının kusurunu göremez olmuşum. Sonra dinim bana başkalarının kusurlarını ört der. Ben bu haldeyken arkadaşımı nasıl kötülerim ki?

Sonra diğer köle gelir. Padişah bu yakışıklı insana övgüler yağdırır, ancak diğer kölenin onun hakkında hiç de iyi düşünmediğini ve kötü birisi olduğunu söylediğini anlatır.

Dış görüntüsü yakışıklı olan bu köle çok öfkelenmiştir, ağzına ne gelirse arkadaşının aleyhine söyler.

Padişah bu gelişmeler üzerine, ikinci köleyi yakınına alır, bu köleyi kendisinden uzaklaştırır. İşte bundan dolayı Mevlâna hazretleri der ki: “Güzel ve iyi suret, bil ki kötü huyla beraber olunca bir akçe bile etmez!”

KOYUN İLE KEÇİ MİSALİ

Koyunu bilirsiniz uzun kuyrukludur, affedersiniz arkası kapalıdır. Ama keçi öyle değil! Bu iki hayvan, kırlarda otlarken, koyun bir ara zıplamış, affedersiniz arkası görünmüş ve keçi başlamış gülmeye ve ayıplamaya, küçümsemeye!

Koyun tabi ki utanmış ama o gıcık gülüşe de dayanamamış keçiye demiş ki: “Benim arkam bir defa göründü, senin ki her zaman görünüyor, ben senin hiç zaman ayıplarını ortaya koydum mu, küçümsedim mi güldüm mü?” Keçi tabi ki mahcup olmuş.

Değerli dostlar gerçek cömertlik insanların ayıplarını örtmekten geçer, birbirimizin kusurlarını görmek hiç de doğru değildir.

Müslüman odur ki, mümin kardeşinin ayıplarını araştırmaz, varsa o ayıbını kapatmaya çalışır…

Allah(cc) insanı kendi nurundan yaratmıştır, yani kendi esmalarından bazılarını en azından cüzi olarak bizlere vermiştir. Örneğin, Allah affedicidir, insanda affetmeyi bilmeli…

Kibir ise şeytandandır. Bu nedenle Cenab-ı Allah kalbinde hardal tanesi kadar da kibir olan insanın cennete giremeyeceğini beyan eder.

Evet birinci köle dış görünüşüyle Padişahın takdirini almış ancak arkadaşının arkasından dedikodusunu yaparak küçülmüştü. Oysa o güzelliklerinin yanına, arkadaşının hatalarını örtme kabiliyetini de koysaydı, en güzel makamda olacaktı ama kendini bu davranışıyla çirkinleştirdi.

Dünyada insanın rahatını koruması dilinden geçer. Ömer Paksu hocam, (Allah uzun ömür versin) sohbetlerinde derdi ki: “Günümüzde insan namazını kılıp, diline de sahip olursa, inşallah cennete girer!”

Değerli dostlar, şüphesiz inanmış insan hataları ve günahları yanında iyi ve kötü arasında bir tercih yapma durumundadır. Böyle durumlarda iyi muhasebe yapmalı, nefsinin dili ile değil, gönlünün dili ile konuşmalı.

Yüce Yaratan, insana mümin kardeşinin ayıplarını araştırmak kendisine günah olarak yeter buyururken, bizlere düşen bırakın ayıpları araştırmak tam tersi onların günahlarını örtmek düşer. Bu bir hükümdür.

Neden mi? Arife tarif gerekmez demişler büyükler…

Kalın sağlıcakla.