Okunamayan yazı olan alın yazısı yani kader hususunda insanlarımız çok yanılgıya uğramaktadır. “Buda mı kader” kader diyerek kaderi inkar derecesine varmaktadırlar. Tabiki her şey kaderdir. Yüce Allah’ın her şeyi önceden bilmesi kaderdir. Önceden bilinen olayların vakti saati geldiğinde aynen ortaya çıkması, vuku bulması ise kazadır.

   Yüce Allah ilim sıfatı ile her şeyi bilir. Yapmak istediğini irade eder(ister) ve bunu gerçekleştirir. Gerçekleştirmek içinde kudret sıfatı ile her şeye gücü yeter.

    Kaza ve kader mevzuunda çok fikirler ileri sürülmüş ve birçok ilim adamı bu meselede beyinlerini zorlayarak (Allah korusun), küfre kadar gitmişlerdir. Bu mevzuda ta Hazreti Ali zamanında görüşler ortaya atılmaya başlanmış ve mevzuya açıklık getirilmesi istenmiştir. Bir gün bir ihtiyar Halife Hazreti Ali'nin huzuruna çıkarak şöyle sordu:

— Bizim Şam'a (Sıffin Harbine) yürümemiz Allah'ın kaza ve kaderiyle miydi? Bunu bize söyler misin?

Hz. Ali şu cevabı verdi:

— Nebatları, çimenleri bitiren, mahlûkata can veren Allah aşkına derim ki, hangi yere ayak bassak ve hangi yere konsak bu ancak Allah'ın kaza ve kaderiyle değil de nedir?

— öyle ise bizim yorulmamız boşuna, bizim için mükâfata, ecir ve sevaba hak kazanmak yok gibi.

— Ey ihtiyar, siz giderken Allah size gidişiniz için büyük ecir verdi. Dönüşte de dönüşünüz için ecir verdi. Çünkü siz bunları yaparken zorla yaptırmış buna mecbur edilmiş değildiniz. Bunları arzunuzla yaptınız.

   Allahu Teâlâ kulları muhayyer bırakmak suretiyle emretti. Sakındırmak için de nehyetti. Kolay olan şeyleri teklif etti. Zorlayarak isyana, boynundan çekerek itaata mecbur etmedi. İnsanlara peygamberleri boşu boşuna göndermedi. Gökleri, yerleri ve bunlar arasında olan şeyleri boş yere yaratmadı.

Bunun üzerine yine sordular:

VEBADAN KAÇMAK

    Hazreti Ömer radıyallahu anh Şam'a doğru yola çıkmıştı. Bir köye vardığı zaman, Şam'daki Emirlere ve Ebû Ubeyde bin Cerrah ve arkadaşları ile karşılaştı. Bunlar, kendisine Şam'da veba hastalığı olduğunu söylediler.

Bunun üzerine Hazreti Ömer, insanlara:

— Yarın sabah hayvanımın üzerinde olarak Medine'ye dönüyorum, diye seslendi.

Bunu duyan Ebû Ubeyde radıyallahu anh:

— Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? diye sordu. Hazreti Ömer:

— Bunu senden değil, başkasından işitmek isterdim ey Ebû Ubeyde! dedi.

Zira Hazreti Ömer, Ebû Ubeyde radıyallahu anh'a muhalif kalmaktan kaçınırdı.  Tekrar Ebû Ubeyde radıyallahu anh'a:

— Evet, Allah'ın kaderinden, yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz, diye cevap verdi.

Bu sırada Abdurrahman bin Avf radıyallahu anh geldi. Bazı hususları arzetmek için gelmiş bulunuyordu. Meseleyi öğrenince, dedi ki:

— Bununla alâkalı bende malûmat var. Allah'ın Resulünü şöyle söylerken işittim:

— “Bir yerde veba hastalığı çıktığını duydunuz mu oraya gitmeyin. Bulunduğunuz yerde veba baş gösterdiği vakit, ondan kaçmak için o yerden de çıkmayın.”

Hazreti Ömer bu Hadîs-i Şerifi işitince, Allah'a hamdetti. Sonra kalkıp gitti.

(Buharî, Müslim)