Medeniyetim, kültürüm, milli değerlerim adına kontrol altında tutulduğum; izzetimin, onurumun zaman zaman çiğnendiği, “adam” yerine konmadığım iki yüz yıllık bir süreç Batılılaşma. Adeta “gönüllü sömürgecilik” dönemi.

Zaman zaman ülkeler, toplumlar; ekonomik, siyasi, sosyal krizler yaşayabilir. Ama yaşama azmi olan milletler; milli kimliğinden enerji alarak tekrar toparlanır.

 “Kendi” olmak istemeyen milletler “başkası” olur.

 “Ne Yahudiler ne Hristiyanlar, sen onların dinine uyuncaya kadar (onlar) asla senden hoşnut olmazlar.” (Bakara-120)

 “Kim ki bir kavme benzemeye çalışırsa ondan olur.” (Hadis, Ebu Davut)

Bu ilahi ikazlar bizi bize döndürmeli.

 Batılılaşma sürecinde, özellikle yönetici, aydın düzeyinde bir psikolojik, sosyolojik bunalım yaşadık ve hâlâ dozu biraz düşse de bu çarpıklığı yaşıyoruz.

İstiklâl Savaşı’nda, devlete ve aydınlara rağmen, millet direnmiş; toprağına, kültürüne, milli değerlerine sahip çıkmıştır.

Batılılaşma,tüm dünya coğrafyasının  dünden bugüne çok hayati,bir milli meselesidir. Çünkü, dünyada küresel kültürle, küreselleşmeyle, Batılılaşmayla iki yüz yıldır yerel güçler, kültürler sürekli kavga halinde olmuştur.

Batı medeniyeti, birçok medeniyeti dozer gibi ezdi geçti. Bu bir kültür, medeniyet katliamıdır. ABD’de, Afrika’da, Uzak Doğuda… yaşananları, kaybolan medeniyetleri medeniyet tarihçileri söylüyor.

Şuan, Batı medeniyeti karşısında direnen tek medeniyet Türk-İslam Medeniyeti’dir.

Tanzimatla keskinleşen kimliksizlik bunalımı, bizi ABD-Batı eksenli düşünceye, kültüre, siyasete mahkûm etmiştir. Bundan dolayıdır ki yıllarımız hep yabancı programların üzerimizde denenmesiyle geçmiştir. Maalesef birçok ülke için “Batılılaşma” gönüllü sömürgeciliğe dönüşmüştür.

Kozmopolitizmin sözcüsü olan birçok kitle iletişim, kültür ve eğitim vasıtalarının bugün hangi toplum modelini hedeflediği ve hangi insan tipini yetiştirmeye çalıştığı belli değil. Hâlâ yerli, milli olanla olmayanın kavgası gönül coğrafyamızda ve dünyada devam ediyor.

Dünyanın merhameti ve vicdanı olan bu millet, değer üretip dünyaya ihraç etmesi gerekirken; başkalarının ürettiği değerlerle, fikirlerle düşünen ve konuşan bir toplum oldu.

Artık Batılıların bizi tanımlamasından; tüm kültür ve bilim alanlarındaki Batı’nın bilgi işgalinden kurtulmalıyız. Yoksa insanlığın ümidi, beklentisi olan yeni bir medeniyet hamlesi yapamayacağız.

Dinimiz, kültürümüz ve medeniyetimizle ilgili Batılıların ve oryantalistlerin ürettiği bilgi asla “gerçeğin bilgisi” değildir. Batılı kendisinden bir şey katmadan bilgi üretmez. Adeta boğa güreşlerinde boğaya tutulan şallar gibi bizim ve birçok milletin önüne konan, suni, oyalayıcı ve uyutucu gündemler,milletlerin enerjisi tüketiyor.

Batı, “medeniyet” bizimle başladı, iddiasında.

Milli,yerli ve insani değerler, hedefler, projeler üretip dünyaya ihraç etme konumunda olmalıyız. Dünya şunu bilmeli ki Batı Medeniyeti çökmüştür. Bu sosyolojik anlamda bilimsel bir gerçektir. Bugün tarih yakamıza yapışmış bizi tarih sahnesine çağırıyor; ama gözümüz görmüyor, kulağımız işitmiyor. Üç yüz sene önce gönüllü olarak yakamızı Batı’ya kaptırmışız. Batı’nın hak ettiği üstünlük bizde, özellikle de aydınımızda aşağılık kompleksi oluşturmuş, milli direncimiz kırılmıştır. Farkında olalım veya olmayalım, düne göre biraz “ayık”mış olsak da, bu kompleks devam ediyor.