“Türkiye, tarihî bir süreçten geçiyor: 7 milyonluk genç kuşağın 5 milyonu bu ülkeye, bu ülkenin ruhuna, ruh köklerine, İslâm’a olan aidiyet bilincini de aidiyet bağlarını da kaybetmiş durumda.

İslâm’la ilişkisi sıfırlanan, aidiyet bilinci yok olan kuşaklar, bu toprakları koruyamazlar. Köklü bir direniş, diriliş ve varoluş yolculuğuna ihtiyacı var bu toplumun.

Böyle giderse, bu toplum İslâm’ı terk eder ve yok olma sürecine sürüklenir -Allah muhafaza.

Bu toplum varlığını İslâm’a borçludur.

Tarihte varlık göstermesini, tarihin akışını değiştirecek büyük medeniyet yolculukları gerçekleştirmesini İslâm’a borçludur…”

Katılır veya katılmazsınız ama bu tespit Yazar Yusuf Kaplan’a ait, daha yeni bu hafta başında konuyu ela aldı ve neslin korunması için de acilen bizi biz yapan değerlere sarılmamız için gerekenin yapılmasını istiyor ve yozlaşmanın önüne geçilmesi gerektiğini vurguluyor…

Kendi adıma söyleyeyim, bu yazdıkları kesinlikle doğru ve ruhunu, inancını, kültürünü, örf ve adetlerine uzak bir nesil yetişiyor. Ancak bir gerçeği de unutmamak gerek, aynı gençlik 15 Temmuz’da tarihi bir olaya ey koydu, tankların altına yattı, bu durum tespitini de yapmadan geçemiyorum…

YOZLAŞMA

Arif Altunbaş’da (17.07.2020 tarihli) yazısında bakın nesli yozlaşmaya götüren nedenleri değinirken, önemli uyarılarda bulunuyor: “Kendi elinizde ve çevrenizde yetiştirdiğiniz insanlar aynı din, ahlak, tarih ve kültür pınarından beslenen toplumlara benzer. İnsan bu duygularını yitirince yozlaşır, insan olmaktan çıkar, başka bir insan ve toplum olmaya başlar. Eşekler yozlaşınca önce; sahibini tekmelediği gibi kişilik ve kimliğinden uzaklaşıp yozlaşan insanlar da önce; kendi değerlerine saldırır.

Bu bir anda ve zamanda olan bir değişim değildir. Zamanın akışı ve üzerinde durduğumuz değerlerin ayaklarımızın altından yavaş yavaş kaymasıyla gerçekleşir. Nihayet, bir değişim ve dönüşüm noktasına ulaşır. Bizde ki yozlaşma 200 yıllık bir serüvenden bugüne uzanan yabancılaşma hareketinin beraberinde getirdiği büyük sinsi bir felakettir. Hayatımızın, siyasetimizin, ticaretimizin, kültür ve sanatımızın neresine bakarsanız bakınız bunun izlerini korkunç bir çürüme ve kokuşmaya olarak toplumun her kesiminde görebilirsiniz.

EMPERYALİSTLER UYUMUYOR

Yozlaşmaya karşı verilecek her mücadele emperyalistlerin bize dayattığı değerler sisteminin müsaade ettiği dar kalıplar içinde yapılamaz. Kendi milli ve yerli değerlerimizi bir hukuk ve nizam sistemi içinde anayasallaştırıp milletin onayından geçirdikten sonra ancak milli irade ortaya çıkar ve o zaman gerçekten, ‘’Hakimiyet milletin...’’ olur. Bir milletin değişim ve dönüşüme ancak kendi iradesiyle meydana gelir. Düşmanın sistem ve silahıyla düşmana karşı savaşarak bir arpa boyu yol alınsa da beklenen ve umut edilen neticeye ulaşılamaz. Bir millet kendi özüne ve değerlerine dönmek istiyorsa, önce kendini değiştirmeye karar vermek zorundadır. Bu bir ilahi kanundur; ''Bir toplum kendini değiştirmedikçe Allah'ta onların durumunu değiştirmez'' Rad;11

Asıl olan değişime karşı çıkan ve değişime direnen batıdan kopyalanarak alınan, millet olarak da bünyemize dar gelen bir sistemi ve organlarını yerlileştirmek ve millileştirmek, her şeyi ile milletin iradesine ve hizmetine sunmaktır. ''Hiçbir sistem kendisini değiştirecek başka bir sisteme müsaade etmez'' kaidesine göre; kim olursa olsun bu şartlarda ve durumda iktidara gelmekle milletin beklediği ve özlediği değişimin gerçekleşmesi mümkün olmaz…”

Buradan Anadolu’dan, Kahramanmaraş’tan yetkililere sesleniyorum. Kültüründen ve inancından kopmuş bir nesil ile hiçbir düzeni kuramayız. Bilinçsiz, şuursuz, inançsız, ülküsüz, misyonsuz bir gençlik ile bir yere varamayız. İşin özeti şu kardeşim, nesilleri dünyevileştirdik, sadece aklına hitap eden bir eğitim sistemimiz var ve ruh, kalp, gönül, vicdan ihmal ediliyoruz...

Bu konuda Mevlana derki: “Öyle bir nesil yetiştirelim ki, ruhu(imanı) ona padişah olsun, bu durumda aklı vezir, nefsi de asker olacaktır…” der.

Bu konuya da devam edeceğim. Çünkü çare var.